25 Nisan 2009 Cumartesi

Hentbol antrenörü Sezgin Kaymaz'a Holywood yolu gözüktü

Sezgin Kaymaz'ın fantastik kurgu türündeki kitaplarından bazıları, ABD'li bir şirket tarafından senaryolaştırmak isteniyor.
Hentbol Milli Takımı’nın eski antrenörlerinden, Voleybol Federasyonu (TVF) İcra Kurulu Koordinatörü Sezgin Kaymaz’a Holywood yolu gözüktü.
Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren ve 1976-2002 yılları arasında hentbolda (A) Milli Takım da dahil olmak üzere çeşitli kategorilerdeki milli takımlarda ve kulüplerde antrenörlük yapan Kaymaz’ın kitaplarından bazıları, ABD’deki "Genç Kaşifler" isimli bir Türk şirketi tarafından senaryolaştırılmak üzere istendi.
Kaymaz, 1986 yılında çok ilginç bir şekilde profesyonel anlamda yazarlığa adım attığını belirterek, "O yıl kendimce yazdığım bir yazıyı, arkadaşım haberim olmadan İletişim Yayınevi’ne göndermiş. Yayınevi yazıyı çok beğenmiş ve basmak istemiş ama ne arkadaşıma ne de bana ulaşabilmiş. (Bu isimde bir yazar aranıyor) diye Milliyet gazetesine ilan vermiş. Ben o sırada milli takımla yurt dışındaydım. Konuyu dönüşte öğrendim ve böylece yazarlık kariyerim başlamış oldu" diye konuştu.


-FANTASTİK KURGU MU? O DA NE?-
Yazılarına o dönemde duyulmamış bir tür olan "fantastik kurgu" dendiğini, ancak bu ismi duyduğunda çok şaşırdığını ve hiç hoşlanmadığını anlatan Kaymaz, şöyle devam etti:
"Bu isim bana biraz hafifmeşrep gelmişti ama sonra benimsedim. İlk kitabım ’Uzunharmanlarda Bir Davetsiz Misafir’in iki dünya arasında geçen bir hikayesi var. Aslında görünüşte gerçek hayattan değil gibi duruyor ama okuyanlar kitaplarımın konularının hayattan daha gerçek olduğunu savunurlar. 2002’de kitaplarımı okuyan bir TRT yönetmeni benden dizi senaryosu yazmamı istedi. Senaryo yazma konusunda biraz çalıştık ve ’Zindankale’ isimli bir senaryo yazdım. Ancak bazı nedenlerden dolayı dizi çekilmedi. Ben de senaryoyu romana çevirdim."
Daha sonra hentbola ağırlık verdiğini dile getiren Kaymaz, belli bir okuyucu kitlesine sahip olduğunu ve okurları ile internet ortamında sürekli yazıştıklarını anlattı. Okurlarının ısrarı üzerine internet ortamında kısa hikayeler yazdığını belirten Kaymaz, bu hikayelerin ABD’de bulunan "Genç Kaşifler" şirketinin ilgisini çektiğini söyledi.
Türk bir çiftin sahibi olduğu şirketin bu yazıları çok beğendiğini ve bunun üzerine kitaplarını da okuduklarını ifade eden Kaymaz, şöyle konuştu:
"Kitaplarımdan birkaçını senaryolaştırmak istedikleri için bana ulaştılar. Gerçekten bunu kafalarına koymuşlar, çok istekliler. Çok iyi bağlantıları varmış ve söylediklerine göre kitaplarım senaryolaştırmak için çok iyiymiş. Kısa bir süre önce İstanbul’a geldiler. Ancak ben TVF’nin voleybol kampüsü açılışı nedeniyle gidemedim. Tekrar gelecekler ve konuyu görüşeceğiz. Kaliteli bir iş olacaksa neden olmasın, tabii ki isterim. Sadece senaryo konusu için gelmiyorlar, aynı zamanda kitaplarımı diğer dillerde yayınlamak da istiyorlar."
Halen TVF’de görev yapan ve hayranları tarafından "fantastik kurgunun ustası" olarak nitelendirilen Kaymaz’ın, İletişim Yayınevi’nden çıkan 8 kitabının isimleri şöyle: Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir, Geber Anne, Kaptanın Teknesi, Lucky, Zindankale, Sandık Odası, Medet, Ateş Canına Yapışsın.

'Heyula'nın yazarından 'Satranç ve Şövalye'

Erol Çelik, Avrupa Yakası Yayınları’ndan çıkan kitabında gündelik hayatın karmaşasında unuttuğumuz ancak bir kalp atımı kadar yakın ve ani olan salt bir gerçeği, on değişik öykü ile mercek altına alıyor.
Dokuz yıl radyo spikerliği ve programcılığı yapan Çelik yedi yıldır da NTV’de ses operatörlüğü yapıyor.
Çelik, aynı zamanda senaryosunu kendi yazdığı kısa filmler çekiyor. 2007'de 'Vasiyet', 2008'de 'Son İstek' ve 'Sandıklı Gelin Efsanesi' filmlerinin senaryosunu yazdı ve yönetti.
Yazarı: Erol Çelik
Kitabın adı: Satranç ve Şövalye
Yayınevi: Avrupa Yakası Yayınları
Fiyatı: 15 TL

24 Nisan 2009 Cuma

"Cervantes Ödülü" yazar Marse'nin

İspanyol yazar Juan Marse, Cervantes Ödülü'nün sahibi oldu.
İspanya'da 1936-39 yılları arasında yaşanan iç savaş sonrası yılların zorluklarını anlatmasıyla tanınan 76 yaşındaki Marse, İtalya'da Cervantes'in doğum yeri olan Madrid'deki Alcala De Henares'de düzenlenen törenle ödülünü aldı.
Marse 160 bin dolarlık para ödülünün sahibi oldu. Törene, İspanya Kralı Juan Carlos da katıldı.
1975 yılında İspanya Kültür Bakanlığı tarafından verilmeye başlanan Cervantes Ödülleri, İspanyolca yazan yazarlara veriliyor.

12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali başlıyor!

12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali bu yıl İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle 5 - 17 Mayıs tarihleri arasında seyirciyle buluşuyor. Bugüne dek, başta Türkiye den ustalar olmak üzere Japonyadan Arjantine, Norveçten İrana geniş bir yelpazeden 150 grubun kukla ve gölge tiyatrosu yorumlarını izleyiciyle buluşturan festival, bu yıl da yine pek çok ilke imza atacak.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği nin desteğiyle düzenlenen Kukla Festivali, 5 - 17 Mayıs tarihleri arasında ilgiyle izlenecek pek çok gösteriye ev sahipliği yapacak. Festival, bu yıl, Türk Tiyatro Tarihinde bir mihenk taşı, Geleneksel Türk Tiyatrosunun yaşamasına önemli katkılar sağlayan Prof. Dr. Metin And anısına ithaf edilmiştir.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da farklı kültürlerden, modern ve geleneksel kukla örneklerinin sahneleneceği festivalde ayrıca Endonezyalı bir gölge oyunu sanatçısı üzerine Shadow Master, TRT Yapımı Gölgenin Canı belgeseli ve Karagöz yapım ve oynatım tekniklerini anlatan Türk-Alman ortak yapımı Hayal belgeselleri gösterilecek. Kentin çeşitli bölgelerinde yapılacak atölye çalışmaları, Mısır Kuklası Sergisi ve İstanbul Modern de yapılacak Akdeniz Kuklası Sempozyumu da ilgi çekecek.Bu yıl festivalde Fransa, Rusya Federasyonu, Macaristan, İspanya, İspanya/Brezilya Ortak Yapımı, Japonya, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Yunanistan, İran, İtalya ve Türkiye den seçkin gruplar katılıyor.

Uluslararası İstanbul Kukla Festivali Genel Sanat Yönetmenliğini yürüten ve 33 yıldan bu yana Kültür Mirasımız Karagöz oyunlarını çağdaş yorumla yazıp sahneleyen Cengiz Özek, 5 kıtada, 25 ülkede, 75 şehirde geleneksel Türk Tiyatrosu özelliklerinden hareketle yazdığı çağdaş oyunlarıyla gösteriler yaptı ve yapmaya devam ediyor. Aynı zamanda UNIMA (Uluslararası Kukla Birliği) üyesi de olan Özek, Festival kapsamında Büyülü Ağaç ve Çöp Canavarı adlı oyunlarını Türkiye adına seyirci ile buluşturacak. Ayrıca Karagöz Atölye Çalışmaları ile Dünyada ve Türkiye’de kukla sanatı konulu bir söyleşi gerçekleştirecek.

İstanbul da bir kukla devi: Philippe Genty
5 Mayıs 2009 Salı günü başlayacak olan festivalin öne çıkan ismi Philippe Genty. Festival dünyaca ünlü Fransız Kuklacı Philippe Genty Topluluğunu Türk izleyicisiyle ilk kez buluşacak olan “Zigmund Follies” adlı oyunlarıyla ağırlayacak. Objelerin fantastik dili üzerine çalışmalarını sürdüren Philippe Genty, dans, ışık, obje, hareket ve tiyatroyu bir arada kullanıyor ve bunu ustalıkla yaparken seyirciyi adeta büyülüyor. Philippe Genty Topluluğu festival bünyesinde İBB Şehir Tiyatroları Yeni Harbiye sahnesinde 12-13-14 Mayıs tarihlerinde 3 gün süreyle atölye çalışması gerçekleştirilecek.

Akdeniz Kuklası Sempozyumu
Festival bünyesinde 5-6 Mayıs 2009 tarihlerinde İstanbul Modern de Akdeniz Kuklası Sempozyumu gerçekleşecek. Sempozyumda “Akdeniz de Kukla Geleneği”, “Karagöz ve Akdeniz Kuklasına Etkisi”, “Akdeniz de Kukla Etkileşimi” ve “Akdeniz Kuklası ve Toplum - Dün ve Bugün” adlı başlıklar altındaki konular tartışılacak.

Mısır Kuklası Sergisi
Ülkemizdeki Karagöz Sanatının kaynağı kabul edilen ve Prof. Dr. Metin And\’ın ısrarla üzerinde durduğu Memlük Gölge geleneği özel bir sergi ile İstanbul\’da. Prof. Dr. Nabil Bahgat tarafından bir bölümü Berlin Müzesi, Kahire İslam Müzesi gibi müzelerden derlenen Geleneksel Mısır Kuklaları Sergisi\’nde yer alan 60\’dan fazla birbirinden farklı tarzda el yapımı nadide kuklalar ve gölge figürlerinin bir çoğu Aragouz geleneğini yansıtıyor.

