26 Nisan 2009 Pazar

"Ve Tanrı Dedi Ki''

Türk ve Yunan sanatçıları bir araya getiren ''And God Said–Ve Tanrı Dedi Ki'' adlı oyunun dünya prömiyeri İstanbul'da yapılacak.
Garajistanbul'da 28, 29 ve 30 Nisan'da sergilenecek oyunun yazarı ve yönetmeni Yunan sanatçı Avra Sidiropoulou, oyuncular Derya Durmaz ve Teoman Kumbaracıbaşı ile birlikte Yunanistan Başkonsolosluğu Kültür Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi.
Sidiropoulou, bir felaket sonrası geriye kalan bir adam, kadın ve bebek etrafında günümüz dünyasına dair pek çok tehlikeyi ele alan oyunun, kültür ve dilin ötesine geçen bir proje olduğunu söyledi.
Atina merkezli uluslararası tiyatro topluluğu Persona'nın uluslararası projelerinden olan oyunun, Türkiye ve Yunanistan'dan sanatçıları bir araya getirdiğini ifade eden Sidiropoulou, 2004'te Türk, Yunan ve İngiliz sanatçıları bir araya getiren ve İstanbul'da da sergilenen ''Clytemnestra'nın Gözyaşları'' adlı oyunda da yine oyuncu Derya Durmaz ile çalıştıklarını hatırlattı.
''Ve Tanrı Dedi Ki'' adlı oyunda belki bilinçsel ya da nükleer savaş gibi belirsiz bir felaketten zarar gören bir kadın ile erkeğin, bir bebekle birlikte verdikleri yaşam mücadelesinin anlatıldığını belirten Sidiropoulou, ''Bu çok güncel bir konu. Bunlar günümüz insanının da karşı karşıya kaldığı günlük bazda tehlikeler'' dedi.
Sidiropoulou, ''Hikayeyi İstanbul'da yazdım. Yunanistan'da büyük yangınların olduğu 2007 yılıydı. Türkiye de büyük deprem yaşamıştı. Londra'daki terör saldırıları da beni etkilemişti. İstanbul, doğu ve batının merkezi. Her gün birçok insan Asya ve Avrupa arasında iletişim içinde. İstanbul çok kültürlü bir şehir. Bu da projeye küresel bir perspektif kazandırdı'' diye konuştu.
İngilizce olarak kaleme alınan ve son bölümü, sahnelendiği ülkenin dilinde oynanacak oyunun, farklı ülkelerden sanatçıların bir araya gelmesiyle neler yapılabileceğini göstermesi açısından ufuk açıcı bir proje olduğunu kaydeden Sidiropoulou, birbirine bir şey empoze etmeden duygu ve düşünceleri en iyi ifade etmenin sadece sanat yoluyla başarılabileceğini dile getirdi.

KENDİMİ ÇOK ŞANSLI HİSSEDİYORUM
''Mülteci'', ''Çinliler Geliyor'' adlı sinema filmlerinde rol alan ve ''Ihlamurlar Altında'' adlı TV dizisinde canlandırdığı Fahriye karakteriyle de tanınan oyuncu Derya Durmaz da başka bir ülkeden bir yönetmenle bir şeyler üretme şansını yakaladığı için kendisini çok şanslı hissettiğini söyledi.
''Ve Tanrı Dedi Ki'' ile dilin ve kültürün ötesine geçerek herkesin aynı zeminde kendini özgürce ifade etme imkanına sahip olduğunu kaydeden Durmaz, kalemi çok kuvvetli bir sanatçı olan Sidiropoulou'nun yazdığı metni, her sanatçının bir tarafından tutarak kendi kültür ve hayata bakış açısıyla harmanladığını ifade etti.
Durmaz, bunun gibi anlamlı ve değeri olan projelerde yer almanın da sanatçıya daha büyük bir motivasyon verdiğini belirtti.
Derya Durmaz, önümüzdeki aylarda gösterime girecek ''İncir Çekirdeği'' adlı sinema filminde de Özgü Namal ile baş rolü paylaşıyor.

SINIR AŞAN BİR PROJE
''Yazı Tura'' ve ''Made in Europe'' adlı sinema filmlerindeki performansıyla ödüllendirilen ve ''Binbir Gece'', ''Aşka Sürgün'' ''Ayışığı' adlı TV dizilerindeki rolleriyle de tanınan oyuncu Teoman Kumbaracıbaşı da oyunu ilk okuduğunda dilinden çok etkilendiğini ifade etti.
Kumbaracıbaşı, ''Yunan tiyatro geleneğindeki sözün söyleniş güzelliğinin karşısında duyguların esiri oluyorsunuz. Ben de bu sözün esiri oldum'' diye konuştu.
Oyunda bu güzelliğin içinde ''geleceğe duyulan kaygı'' gibi çok sert bir konunun anlatıldığını ifade eden Kumbaracıbaşı, kişinin kendi dönüşümüyle ilgili birçok şeyin farkına varmasını sağlayacak bir oyun olduğunu söyledi.
Kumbaracıbaşı, farklı ülkelerden sanatçıları bir araya getiren projenin dilinin İngilizce olması nedeniyle de sınır aşan proje olduğunu belirtti.

OYUN HAKKINDA
''Ve Tanrı Dedi Ki'', geriye dönüşü olmayan bir felaketin tüm anlamı, hafızayı ve paylaşılmış geçmiş ve hayal edilen gelecek anlamında zamanı sildiği bir çeşit kıyamet sonrası, zamansız, mekansız bir ortamda geçiyor.
Bu kıyamet sonrası mekanda sadece bir adam, bir kadın ve bir bebek kalmıştır geriye. Anlamın, kişisel ve kişiler arası geçmişlerinin silinmesinden dolayı birbiriyle iletişim kuramayan adam ve kadın, varoluşlarının tek referansı olarak bebeğe tutunur. Tüm kaynakların tükendiği bu ortamda bebeğin beslenme zorunluluğu, insanın savunmasızlığının yaşayan bir portresi haline gelir. Bu portre, neredeyse ekolojik yok oluşun eşiğine gelen günümüz dünyasına ilişkin pek çok şeyi resmetmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Clicky Web Analytics