Festival hakkında detaylı bilgiye;
Kukla İstanbul
Tel: 0212 243 47 04- 0212 243 06 02 numaralı telefonlarından ulaşılabilir.
Festival biletleri, Biletix ten ve oyunlardan bir saat önce salon gişelerinden temin edilebilir.

Kim demiş yazmayı bıraktı diye?

Geçtiğimiz günlerde basın sözcüsünün yaptığı açıklamaya göre Latin edebiyatının en önemli isimlerinden Gabriel Garcia Marquez'in yazmayı bıraktığı ve bundan böyle kitap yazmayacağı ifade edilmişti.
New York Times Gazetesi, 82 yaşındaki Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez’in "Artık yazmayı bırakacağım" dediği yönündeki açıklamaların doğru olmadığını yazdı.
'Büyülü gerçeklik' akımının öncüsü, 'Yüzyıllık Yalnızlık'ın 'babası', Latin edebiyatının önde gelen yazarlarından 82 yaşındaki Gabriel Garcia Marquez'in yazı yazmayı bıraktığı yolundaki söylentilere New York Times gazetesi nokta koydu.
Marquez'in yayıncı temsilcisi Carmen Balcells'in geçtiğimiz günlerde Şili'de yayınlanan La Tercera gazetesine verdiği demeçte "Garcia Marquez`in bundan sonra hiçbir şey yazacağını düşünmüyorum" diye konuşmasının ardından edebiyat dünyası ve ustanın okurları büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı.
Marquez`in bir daha yazmayacağına dair söylentilere rağmen, yazarın dostlarından Kolombiyalı yazar Plinio Apuleyo Mendoza'nın "Yeni bir roman üzerine çalışıyor" yönündeki ifadesi de soru işaretlerine neden olmuştu.

NEW YORK TIMES "YAZACAK" DİYOR
New York Times Gazetesi, 82 yaşındaki Nobel ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez’in "Artık yazmayı bırakacağım" dediği yönündeki açıklamaların doğru olmadığını, Latin Amerikalı yazarın, "Bırakmak ne demek, yaptığım tek şek yazmak" dediğini belirtti.

SANATKAR MORLUKLAR
Gazetenin ’Sanatkár Moruklar’ başlıklı haberinde, ileri yaşlarına rağmen yazmaya, üretmeye devam eden yazarlardan söz edilirken 80'li yaşlarında şiire yönelen Thomas Hardy'den, başyapıtlarını hayatlarının son yıllarında yazan Ernest Hemingway ve William Faulkner'den de bahsediliyor.
New York Times ayrıca, Edward Said’in ilerleyen yaşlarında pek çok sanatçının daha erotik ve yaratıcı olduğu yönündeki tespitlerine de yer verdi.
Bunlar arasında özellikle ve öncelikle Marquez’in son kitabı ’Benim Hüzünlü Orospularım’daki 90’lık bir adamın genç bir kadınla olan aşkına dikkat çekilirken Picasso’nun resimlerinde de bu izlerin kolaylıkla görülebileceği belirtildi.

23 Nisan 2009 Perşembe

Ninja Kaplumbağalar 25. yaş gününü kutluyor

90'lı yıllara damgasını vuran çizgi roman ve film kahramanı Ninja Kaplumbağalar, 25'inci yaşını kutluyor. New York kanalizasyonunda yaşayan ve suçla mücadele eden 4 kaplumbağanın hikayesini anlatan karakterler, halen en çok izlenen çizgi filmler arasında.
Peter Laird ve Kevin Eastman tarafından çizilen kaplumbağalar, 25 yıl önce siyah-beyaz çizgi roman karakteri olarak ortaya çıktı. Çizer Peter, Laird verdiği bir röportajda, 'New York kanalizasyonunda timsahların yaşadığı iddia ediliyor. Timsahlar yaşıyorsa, kaplumbağalar hayli hayli yaşar. Üstelik kimyasal etkiye maruz kalmaları da çok kolay.' demişti. Kaplumbağaların doğum günü New York'ta bir dizi etkinlikle kutlanacak. Etkinlikler arasında, Empire State Building'in ışıklarını yeşile çevirmesi ve Tribeca Film Festivali'nin Ninja Kaplumbağalar filmiyle açılması da var.


Necatigil'in kayıp eseri Tûtînâme'nin bulunma öyküsü

Türk şiirinin köşe taşlarından Behçet Necatigil'in 70'li yıllarda Doğu edebiyatı klasiklerinden Tûtînâme'yi günümüz Türkçesine aktardığı, edebiyat dünyası tarafından biliniyordu.
Ancak bu çevirinin nerede olduğu meçhuldü. Çeviri, geçtiğimiz günlerde Can Yayınları tarafından yayımlandı. Necatigil çevirisinin ortaya çıkması edebiyat dünyasında büyük sevinçle karşılanırken nasıl ortaya çıktığı da merak konusu oldu. Uzun yıllar bulunamayan eser, Hürriyet Gösteri dergisinin arşivinden çıkmış.
Hilmi Yavuz, Necatigil'in Tûtînâme'yi hazırlamaya 1973 yılında başlayıp 25 Mart 1974'te tamamladığını söylüyor. Necatigil, eseri tamamladıktan sonra bir yayınevine göndermiş. Ailesi, Necatigil'in arşivinde yıllarca bu çeviriyi aramış. Müjdeli haber ise geçtiğimiz yıl yazar Doğan Hızlan tarafından kendilerine verilmiş. Hızlan, Hürriyet Gösteri'nin arşivini düzenlerken Necatigil'in hazırladığı nüshaya rastlamış.
Doğan Hızlan, Necatigil'in bu çeviriyi yaptığından haberdar olduğunu söylüyor, ancak hangi yayınevine verdiğini tam olarak hatırlamıyor. Bu yayınevinin Simavi ya da Gösteri Yayınları olabileceğini belirten Hızlan, "Şair bu çalışmasını şu an hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir yayınevine vermiş. Bu yayınevi kapandığı için kitap orada kalmış." diyor.
Necatigil'in kızı Ayşe Sarısayın da yıllardır Tûtînâme çevirisini aradıklarını söylüyor. "Hatırladığım kadarıyla 70'li yılların ortasında tamamlanmış tek nüshaydı bu. Babamın evdeki arşivi pek çok kez elden geçti, ama bu çeviri hiçbir yerden çıkmadı. Babam birilerine vermiş, ama nasıl el değiştirdi o detayları bilmiyorum. Babamın emeğinin yıllar sonra ortaya çıkması ve okurla buluşması bizi çok sevindirdi." diyen Sarısayın, eseri bulan Doğan Hızlan'ın aynı gün kendilerini aradığını söylüyor.
Doğu edebiyatında Binbir Gece Masalları formunda yazılmış pek çok metin var. Bunlardan biri olan Tûtînâme'nin asıl kaynağı Sanskritçe. Günümüze kalan en eski yazmalarıysa Farsça. Türkçede dudu olarak da kullanılan tûtî, papağan demek. Bu sebeple kitaba Papağannâme ya da Dudu Kuşunun Hikâyeleri demek de mümkün.

22 Nisan 2009 Çarşamba

‘Tarih Kadar Hayal, Rüya Kadar Gerçek’

2009 Erdal Öz Edebiyat Ödülü'nün sahibi yazar İhsan Oktay Anar için İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü tarafından düzenlenecek sempozyum Bezmara topluluğunun dinletisiyle başlayacak. Sempozyumun açış konuşmalarını Murat Belge ve Ahmet İnam yapacak.
Sempozyumda Elif Şafak ve Gürsel Korat, İhsan Oktay Anar’ın edebiyatını romancı gözüyle ele alırken Handan İnci, Alaattin Karaca, Asuman Kafaoğlu-Büke, Akın Tek, Berat Açıl, Selma Altıntaş, Ömer Türkeş ve Semih Gümüş ise Anar’ın yapıtlarını çeşitli yönleriyle değerlendirecekler.
Ersu Pekin, Temuçin Tüzecan ve Haluk Örs uzmanlık alanlarıyla bağlantılı olarak Suskunlar, Amat ve Kitab-ül Hiyel’i yorumlarken İlban Ertem, Puslu Kıtalar Atlası'nı çizgi roman olarak yeniden oluşturma çalışmalarını; Turgut Berkes, bu romanı İngilizceye çevirme sürecini; Zeynep Avcı, Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri’ni oyunlaştırırken yaşadıklarını anlatacak. Anar’ın metinlerinin sinemaya uyarlanmasını tartışacak isimler, Ezel Akay, Mustafa Altıoklar ve Derviş Zaim.
Oturumlar sırasında ve oturum aralarında romanlardan yola çıkan bir meddah gösterisi, doğaçlama oyunlar, üç boyutlu animasyonlar ve video-art çalışmaları izlenebilecek.
Sergi alanında, beş roman kahramanının modelleri, Kitab-ül Hiyel’deki üç makinenin maketleri, Suskunlar’daki müzik aletleri ve Amat kalyonunun ve bazı roman kahramanlarının güzergâhlarını gösteren kolajlar, Metin Üstündağ küratörlüğünde günümüzün usta çizerleri tarafından tasarlanan yirmi beş roman karakterinin insan boyutundaki kopyaları yanında Anar'ın kendi çizimlerinden ve roman taslaklarından örnekler bulunacak.




Disney'in 'kes-yapıştır' çizgi filmleri

Robin Hood ve Winnie The Pooh gibi Walt Disney’in en sevilen çizgi filmlerindeki bazı sahneler, stüdyonun daha önceki çizgi filmlerindeki bazı karelerin bire bir tekrarından oluşuyor.

Animasyonda ‘geri dönüşüm tekniği’ olarak bilinen bu uygulamada, daha önce hazırlanmış sahneler, sadece arka planı değiştirilerek yeni filmde aynen kullanılıyor.Bu tür yapılan çizgi filmlerin biri 1973 yapımı Robin Hood... Bu çizgi filmdeki pek çok sahne daha önce, 1937 yılında gösterilen ‘Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’, 1967 yapımı ‘Ormanın Kitabı’ ve 1970 yapımı ‘Aristokrat Kediler’ adlı çizgi filmlerde kullanılan sahnelerin tekrarından oluşuyor.

1977 yapımlı ‘Winnie The Pooh’ adlı çizgi filmdeki Christopher Robin’nin bir tepeye çıkışının aynısını, on yıl önce yapılan ’Ormanın Kitabı’ adlı çizgi filmin kahranı Mowgli yapmıştı.

Mowgli’nin bir köpek tarafından yalandığı sahnenin aynısı, dört yıl önce gösterilen ‘Taştaki Kılıç’ adlı çizgi filmde kullanılmıştı.







OYUN YAZARLARI VE ÇEVİRMENLERİ DERNEĞİ’NİN SÜREKLİ BAŞARI ÖDÜLLERİ

OYÇED-Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği, 20 yılı aşkın süredir oynanmakta olan tiyatro oyunlarını desteklemek ve bu oyunların sürekli başarılarına kamuoyunun dikkatini çekmek için onları ödüllendirme kararı almıştır.
Bu oyunlar; Hüzzam (Devlet Tiyatroları), Lüküs Hayat (İstanbul Şehir Tiyatroları), Ferhangi Şeyler (Ortaoyuncular), Yargı (Bizim Tiyatro), Bir Garip Orhan Veli (Kenterler Tiyatrosu), Ben Anadolu (Kenterler Tiyatrosu) ve Samah (Ankara Deneme Sahnesi) olarak saptanmıştır.
Oyun yazarları ve çevirmenleri olarak, sözcüklerimizi, düşlerimizi ve dile getirmek istediğimiz gerçekleri, bu kadar uzun süre, seyircilere etkili bir biçimde ileten ve bizleri seyircilerimizle buluşturan yapımları sahneleyen tiyatrolara, bu yapımlarda görev alan sanatçılara ve emekçilere teşekkür borçluyuz.
Sürikli Başarı Ödüllerinden ilki, 13 Nisan 2009 tarihinde, 25.yılını kutlayan Lüküs Hayat”i sahnelemiş olan İstanbul Şehir Tiyatroları’na, ikincisi ise, 15 Nisan 2009’da, 23 yıldır Ferhangi Şeyler’i oynamakta olan Ortaoyuncular’a verildi. Kalan ödüller, sözkonusu yapımlar için düzenlenecek olan törenlerle sahiplerine teslim edilecek.

OYÇED YÖNETİM KURULU
Bilgi için:
www.oyunyazarlarivecevirmenleri.org
0533 635 00 67
05352380406
053255072899

OYUN YAZARLARI VE ÇEVİRMENLERİ DERNEĞİNDEN “OYUN YAZARLARIYLA BULUŞMA”

OYÇED-Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği, oyun yazarı olan üyelerinin sahnelenmemiş olan oyunlarını değerlendirmek, yönetmenlere, tiyatro yöneticilerine, eleştirmenlere ve genç yazarlara etkili bir biçimde tanıtmak amacıyla “OYÇED Okumu Tiyatrosu” kurdu. Tiyatro, her ayın son Pazartesi günü, OYÇED üyesi bir yazarın oyununu “Okuma Tiyatrosu” etkinliğinye tanıtmış olacak.
İlk olarak, 27 Nisan 2009’da, OYÇED Onur üyesi Yılmaz Onay’ın “Karagöz’ün Muamması” adlı oyunuyla başlanacak. Saat 20.00’de başlayacak olan etkinlik, aynı zamanda, yönetmen de olan Yılmaz Onay tarafından yönetiliyor. “Okuma Tiyatrosu” olarak sunulan oyunun üzerine bir de söyleşi düzenlenecek.
“Okuma Tiyatrosu” olarak sunulacak olan ikinci oyun genç yazar Mine Ölce’nin “Portakallı Ördek” oyunu. 25 Mayıs 2009/Pazartesi günü sunulacak olan oyunun yönetmeni ise, bir başka OYÇED üyesi olan, yazar, yönetmen, tasarımcı Kerem Kurdoğlu. Etkinlik saat 20.00’de gerçekleşecek.
OYÇED’in “Okuma Tiyatrosu” etkinlikleri Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde, ücretsiz olarak izleyici/dinleyiciye sunulacak.

Adres: :Gureba Hüseyin Ağa Mah. Vezir Çeşmesi Sok. No 3/A Fatih-İstanbul (Pertevniyal Lisesi Arkası)
E-mail: oyunyazarlarivecevirmenleri@yahoo.com
Tel: 05352380406, 05325072899

Ardan Ozmenoglu'nun " Dekolte " isimli sergisi Ilayda Sanat Galerisi'nde

Ardan Özmenoğlu, son dönem eserlerinden oluşan, “Dekolte” başlıklı sergisiyle İlayda Sanat Galerisi'nde olacak.
Özmenoğlu son serisiyle, cinsel kimliğimizden yola çıkarak, belleğimizde yer etmiş imgelere sıradışı ve çağdaş bir yorumla bakıyor.
Genç sanatçı, ezber bozan özgün enstalasyonlarını ve heykellerini, bu kez kadın kimliğinden yola çıkarak oluşturuyor. Kadını; canlı, renkli, özgür ve aynı zamanda vücut hatlarının benimsenmişliğini test edercesine başka bir bakış açısıyla yorumluyor.
Ardan Özmenoğlu
1979 Ankara doğumlu sanatçı, lisans(BA) ve lisansüstü eğitimini(MFA) Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde tamamladı. Berkeley’de Kala Art Enstitüsü’nde, Berlin; Ateliergemeinschaft Milchhof e.V. ’de ve Belçika; Frans Masereel Sanat Merkezi’nde davetli sanatçı olarak çalıştı. San Francisco Sanat Enstitüsü’nde (SFAI) ilk konferansını verdi. 2004 yılından beri yurtiçi ve yurtdışında kişisel ve grup sergilerine katılmaktadır. Sanatçı çalışmalarına İstanbul Yeniköy’deki stüdyosunda devam etmektedir.
Ayrıntılı Bilgi için;
İlayda Sanat Galerisi - İstanbul
İlayda Babacan
Hüsrev Gerede Cad.
No:37
Teşvikiye
Tel :0.212.227 92 92

Türkiye Üniversiteleri Tiyatro Şenliği

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin koordinasyonunda düzenlenen “Türkiye Üniversiteleri Tiyatro Şenliği”, 16-30 Mayıs 2009 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin dört bir yanından 90 tiyatro topluluğunun başvurduğu şenlik kapsamında, oyun gösterimleri, atölye çalışmaları, söyleşiler, paneller ve özel bir sempozyum düzenleniyor.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın,ilk ayağını Nisan 2008’de İstanbul’daki üniversitelerin katılımıyla gerçekleştirdiği Tiyatro Şenliği’nin ikinci ayağıolan“Türkiye Üniversiteleri Tiyatro Şenliği” İstanbullularla buluşuyor.
Türkiye’nin farklı noktalarından 90 üniversite tiyatro topluluğunun başvurduğu şenlik, zengin yan etkinliklerle 16-30 Mayıs tarihleri arasında, İstanbul’daki çeşitli sahnelerde gerçekleştiriliyor. Üniversitelerarası tiyatro şenliklerinin yaygınlaşması ve İstanbul’u genç tiyatro hareketinin belli başlı merkezlerinden biri haline getirilmesi amacıyla düzenlenen şenlik, üniversite tiyatroları için önemli fırsatlar sunuyor.
Ajansın Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin koordinasyonunda gerçekleştirilen tiyatro şenliği kapsamında, gösterimler ve atölye çalışmalarıyla eşzamanlı düzenlenecek iki günlük bir sempozyum da yapılıyor. Tiyatro eğitimi alanında mevcut sistemi tartışmaya açan, ileriye dönük yapılanmalar üzerine odaklanan sempozyumda sunulan bildiriler kitap haline getirilecek. Etkinliklerin ise şenlik boyunca gençler tarafından çıkartılacak “Sahne Kapısı” adlı günlük bir gazeteyle belgelenmesi sağlanıyor.

Avustralyalılar Türk filmleri izleyecek

Avustralya'da ilk kez düzenlenen 'Türk Filmleri Festivali'nde ödüllü filmler gösterime giriyor. Festival 24 Nisan'da bitecek.
Avustralya'nın Melbourne kentinde ilk kez düzenlenen Türk Filmleri Festivali, Özcan Alper'in yönetmenliğini yaptığı 'Sonbahar' adlı filmin gösterimiyle açıldı. Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) tarafından düzenlenen ve Türkiye'nin Canberra Büyükelçisi Murat Ersavcı'nın himayesinde ve Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğiyle gerçekleştirilen Melbourne Türk Filmleri Festivali'nde; 'Sonbahar'ın yanı sıra Nuri Bilge Ceylan'ın 'Üç Maymun', Semih Kaplanoğlu'nun 'Yumurta', Atıf Yılmaz'ın 'Selvi Boylum Al Yazmalım' ve Metin Erksan'ın 'Susuz Yaz' adlı filmlerinin de arasında bulunduğu eserler gösteriliyor. Festival, 24 Nisan'da Yeşim Ustaoğlu'nun 'Pandora'nın Kutusu' adlı filmiyle sona erecek.

Tribeca Film Festivali başladı

ABD'nin New York kentinde bu yıl sekizincisi düzenlenen Tribeca Film Festivali, ünlü sinema sanatçılarının da katıldığı törenle başladı.
Açılış dolayısıyla düzenlenen toplantıya, festivalin kurucuları ünlü aktör Robert De Niro ve yapımcı Jane Rosenthal ile Hollywood'un tanınmış isimleri aktris Uma Thurman ve yönetmen Spike Lee de katıldı.
Adını Manhattan'ın "Tribeca" semtinden alan ve 11 Eylül terör saldırılarının ardından semtin yeniden hareketli yaşamına dönmesini teşvik etme amacıyla başlatılan Tribeca Film Festivali'ne, bu yıl 36 farklı ülkeden 85 uzun metrajlı 46 da kısa metrajlı film katılıyor. 46 filmin dünya prömiyerinin yapılacağı festivalde Thurman'la birlikte Meg Ryan, Moragn Spurlock, James Franco gibi tanınmış isimler de jüri üyeliği yapacak.
Açılışta konuşan aktör Robert De Niro, festivalin her yıl daha da geliştiğini görmekten büyük mutluluk ve gurur duyduğunu ifade ederek, "Herkesi Tribeca'ya davet ediyoruz. Festival, ABD'nin önemli sinema organizasyonlarından biri haline geliyor. Film yapımcılarından izleyicilere herkes bu festivalde birşeyler buluyor" dedi.
Filmin De Niro ile birlikte diğer kurucularından yapımcı Rosenthal de, "11 Eylül saldırılarının hemen ardından düzenlediğimiz ilk festivale de, bu yıl ekonomik krizin ortasında yapılan sekizinci festivale de ilgi büyük. Bu, insanların iyi ya da kötü zaman ayırımı yapmadan sinemaya ilgisini ortaya koyuyor" diye konuştu.
Tribeca film festivalinde Türk filmi ''Pandora'nın Kutusu'' da gösterilecek. Yönetmenliğini Yeşim Ustaoğlu'nun yaptığı, başrollerini Fransız aktris Tsilla Chelton ile birlikte Derya Alabora ve Onur Ünsal'ın paylaştığı 2008 yapımı film, 24, 26 ve 27 Nisan tarihlerinde izlenebilecek.
New York'ta Borough of Manhattan Community College'da 3 Mayıs'a kadar devam edecek festivalde, film gösterimlerinin yanı sıra paneller de yapılacak.
Bu arada, festival komitesinden yapılan açıklamada, Tribeca Film Festivali'nde 8 yılda 80 ülkeden 1100 film gösterildiği ve festivalin şimdiye kadar New York ekonomisine 530 milyon dolarlık katkı sağladığı açıklandı.

Tiyatrom 25 yaşına buruk giriyor

Almanya'nın başkenti Berlin'deki tek Türk tiyatrosu Tiyatrom'un bütçesi Kültür Senatosu tarafından kesilince, kuruluşa vatandaşlar sahip çıktı.
Çeyrek yüzyıldır Berlin'de yaşayan Türklere anadillerinde tiyatro oyunları sunarak hizmet veren kültür kurumu Tiyatrom'un kapısına kilit vurulması gündeme geldi.
Berlin Kültür Senatosu'nun maddi desteğini çekmesiyle Alte-Jakob Strasse adresindeki binanın kirasını dahi ödeyemeyecek duruma gelen Tiyatrom'u kurtarmak için el ele veren Berlinli Türkler, yaşanan finansal sıkıntı yüzünden daha çok tiyatro meraklısı gençlerin oyunlarına kapılarını açan Tiyatrom'a sahip çıktılar.
Tiyatrom'un kurtarılması için ''Kulturk'' aldı bir dernek kuran iş adamı İbrahim Aslan, Berlin'de 25 yıldan bu yana faaliyetlerini sürdüren bir tiyatronun kapanmasının kabul edilemeyeceğini kaydederek, başta iş adamları olmak üzere Berlinli Türkleri başlattıkları bağış kampanyasına katılmaya çağırdı.
Berlin'de Türkçe'nin de yer aldığı çeşitli dillerde yayın yapan ''Radyo Multikulti'' adlı radyonun kapatılmasından sonra Tiyatrom'un da perdelerini indirmesine sessiz kalamayacaklarını ifade eden Aslan, ''Tiyatrom'u yaşatmak bizim için bir onur meselesi olmalıdır. Ele ele vererek topladığımız bağışlarla ilk önce Tiyatrom'un birikmiş kira borçlarını ödeyeceğiz'' dedi.
Aslan, Tiyatrom'u sanata gönül vermiş herkese açmak istediklerini sözlerine ekledi.

Türk edebiyatı çevirmeni Gülen öldü

Dünyaca ünlü Türk şairi Nazım Hikmet'in de yakın dostu olan Macaristan'da yaşayan Türk edebiyatı çevirmeni Yılmaz Gülen yaşamını yitirdi. 79 yaşındaki Gülen, Macar tarihi, politikası, edebiyatı ve kültürüyle ilgili eserleri Türkçe'ye çevirmiş, eşi Gün Benderli ile beraber çok detaylı bir Türkçe-Macarca sözlük yazmıştı. Pro Cultura Hungarica Nişanına layık görülen Gülen'in ödülünün yarın yapılacak törenle kendisine verilmesi planlanmıştı. Gün Benderli, Yılmaz Gülen'in dün fenalaşarak Budapeşte'deki Kutvölgyi Hastanesi'ne kaldırıldığını, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığını açıkladı. Nazım Hikmet'in 1950'li yıllardan ölümüne kadar sık, sık ziyaret ettiği Yılmaz Gülen ve Gün Benderli, ünlü şairle yaptıkları sohbetleri ve Nazım Hikmet'in kendi ağzından söylediği şiirleri kayıt altına almıştı. Macaristan Radyosu Türkçe yayınlarında uzun yıllar çalışan Yılmaz Gülen'in birçok ödülü bulunuyordu. Yılmaz Gülen'in ölümüne Macar medyası da geniş yer ayırdı. Macar medyası, ''Macaristan'daki en önemli çevirmeni kaybettik'' başlığını attı. Macaristan Türk-Macar Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Suat Karakuş, yaptığı açıklamada, "Macaristan'da yaşayan en önemli Türk vatandaşını kaybettiğimiz için çok üzgünüz. Gülen'in yeri doldurulamaz, tüm Türk camiasının başı sağ olsun" diye konuştu.

21 Nisan 2009 Salı

Chavez'in Obama'ya hediyesi satış rekoru kırdı

Venezuela lideri Hugo Chavez'in ABD Başkanı Barack Obama'ya hediye ettiği kitap iki gün içinde en çok satanlar listesinde ikinci sıraya yerleşti. Chavez, Amerikan Devletler Örgütü zirvesinin yapıldığı Trinidad'da Obama'ya (Türkiye'de de yayımlanmış Çitlembik yayınevinden çıkmış olan) "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" isimli kitabı hediye etmişti.
Kitap, internet kitapçısı Amazon.com'un istatistiklerine göre en çok satanlar listesinde daha iki gün önce 54 bin 295'inci sıradaydı.
Uruguaylı yazar Eduardo Galeano'nun imzasını taşıyan kitap, Latin Amerika'da son 500 yıl zarfında yaşanan dış müdahalelerin kıtaya etkisini inceliyor.
Sol görüşlü kesimlerin favorilerinden biri olan kitap, yaklaşık 500 yıl önce İspanyolların kıtayı işgalinden bugüne kadar yaşanan müdahaleleri ele alıyor.

"Hoş bir jest"
Chavez, Cumartesi günü, Trinidad'daki zirve sırasında sandalyesinden kalkıp Obama'ya kitabı uzatmış ve iki lider ardından el sıkışmışlardı
İspanyolca kitabın içinde, Chavez'den "Obama'ya sevgilerle..." mesajı da yer alıyordu.
Obama, Chavez'in hediyesine "Bana bir kitap vermek hoş bir jest diye düşünüyorum. İyi bir okurum." sözleriyle karşılık vermişti.
Ancak Cumhurbaşkanı Chavez için bu jesti daha ciddi bir anlam barındırıyordu.
Chavez, "Bu kitap Latin Amerika tarihinde muazzam bir yere sahiptir. Tarihi öğrenmemizi sağlar. (Geleceğimizi) bu tarihin üzerine inşa etmek zorundayız." demişti.
Chavez'in kitap seçimleri ilk kez en çok satanlar listesinde oynamalara yol açmıyor.
Üç yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma, Amerikalı muhalif düşünür Noam Chomsky'nin bir kitabını ihya etmişti.
Chavez'in konuşması sırasında atıflarda bulunduğu Chomsky'nin "Hegemony or Survival: America's Quest for Global Dominance" (Hegemonya ya da Hayatta Kalma: Amerika'nın Küresel Tahakküm Seferi) isimli kitabı, Amazon'da en çok satanlar listesinin bir numarasına yerleşmişti.
Kitap ABD ve Avrupa'da birkaç gün içinde yok satmaya başlamış ve on binlerce adet yeni baskısı sipariş edilmişti.

İstanbul, ABD'nin en önemli gezi dergisinde

ABD'nin 1 numaralı gezi dergisi ''Conde Nast Traveler'', son sayısında İstanbul'a geniş yer ayırdı.
Derginin Mayıs sayısında Joan Juliet Buck tarafından kaleme alınan 14 sayfalık İstanbul yazısı, çeşitli fotoğraflarla süslendi.
Türkiye'nin New York Kültür ve Tanıtma Ataşeliğinden yapılan basın açıklamasında, dergide yer alan İstanbul yazısının yaklaşık 1 milyon dolarlık reklam değeri olduğu bildirildi.
Yazıda ''İstanbul'un ihtişamından, turistlere sunduğu sonsuz seçeneklerden, modern yüzünden ve tarihi çehresinden'' detaylı olarak söz edilirken yazarın İstanbul gezisinde ziyaret ettiği Ayasofya Müzesi, Ortaköy Camii, Kapalıçarşı gibi kentin klasik turistik merkezleri ile Galeri Nev, Lucca Restoran, Kanyon Alışveriş Merkezi, Al Jamal, Suada, Mikla Bar gibi modern mekanlara da geniş yer verildi.
Yazar, New York'a dönüşünde İstanbul'un renkli hayatını, hareketliliğini, hamamlarını, müziğini ve yemeklerini çok özlediğini de belirtti.
Conde Nast Traveler dergisi, Mart 2009 sayısında da, Bodrum konulu bir makale yayımlanmış ve Bodrum'dan ''Yeni St. Tropez'' olarak bahsetmişti.
Kültür ve Tanıtma Ataşeliğinin açıklamasında, ABD genelinde 800 bin tirajı bulunan derginin, ''trend belirleyen bir tüketici dergisi olduğu'', derginin 2 ay içinde Türkiye ile ilgili 2 geniş yazı yayımlamış olmasının büyük önem taşıdığı ve bunun da Amerikalı turistlerin Türkiye'ye artan ilgisini gösterdiği kaydedildi.
Bu arada, National Geographic Traveler dergisi de, Anastasia M. Ashman tarafından kaleme alınan 2 sayfalık yazıda 2010 yılının Avrupa Başkenti olan İstanbul'un ''rüyalar kenti'' olduğunu belirtti.
Yazıda, Sultanahmet semtindeki ''Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet Camisi, Rüstem Paşa Camisi, Kapalı Çarşı, Cemberlitaş Hamamı, Mısır Çarşısı ve Yerebatan Sarnıcı'' tanıtılıyor.
“G.O.R.A.” ile uzaya, “A.R.O.G.” ile ‘cilalı yontma taş devrine’ yolculuk yapan Cem Yılmaz, yaz aylarında, bir dönem Yeşilçam’da da örnekleri bulunan kovboy filmine başlıyor.
Yılmaz yine Ozan Güven ve Zafer Algöz’ü oynatacağı filmin senaryo çalışmalarını yürütüyor. Zafer Algöz, “Filmde dört başrol oyuncusu, kızılderililer, kasabada yaşayanlar ve küçük küçük roller de var. Cem’in zaten tarzı belli. Benim için Türkiye’de bir numara... Onun yaptığı bir işte küçücük bir rol bile benim için büyük mutluluk. O yüzden şanslı görüyorum kendimi” diyor.

İstanbul Şiir Festivali başladı!

Uluslararası İstanbul Beyoğlu Şiir Festivali ŞİİRİSTANBUL başladı. 33 ülkeden 45 şairin konuk olduğu festivalle ilgili basın toplantısı düzenlendi. Festival bu akşam Dolmabahçe Sarayı’ndaki açılış töreniyle başlıyor.
Bu yıl 21-26 Nisan tarihleri arasında dördüncü kez düzenlenen “Uluslararası İstanbul Beyoğlu Şiir Festivali ŞİİRİSTANBUL” Tarih ve Toplum Bilimleri Enstitüsü Derneği ile Beyoğlu Belediyesi tarafından düzenliyor.
Festival, Uluslararası Yazarlar Birliği PEN Türkiye Merkezi ve Edebiyatçılar Derneği tarafından da destekleniyor.
Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde düzenlenen basın toplantısına ŞİİRİSTANBUL Festival Komitesi Başkanı Salih Zeki Tombak, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ve şair Cüneyt Ayral konuşmacı olarak katıldılar. Festival için gelen şairler de basın toplantısında yer aldılar.
Salih Zeki Tombak, festivalin meydanlarda ve okullarda ‘şiir okumalarıyla’ yapılmasının önemine değinerek “Şiirin, dünya şiirinin İstanbul’la buluşması çok güzel. İstanbul’un mekanlarında bu şehirde yaşayanlarla dünya şiirinin bir araya gelmesi muhteşem. Şairler kendi dillerinden okuyacaklar şiirlerini. Ardından ise bu şiirlerin çevirileri dillendirilecek” dedi.
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, festival komitesiyle daha ilk görüşmelerinde “Şiirler mutlaka halkla buluşmalı. Bu nedenle sokaklarda, meydanlarda okunmalı” fikrini ortaya koyduklarını dile getirdi. Başkan Demircan “Beyoğlu farklı dil ve dinlerin bir arada yaşadığı kültürlerin buluştuğu bir yer. Burada bir Beyoğlu kültürü var. Festival dördüncü kez düzenleniyor. Şiirin duayenleri Beyoğlu’nda farklı alanlarda, meydanlarda, okullarda halkla buluşacak. Kasımpaşa’da Kızılay Meydanı’nda da üniversitelerde, ilköğretim okullarında da kilisede de bir hafta boyunca dünyanın şiirlerini halkla, şairin kendi sesinden duyacağız. Kültür sanat halk için olmalı, halkla bütünleşmeli. Uluslararası İstanbul Beyoğlu Şiir Festivali ŞİİRİSTANBUL bu nedenle değerli ve önemli” dedi.
Şair Cüneyt Ayral, Beyoğlu Belediyesi’ne teşekkür etti. Ayral “Dünya şiir için İstanbul’da. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Şiir gibi bir şehirde dünyanın şairleri bir araya geliyor. Bu işe emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz” diye konuştu. Basın toplantısının ardından konuk şairlerle bir anı fotoğrafı çektirildi.

Uçan Süpürge, erken ve zorla evliliklere dikkat çekiyor

12. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, erken ve zorla evliliklere dikkat çekiyor ve gösterilecek 4 film, bu konuya odaklanıyor.
Yemenli yönetmen Khadija Al-Salami, 11 yaşında evlendirilen bir kız çocuğunun gerçek yaşamını anlattığı Amina adlı filminin gösterimi için konuk olarak Ankara’ya gelecek ve bir söyleşi gerçekleştirecek. Müjde Arslan’ın bu sene İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen Ölüm Elbisesi: Kumalık adlı belgeseli ise, 16 yaşındayken amcasının oğluna kuma giden Emine halasının yaşadıklarından yola çıkarak, kız çocukların küçük yaşta alınıp satıldığı kumalık geleneğini sorguluyor.

Genç yazarlar, kovulsanız da yeniden deneyin, vazgeçmeyin!

Liseden terk, 17 yaşında yayıncı, 19 yaşında tiyatro oyuncusu, 23 yaşında romancı, oyun yazarı, 34 yaşında ankormen, acı çekme tekniklerinde uzmanlaşmış bir hoca, ilk roman ödülünü iki kez alan tek romancı... Bu uzadıkça uzayan sıfatları duyunca peşine takılmamak elde değil.
Karşımızda 1971 doğumlu Hollandalı bir yazar var. Otobiyografik romanı 'Mavi Pazartesiler' ile dünya çapında ün kazanan Arnon Grunberg, geçtiğimiz haftalarda kısa bir süreliğine İş Kültür Yayınları ve Alef Yayınevi'nin konuğu olarak İstanbul'daydı. Hollanda Konsolosluğu'nda peşine takıldığımız yazarı, Türk okurlar Hayalet Acı ve Tirza adlı romanlarıyla tanıyor. Hollanda'nın en sevilen yazarı olan Grunberg'in on romanı yaklaşık yirmi dile çevrilmiş. Halen New York'ta yaşayan ve zaman zaman Afganistan ve Irak gibi ülkelere giden Grunberg, üretkenliğiyle dikkat çekiyor.
Sitesine koyduğu 'Sevdiğim ve Sevmediklerim' adlı yazısında röportaj yapmayı ve fotoğraf çektirmeyi sevmediğini söylese de yazarlığının ilk dönemlerinde paçayı fena kaptırmış. İnternet sitelerinde onunla yapılmış o kadar söyleşi var ki; "acaba ben bunu ne zaman söyledim" diye kendi kendine sorduğu zamanların bir hayli çok olduğunu söylüyor. Grunberg, biraz da dert yanarcasına bakın ne diyor: "Bir gün boyunca 7-8 söyleşi yapıyorum, kendi sesimi duymaktan, aynı sorulara cevap vermekten sıkılıyorum. Yazarın asıl işi yazmaktır, onun dışında olan şeyler (mesela söyleşiler) ikincil değerdedir."
Yazarın bu hali karşısında çok fazla soru sormak mümkün değildi. 'Sadece bir soru, bir fotoğraf.' deyip rahatlattıktan sonra ise yelkenleri suya indirdi ve bu kez kendisi sohbete davet etti. Grunberg, Türkiye'den Ahmet Hamdi Tanpınar, Elif Şafak ve Orhan Pamuk'u takip ettiğini söylüyor. İstanbul'a ilk kez gelen yazar, şehrin büyüsüne kendini çoktan kaptırmış. Yıllar önce 'On beş yıl yazacağım ve bırakacağım.' dese de, şimdi yazmadan yaşayamayacağını düşünüyor. İstanbul için de bir şeyler yazabileceğinin müjdesini veriyor. Grunberg, yazarlık ve yayıncılık dünyasından elde ettiği tecrübeyle genç yazar adaylarına seslenmeden edemiyor: "Asla vazgeçmeyin, kapıdan kovulsanız da yeniden deneyin. Eğer vazgeçiyorsanız bu işin size göre olup olmadığını bir kez daha düşünün."
Eleştirmen Necmiye Alpay, Grunberg için, "İç dünyayı resimleme tarzı Ingmar Bergman'ın filmlerini anıştırıyor." diyor. Ömer Türkeş de onun Tirza adlı romanı için, "Grunberg, Avrupalı orta sınıfların 11 Eylül'den sonra kendileri gibi olmayanlara biriktirdikleri düşmanlığın köklerini ve dışa vuruş biçimlerini roman karakteri üzerinden çok iyi sergilemiş." diyor. Sıra dışı bir yazar izlenimi veren Grunberg, daha ne kadar yazar bilinmez ama dünyaya ve insanlara dair anlatacak hayli hikâyesi var.

13. Afife Tiyatro Ödülleri sahiplerini buldu

Yapı Kredi Sigorta 13. Afife Tiyatro Ödülleri sahiplerini buldu.
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen ve sunuculuğunu Korhan Abay'ın yaptığı ödül töreni, piyanist ikizler Ferhan-Ferzan Önder'in dinletisiyle başladı. Törende, geçen yıl hayatını kaybeden tiyatro sanatçıları anısına sinevizyon gösterisi sunuldu.
Korhan Abay, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan'ın hayatını Türkiye'deki öğrencilerin başarısına adadığını belirterek, ''Büyük hocanın aramızda olmasını çok isterdik. Ona saygılarımızı sunuyoruz'' dedi. Abay'ın bu sözleri salondan alkış aldı.
Törende, ''Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü'' Mediha Gökçer'e, ''Nisa Serezli Aşkıner Özel Ödülü'' Hale Eren'e, ''Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü'' Berkun Oya'ya, ''Tiyatroda Yeni Kuşak Özel Ödülü'' ''Dotbilsarda-Vur/Yağmala/Yeniden Projesi''nin genç oyuncularına, ''Yapı Kredi Sigorta Özel Ödülü'' ise Dikmen Gürün'e verildi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın ''Maskeliler'' adlı oyunu ''Yılın En Başarılı Prodüksiyonu'' seçildi.
''Yılın En Başarılı Yönetmeni'' ödülünü Tiyatro Pera'dan ''Rahat Yaşamaya Övgü (Brecht Kabare)'' adlı oyunla Nesrin Kazankaya alırken, ''Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu'' ödülüne ''Maskeliler'' adlı oyundaki performansıyla Mehmet Gürhan, ''Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu'' ödülüne Dot Tiyatro'nun ''Karatavuk'' adlı oyunundaki rolüyle Mine Tugay layık görüldü.
''Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu'' ödülünü ''Maskeliler'' adlı oyundaki rolüyle Serdar Orçin, ''Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu'' ödülünü de Tiyatro Krek'in sunduğu ''Bayrak'' adlı oyunda canlandırdığı karakterle Canan Ergüder kazandı.
''Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu'' ödülünü Levent Öktem (Rahat Yaşamaya Övgü), ''Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Kadın Oyuncusu'' ödülünü Günay Karacaoğlu (Basit Bir Ev Kazası/Aysa Prodüksiyon), ''Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu'' ödülünü Emre Karayel (Testosteron Oyun Atölyesi), ''Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Kadın Oyuncusu'' ödülünü Sevinç Erbulak (Tekrar Çal Sam/İstanbul Efendisi-İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları) aldı
''Yılın En Başarılı Sahne Tasarımcısı'' ödülü ''Maskeliler'' oyunu ile Duygu Sağıroğlu'na, ''Yılın En Başarılı Giysi Tasarımcısı'' ödülü İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın ''Leonce İle Lena'' adlı oyunu ile Nihal Kaplangı'ya, ''Yılın En Başarılı Sahne Müziği'' ödülü ''Leonce ile Lena'' adlı oyunla Selim Can Yalçın'a ve ''Yılın En Başarılı Işık Tasarımcısı'' ödülü ise ''İstanbul'da Bir Dava'', ''Sokrates'in Son Gecesi'', ''Rahat Yaşamaya Övgü'' adlı oyunlarla Yüksel Aymaz'a verildi.

2009 Pulitzer ödülleri dağıtıldı

2009 Pulitzer ödüllerini kazananlar belli oldu. New York Columbia Üniversitesinde ''Pulitzer Gazetecilik, Edebiyat, Drama ve Müzik'' ödülleri üniversitenin Gazetecilik Okulu'nda yapılan basın toplantısında Pulitzer ödüllerinin yöneticisi Sig Gissler tarafından açıklandı.
ABD'nin saygın gazetelerinden New York Times gazetecilik dalında 5 ödül birden kazandı. Geçen yıl 6 ödül kazanan Washington Post gazetesi ise bu yıl 1 ödül alabildi.
1917 yılından beri bu yana verilen Pulitzer ödülleri ABD'de gazeteciliğin en şeçkin ödülü olarak kabul ediliyor.
GAZETECİLİK DALINDA

* Kamu Hizmeti: Las Vegas Sun (altın madalya ödülü kazandı).
* Flaş Habercilik: The New York Times gazetesi çalışanları
* Araştırmacı Gazetecilik: The New York Times gazetesinden David Barstow
* Açıklayıcı Habercilik: Los Angeles Times gazetesinden Bettina Boxall ve
* Julie Cart Amy Harmon
* Yerel Habercilik: Detroit Free Press gazetecileri ve East Valley Tribune
* gazetesinden Ryan Gabrielson ve Paul Giblin
* Ulusal Habercilik: St. Petersburg Times gazetecileri
* Uluslararası Habercilik: The New York Times gazetecileri
* Yazı: St Petersburg Times gazetesinden Lane DeGregory
* Yorum: The Washington Post gazetesinden Eugene Robinson
* Eleştiri: The New York Times gazetesinden Holland Cotter
* Baş Makale: The Post-Star'dan Mark Mahoney
* Karikatür: The San Diego Union-Tribune'den Steve Breen
* Flaş Haber Fotoğrafı: The Miami Herald'dan Patrick Farrell
* Haber Fotoğraf: The New York Times'dan Damon Winter

DİĞER ÖDÜLLER
Edebiyat sıralamasında ise ''kurgu'' dalında yazar Elizabeth Strout ''Olive Kitteridge'' hikaye kitabıyla ile Pulitzer ödülünü alırken ''drama'' dalında yazar Lynn Nottage Kongo'da geçen ''Ruined'' isimli oyunu ödüle layık görüldü.
''Tarih'' dalında ise ilk kez Afrika asıllı Amerikalı bir yazar ödül aldı. Annette Gordon-Reed ''The Hemingses of Monticello-An American Family'' isimli kitabıyla ''tarih'' alanında bu ödülü alan ilk Afrika asıllı Amerikalı yazar oldu.
''Biyografi'' dalında ise yazar Jon Meacham ''American Lion: Andrew Jackson in the White House'' kitabıyla ödülü aldı.
''Şiir'' dalında ise W.S. Merwin ''The Shadow of Sirius'' şiiriyle Pulitzer ödülünü aldı. Merwin'in 2. kez Pulitzer ödülü aldığı bildirildi.
''Roman-Kurgu Dışı'' kategorisinde ise Douglas A. Blackmon ''Slavery by Another Name: The Re-Enslavement of Black Americans from the Civil War to World War II'' kitabıyla ödülü aldı.
''Müzik'' dalında ise Pulitzer ödülü Steve Reich ''Double Sextet'' eserine verildi
Pulitzer ödülünü kazananlar ayrıca 10 bin dolarlık para ödülünün de sahibi oluyorlar. Sadece gazetecilikte kamu hizmeti dalında ödül alan gazeteye altın madalya veriliyor.
Bu yıl ilk kez sadece internet üzerinden habercilik yapan online haber sitelerine de Pulitzer ödülü elemelerine katılmalarına izin verildi. Ancak online gazetecileri bu yıl hiçbir ödül alamadı.
Pulitzer ödülü, Macar asıllı Amerikalı gazeteci Joseph (Jozsef) Pulitzer (10 Nisan 1847 - 29 Ekim 1911), Columbia Üniversitesi'ne bıraktığı mirasıyla oluşturuldu.

NEW YORK TIMES GAZETESİNİN 5 ÖDÜLÜ ARASINDA NEW YORK ESKİ VALİSİ SPITZER'İN İSTİFA ETMESİNE YOL AÇAN HABER DE VAR
ABD'nin medya konusundaki saygın Pulitzer ödüllerine bu yıl 5 dalda layık görülen New York Times gazetesinin ödüllü haberleri arasında New York eski valisi Eliot Spitzer'in istifa etmesine yol açan haber de bulunuyor.
New York Times gazetesi flaş haber dalında New York'un eski valisi Spitzer'in kariyerinin sona ermesine yol açan seks skandalıyla ilgili yazdığı flaş haberle ödül aldı. Gazete, eski vali Spitzer'in skandalı duyuran ilk yayın kuruluşu olmuştu.
Gazete ayrıca, ABD'nin Afganistan ve Pakistan'la ilgili yazılarla uluslararası habercilik alanında ödül alırken, araştırmacı gazetecilik dalında yine New York Times yazarlarından David Barstow'un radyo ve televizyonlarda yorum yapan Amerikalı bazı emekli üst düzey subayların Pentagon tarafından Irak savaşına destek sağlamak üzere nasıl kullanıldığına değinen yazılarla da ödül aldı.
Sanat eleştirisi dalında ödül alan New York Times gazetesi, ayrıca ABD Başkanı Barack Obama'nın seçim kampanyasını izleyen Damon Winter'ın çektiği fotoğraflarla da ödüle layık görüldü.
Pulitzer ödüllerinin gazetecilik dalında en çok önem verilen ve altın madalyayla ödüllendirilen ''Kamu Hizmeti'' dalında ise Las Vegas Sun gazetesi, Las Vegas'ta ölüm oranı giderek artan inşaat işçileriyle ilgili cesur haberlerle Pulitzer ödülünü aldı.
Bu yılki ödül dağılımında ilginç bir nokta ise mali ve ekonomik krizle ilgili yazılan hiçbir yazının ödüle layık görülmemesi oldu.
Pulitzer ödüllerine 19 üyeli bir kurul tarafından karar veriliyor.
Bu yılki ödül töreni, New York Columbia Üniversitesi'nde 28 mayısta düzenlenecek.

Da Vinci'nin devamı Eylül'de

Dan Brown'ın "Da Vinci Şifresi" adlı, bütün dünyada çok satılan kitabının devamı niteliğindeki "The Lost Symbol" (Kayıp Simge) sonbaharda yayımlanacak.
Random House yayınevinin internet sitesinde yer alan açıklamada, kitabın ilk etapta 5 milyon adet basılacağı ve eylül ayında öncelikle ABD, Kanada ve İngiltere'de satışa sunulacağı belirtildi.
Kitapta, Da Vinci Şifresi'nin baş kahramanlarından Robert Langdon'un 12 saat içinde yaşadıkları anlatılıyor.
Yayımlandığı 2003 yılından bu yana 70 milyon adet satılan "Da Vinci Şifresi" Katolik Kilisesi hakkındaki tartışmalı iddiaları yüzünden Vatikan'ın ve Katoliklerin tepkisini çekmişti.

Osmanlı kadınına dair efsaneler ve gerçekler

Amerikan asıllı Aslı Sancar'ın, ''Osmanlı Kadını: Efsaneler ile Gerçekler'' adlı kitabı, Kaynak Yayınları'ndan çıktı.
ABD'nin kitap oskarları sayılan Benjamin Franklin Awards'da, bin 800 yapıt arasından tarih alanında yayınlanmış ''En İyi Eser'' seçilen kitap, Osmanlı kadını hakkında 19. yüzyıldan itibaren oluşmuş, ''fanteziye dayalı, olumsuz ve Oryantalist'' görüşleri inceliyor.
Osmanlı coğrafyasında uzun süre yaşamış Lady Montague, Julia Pardoe ve Lucy Garnett gibi Batılıların yazdıklarından alıntılar da yapılan kitapta, Osmanlı kadınının ''Oryantalist kaynaklarda gösterildiği gibi pasif, zayıf, Harem'de tutsak, sadece bir zevk aracı değil, aksine aktif, güçlü ve toplumda çok önemli yere sahip bir kadın olduğu'' anlatılıyor. Osmanlı kadınının Harem'de hiçbir hakka sahip olmayan bir ''köle'' gibi sunulduğu Batılı tasvirler, Osmanlı sicil defterlerinden belgelerle çürütülüyor.
Kitabın en ilgi çekici noktası ise Osmanlı kadınlarının o dönem Avrupalı kadınlarda bile bulunmayan haklara sahip olduğunu gün ışığına çıkartıp hatırlatması...
''EGZOTİK VE EZİLMİŞ KADIN'' SUNUMU...
33 yıldır Türkiye'de yaşayan ve adını değiştirerek Türk vatandaşı olmayı seçen Sancar, 1990'lı yıllarda Harem ile ilgili bir kitabın eline geçmesiyle bu konuya ilgisinin başladığını söyledi.
''Kitap çok güzeldi ama tam bir oryantalist bakış açısı vardı'' diyen Sancar, bu görüşlerin doğru olup olmadığını merak ederek araştırmaya başladığını, Türkiye ve dünyadaki birçok kaynağı ulaşmaya çalıştığını anlattı.
Sancar, ''Çoğunlukla Avrupa seyyahlarının yazıları var ama Batıda bu konuda bir boşluk olduğunu, kaynakların eksikliklerini gördüm. O nedenle İngilizce bir kaynak oluşturmaya karar verdim'' dedi.
Kaynakları inceledikçe Osmanlı kadını hakkında bilmedikleri çok şey olduğunu gördüğünü ifade eden Sancar, yabancıların gözünden Osmanlı kadını hakkındaki ''efsane ve gerçekleri'' şöyle dile getirdi:
''Genel olarak Oryantalist bilim adamlarının sunduğu yayınlar var. Osmanlı kadını egzotik ve ezilmiş olarak gösteriliyor. Bu konudaki benim görüşlerim de araştırmalarımla çok değişti. En önemlisi Osmanlı kadının haklarını öğrendim. 1882'ye kadar bir İngiliz evli kadının mal sahibi olma veya miras hakkı yok. Malları kocasına ait, kendi adına dava açamıyor. Boşanma hakkı yok, boşandığında çocukları kocaya veriyorlar. Halbuki Osmanlı kadınının evlilikte kontrat yapma, istediği şartları koyma, boşanma hakkı var. Mal sahibi ve izni olmadan malları kullanılamıyor, mirasa sahip. Dava açabiliyor, küçük çocuklar anneye veriliyor. Bunların farkına vardım, bunlar benim için yeni bilgilerdi. Gördüm ki bildiğimiz efsane hakikatten gerçekten çok farklı...''

''OSMANLI KADININI TÜRKLER BİLE BİLMİYOR''
Sancar, bu konuyu Türkiye de bile birçok kişinin bilmediğine dikkati çekerek, ''Kitaplarda bu konudan pek bahsedilmiyor ve Türkiye'deki kitaplar da yabancı kaynaklı olduğu için onlarda da bu konu geçmiyor. Halbuki Osmanlı kadınının o dönem çok önemli hakları var ve bunu kullanıyor. Bunun bilinmemesi üzücü'' diye konuştu.
Aslı Sancar, Osmanlı kadınının toplum ve aile içinde çok itibarlı bir statüye sahip, zarafet ve estetik yönünün dikkat çekici olduğunu vurguladı.

AVRUPALI KADINDAN DAHA MEDENİ
Kitapta, Osmanlı kadınının yaşadığı Harem'in, düşünülenin aksine, kadınların rahatça bulunduğu ve misafirlerini ağırladıkları, ailece güzel saatler geçirdikleri yer olduğu belirtiliyor.
Batılı seyyahlardan alıntılar yapılan kitapta, D'ohsson'un, Osmanlı kadını hakkında şu ifadeleri yer alıyor:
''Tabiat, Doğu'nun kadınına hem zarafet hem de cazibe bahşetmiş. Tavırları soylu ve zarif. Davranışları hoş, konuşması açık, saf ve incelikli. En azından Türk Haremleri'ne sıkça girip çıkmış Hristiyan kadınların hepsi bunda ittifak ediyor. Bunun böyle olmadığına inanmak için de hiçbir sebep yok. Ben şahsen pek çok ortamda Türk kadınlarıyla bir araya geldim. Konuşmalarındaki sadelik, ifadelerindeki açıklık, düşüncelerindeki incelik, ses tonlarındaki zarafet ve davranışlarındaki seçkinlik beni her zaman için çok etkiledi.''
Bir Avrupalı kadın Miss Julie Pardoe'nün gözünden Osmanlı kadını ise şöyle:
''Avrupa'da çok sık karşılaşabileceğiniz, o insanda konuşmaya heves bırakmayan kayıtsızlığın ya da tepeden bakan soruşturmacı tavrın Türk hanımefendilerinde de olabileceğinden korkmanıza hiç gerek yoktur. Onlarda tam tersine insana hoşnutluk veren, yürekten gelen bir medenilik vardır. Bu memleketin bütün insanlarında görebileceğiniz sezgisel nezaketlerinden doğar bu halleri...''
Osmanlı kadınının özgürlüğüne dikkat çeken Pardoe ise şaşkınlığını, ''Hepimizin inanmaya yatkın olduğu üzere özgürlük mutluluksa, Türk kadınları en mutlu kadınlardır, çünkü tüm imparatorluktaki en özgür insanlar onlardır'' sözleriyle dile getiriyor.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Zaim 'Nokta'yı hat sanatıyla koydu

Yönetmen Derviş Zaim'in "Nokta" adlı son filmi, 8 Mayıs'ta gösterime giriyor.
"Cenneti Beklerken" filminde minyatür sanatından hareket eden usta yönetmen, üçlemenin ikinci filminde kayıp bir Kuran'ın etrafında gelişen dramatik bir suç hikâyesini beyazperdeye aktardı. Zaim bu arada, Osmanlı hat sanatında uygulanan bir yöntemi ilk kez sinema filminin çekiminde denedi.
Hat sanatında "tek hamlede bitirebilmek" anlamına gelen "ihcam" yöntemini "Nokta"da uygulayan Zaim böylece, izleyicinin kesintisiz, tek bir planda seyredeceği ilginç bir film ortaya koydu.
"Hattatlar bu yöntemle ele aldıkları motifi, onun devamlılığını bozmadan tamamlıyor.
Ellerini motif bitene kadar kağıt üzerinden kaldırmıyorlar.
Biz de aynı yöntemle, süreklilik duygusunu kesmeden filmi baştan sona tek planda çektik" diyerek "ihcam" yöntemini açıklayan Derviş Zaim, Nokta ile ulusal ve uluslararası festivallerinde 13 dalda ödül kazandı.

'Devrim Arabaları'ndan oyuncu akademisi çıktı

İlk Türk otomobili "Devrim"in doğuş hikâyesini beyazperdeye aktaran "Devrim Arabaları"nda tanışan yönetmen Tolga Örnek ile karı koca oyuncular Vahide- Altan Gördüm çifti, filmden doğan arkadaşlıklarını yeni bir projeyle devam ettiriyor.
"Akademi 35 buçuk" adlı bir okul açmaya hazırlanan üçlü, 25 Nisan'da öğrencileriyle buluşacak.
İzmir Karşıyakalı olan Altan-Vahide Gördüm çifti, Karşıyakalılar'ın kullandığı "35 buçuk" tabirini, okullarının adı olarak belirledi. Yönetmen Tolga Örnek ise İzmirli olmamasına rağmen bu ismi destekledi.
Zincirlikuyu'da oyunculuk eğitimi verecek olan okulda Altan Erkekli, Sungun Babacan gibi oyuncular ders verecek. 12 haftalık ders programı takvimi bin 500 TL'den başlıyor.

'Lost' rehberi bulunur

Biraz geç oldu ama dört başı mamur bir başucu eseri oldu! 'Lost' neden çağımızın en büyük popüler kültür olayı? Televizyon yazarı Emrah Güler sosyolojik, psikolojik ve kültürel olarak inceledi, dizi fenomeni 'Lost'un rehberini hazırladı.
Dünya üzerinde soluk alıp veren bir canlıysanız ‘Lost’u da mutlaka duymuşsunuzdur. Siz de neden bir televizyon dizisine bu kadar kaptırıldığına, kafa yorulduğuna şaşırıyorsanız Emrah Güler’e kulak vermenizi öneririm. Güler’in yazdığı, Doğan Kitap etiketli ‘Lost Başucu Kitabı’, ‘Bilim ve inancın sürekli karşı karşıya geldiği Lost, Batı Uygarlığı’nın çöküşüne nasıl ayna tutuyor?’ sorusundan başlıyor, diziyi sosyolojik, psikolojik ve kültürel olarak inceleyip, televizyon eleştirmeni olarak da yorumluyor.
ABC’de ilk yayınlandığı 2004’te bölüm başına 16 milyon izleyici ortalamasına ulaşan bir dizi ‘Lost’. 2005’te ‘En İyi Drama Dizisi’ dalında Emmy, 2006’da ‘En İyi Televizyon Draması’ dalında Altın Küre ve 2006’da ‘En İyi Oyuncu Kadrosu’ dalında SAG Ödülü de dahil olmak üzere birçok ödülün sahibi. Bir uçak kazasıyla hayatları tamamen değişerek her şeye sıfırdan başlama fırsatı yakalayan, bir adada bambaşka bir boyutta yaşayan bir grup insan... Kendine ait karakteri olan ve bir insan gibi konumlandıran tropikal bir ada... Zekice kurgulanmış, sürükleyici bir senaryo... Her bölümün ardından tartışmalar başlıyor, fikirler üretiliyor, tahmin yürütülüyor. Blog’lar, forumlar, siteler, kulüpler...
Dizi tartışmaları bitmiyor. Sawyer’ın sahilde okuduğu kitapların özel bir anlamı var mı? Bilim ve inancın sürekli karşı karşıya geldiği ‘Lost’, Batı Uygarlığı’nın çöküşüne nasıl ayna tutuyor? Ada neden bazılarının iyileşmesine yardım ederken, diğerlerini hasta ediyor? ‘İkiz Tepeler’ olmasaydı, neden ‘Lost’ da olmazdı? Robinson Crusoe’dan altı yüzyıl önce hangi İslam düşünürü ıssız ada edebiyatının kapılarını açtı? Ve en önemlisi, ‘Lost’ neden çağımızın en büyük popüler kültür olayı? ‘Lost Başucu Kitabı’ ile Emrah Güler cevap veriyor.

‘Böyle bir rehber hazırlama amacınız neydi?
Çeşitli dergi ve gazetelere televizyon eleştirileri yazıyorum. Geçen sene başında ‘Lost’un dördüncü sezonunu izlerken, iki yıl içinde ‘Lost’ hakkında 20 küsur yazı yazdığımı fark ettim. ‘Lost’ dünyasına hâkimim, hatta çevremdekiler için bir tür ‘Lost Danışma Merkezi’ne dönüştüm. ‘Lost’la ilgili web sitelerinin çoğu zaman yardım etmekten çok kafa karıştırdığını görünce, böyle bir rehber kitap hazırlamaya karar verdim.

Diziyi ilk ne zaman izlediniz? Sonra kafayı ‘Lost’a neden bu kadar taktınız?
‘Lost’ başlamadan önce çekilen pilot bölümüyle ilgili internette dolaşan haberler ilgimi çekti. Pilot bölümün, 13 milyon dolarla televizyon tarihinin en pahalısı olduğu ve yayınlandığı kanal ABC’nin iki yöneticisinin diziye onay verdikleri için işlerinden çıkarıldıkları bilgilerinden sonra bir merak uyandı bende. Etkileyici karakterler ve doğaüstü temalarıyla, ilk bölümünden sardım ‘Lost’a. ‘İkiz Tepeler’ ve ‘The X-Files’ hayranı olarak, ‘Lost’un giderek çetrefilleşen öyküleri, büyüyen mitolojileriyle doğaüstüne ve bilimkurguya göz kırpan yapısı beni hemen içine çekti. Üçüncü sezonun ortalarında sıkı bir izleyiciden mütevazı bir fanatiğe dönüştüm.

Kitaptan önce seyirci olarak ‘Lost’a ne kadar vaktinizi veriyordunuz?
‘Lost’un bu kadar popüler olmasının nedenlerinden biri, haftada bir bölüm izlemekle yetinen izleyiciyi de, günde 10 saatini internette geçiren saplantılı fanatiği de orta noktada buluşturabilmesi. Ben sanırım bu skalada ortalarda bir yerdeyim. Her bölümden sonra mutlaka birkaç saatimi internette geçiriyorum.

‘Lost’ severler diziyi zaten A’dan Z’ye biliyor. Neden alsınlar bu kitabı?
Diziyi A’dan Z’ye bilmek imkânsız! ‘Lost’, sonsuz detaylar ve bağlantılar, tartıştıkça daha da karmaşıklaşan temalar ve her türlü yoruma açık, büyüyen mitolojilerden oluşuyor. Örneğin tamamladıktan bir ay sonra kitabı gözden geçirdiğimde tamamen aklımdan çıkmış, ama o sırada izlediğim bölümde beni yeni bir yola çıkaran detaylarla karşılaşıyorum.

Neler var kitapta?
‘Lost’, beş yıldır devam ediyor ve doğal olarak önemli ayrıntılar, karakter bağlantıları unutuluyor. Kitabın amacı, dizinin herhangi bir aşamasındaki ve her yapıdaki izleyicinin başvurabileceği bir rehber görevi görebilmesi. Karakterler hakkında ayrıntılı analizler, bölümlerin önemi, Sawyer’ın okuduğu kitapların ne anlama gelebileceği ya da dizide geçen popüler kültür referansları dizini, bütün olarak izleme deneyimini zenginleştirmeyi hedefliyor. Geri dönüş, şimdiki zaman ve gelecekte geçen anlatımların kronolojik sıraya dizildiği tarih çizelgesi ya da adadaki mekânlarla ilgili gezi rehberi gibi bölümler de, kafa karışıklıklarını gidermeye yönelik olarak hazırlanmış bölümler.

Bu kafatası Kleopatra'ya mı ait?

Mısır'da uzun zamandan beri yapılan kazı çalışmaları sonrasında Kraliçe Kleopatra ve sevgilisi Mark Anthony'nin mezarlarının bulunduğu iddia edildi.
Bulunan kalıntıların onlara ait olduğu doğrulanırsa, bu, 21. yüzyılın en büyük keşfi olacak.
Mısır'ın kuzeyindeki İskenderiye kentinde süren arkeolojik kazılarda, Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın gömülü olabileceği yerin tespit edildiği belirtiliyor.
Çalışmayı yürüten arkeologlardan Zahi Hawass, Kleopatra'nın tanrıçası olarak adlandırdığı İsis'e ait bir tapınağın altında gömülmesinin kuvvetle muhtemel olduğunu ifade ediyor.
İskenderiye'de bulunan Taposiris Magna tapınağının yaklaşık 20 metre altında üç mezar tespit edilirken bunların Kelopatra ve sevgilisi olarak bilinen Mark Anthony'ye ait olabileceği söyleniyor.
Kazılar üç yıldır sürmekte. Eğer kazılarda çıkan bulgular doğrulanırsa, arkeologlar, bunun 21. yüzyılın en büyük buluşu olabileceğine dikkat çekiyor.


KAZILAR ERTELENEBİLİR
Aynı zamanda Mısır Tarihi Eserler Bakanı olan Hawass, Kleopatra'nın cesedinin mumyalanmış olabileceğini ve böylelikle ona ait pek çok işaretin de yanında bulunabileceğini söylüyor.
Romalı yazar Plutarch'a göre Kleopatra ve sevgilisi Mark Anthony öldükten sonra birlikte tapınağın altına gömülmüş. Bu tespitten yola çıkan Dominik Cumhuriyeti'nden arkeolog Kathleen Martinez, keşfedilen mezarlardan birinin bu çifte ait olabileceği üzerinde duruyor.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e ait yazlık bir sarayın kazı alanının hemen yanı başında bulunmasından dolayı kazıların sonbahara kadar ertelenebileceği de öne sürülüyor.


GERÇEKTEN GÜZEL Mİ?
Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya ait bulgular, onun bilindiği kadar güzel olmadığı yönündeydi. Ancak kazı çalışmalarında bulunan paralara yansıyan Kelopatra'nın yüzünün çok güzel resmedildiğini söyleyen arkeologlar, çirkin olduğuna dair çıkan söylentilerin de bununla birlikte çürütüldüğünü söylüyor.
Şimdiye kadar beyazperdede de Kleopatra'nın hayatına dair pek çok film çekillmiş, en akılda kalanı ise kuşkusuz Elizabeth Taylor ve Richard Burton'ın başrolünü paylaştığı 1963 tarihli 'Cleopatra' filmi olmuştu.

"GÜNEŞ İMPARATORLUĞU'NUN YAZARI BALLARD ÖLDÜ

Çocuk Yaştayken İkinci Dünya Savaşı Dönemindeki Şangay'da Geçirdiği Tutsaklık Yıllarından Esinlenerek 'Güneş İmparatorluğu' (Empire Of The Sun) Adlı Tanınmış Kurmaca Romanını Yazan İngiliz Yazar James Graham Ballard 78 Yaşında, Londra'da Öldü.
Çocuk yaştayken İkinci Dünya Savaşı dönemindeki Şangay'da geçirdiği tutsaklık yıllarından esinlenerek ''Güneş İmparatorluğu'' (Empire of the Sun) adlı tanınmış kurmaca romanını yazan İngiliz yazar James Graham Ballard 78 yaşında, Londra'da öldü.
Balllard, uzun süredir prostat kanseri ile mücadele ediyordu.
Steven Spielberg tarafından beyazperdeye aktarılan ve dünya çapında büyük ilgi gören ''Güneş İmparatorluğu, yazarın Türkçe'ye çevrilerek basılan eserleri arasında yer alıyor.
Yazarın Türkçe'ye çevrilen eserleri arasında Çarpışma (Crash), Beton Ada (Concrete Island), Sınırsız Rüyalar Diyarı (The Unlimited Company), Cennete Bir Koşu (Rushing to Paradise), Kokain Geceleri (Cocaine Nights), Milenyum İnsanları (Millenium People), Süper Kent (Super-Cannes) ve Yakın Geleceğin Mitosları (Myths of Near Future) da bulunuyor.

Bizim Tiyatro Barış Manço Kültür Merkezi’nde

Bizim Tiyatro F451 oyunu ile 26 Nisan Pazar Saat 15.30 Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde (0216.418 95 49)
(Bradbury’nin Fahrenheit 451 romanından ve Truffaut’nun aynı adlı filminden yararlanarak)
Oyunlaştıran-Yöneten Zafer Diper/ Yönetmen Yardımcıları Aslı Nişancı - İzgen Diper / Işık-Müzik Süreyya Karaduman/ Film Gösterimi Özgür Sağlık / Sahne Uygulayımcısı Murat Kızılkaya
K i ş i l e r: Yüzbaşı Hüseyin Taş / Montag Zafer Diper / Clarisse Aslı Nişancı
Mildred Nazan Diper / Cervantes Özgür Sağlık

Oyun 2039 yılında geçmektedir.. Kitap kağıtlarının yanıp tutuştuğu ısı derecesidir Fahrenheit 451.. İtfaiyeciler yangın söndürmek yerine, yapılan ihbarlar doğrultusunda- kitapları yakmakla görevlidirler artık..İtfaiye örgütünün simgesi ise F451’dir. Ülkede çizgi roman, eski iyi itiraflar ve ticaret mecmuaları dışında kitap okumak, kitap bulundurmak yasak ve büyük bir suçtur.. Montag da işini seven bir itfaiyecidir ve kendisini, yaptığı işi hiçbir zaman sorgulamamıştır. Ta ki on sekiz yaşındaki genç kıza, Clarisse’e rastlayana dek. Yaşamındaki yanlışlar doğrularla yer değiştirmeye başlar o andan sonra.. Eşi Mildred’la iletişimsiz-kopuk birlikteliğinin ayrımına varır; toplumdaki çarpıklıkları derinden duyumsamaya ve onları düşünmeye başlar. Gizliden gizliye, ele geçtirdiği kitapları okumaktadır artık sürekli. Daha sonra da ihbar edilen kendisi olur ama.. Kitap insanlarının bulunduğu yere, ormana kaçar.. Orada herkes bir kitap ezberleyip bir diğerine aktarmaktadır…Kitap yakmalar tarihçesine de girerek, gelişen süreçte; sansüre, totaliter yönetimlere, kültür endüstrisine eleştirisel bir bakış açısı F451..

İnsan ne zaman insanlaştı? Dili olduğu zaman. Düşüncelerini dile getirdiği zaman. Dilin Yazıya dönüşümüyle de düşüncelerini somutlaştırdı. Kitap dilin uzantısıdır, insanın yazılı belleğidir Kitap olmazsa düşünce uçar gider. Bizim Tiyatro (Zafer Diper ve ekibi) çok değerli bir iş başarmışlar. Ortaya çok başarılı (kara mizah demeyeyim de) bir kara şölen çıkmış. Çok etkileyici, sürükleyici bir akıcılıkla izleyiciyi alıp götüren bu oyun, son yılların en çok izlenmeye layık seyirliklerinden biri. Sözümona 2039 yılında geçen oyun gerçekte günümüz dünyasının faşist düşünce yapılanmasını çok güzel ortaya koyuyor. Yaratıcı ve üretici insan düşüncesine karşı tutucu, kalıpçı ve yaratıyı yok edici düşünce biçimini bizlere “düşündüren, sorgulatan” repliklerle sergiliyor. Bizim Tiyatro’nun son oyunu F451, devlet kurumlarının da yönetimlerce nasıl faşist emeller aracı olarak kullanıldıklarının altını da ustaca çiziyor. Bir devlet kurumu olan ve görevi yangın söndürmek olan itfaiye, oyunda faşist yönetimin kitap yakma aracı durumuna gelmiştir ve kitapları toplayarak yakmaktadır. Simgesi de F451’dir. İtfaiyeci Montag da işini başarıyla yapan ve hiç sorgulamayan birisidir. Oyunda bu durum, Montag’ın Clarisse adında bir genç kızla rastlantısal olarak karşılaşmasıyla ansızın değişime uğrar. Clarisse, Montag’a “özgür” olmanın ne olduğunu gösterir. İstediği gibi düşünmektir özgür olmak..Montag, artık, gizliden gizliye- yakmayıp eve taşıdığı kitapları okumaya başlayacaktır. Bu gizlilik, tam anlamıyla “beyinsiz bir ev kadını” olan eşi Mildred’ın durumu anlayışına dek sürecektir. Ve Mildred sonunda kocasını yüzbaşıya ihbar edecektir. Oyunu yazan, aynı zamanda Montag rolünü üstlenen Zafer Diper yine harikalar yaratmış. Clarisse rolündeki Aslı Nişancı olağanüstü başarılı. İnsanın özgür düşüncesinin tatlı, mutluluk dolu abidesi sanki.. Ama benim favorim Nazan Diper.. Sözcüklere sığmayacak denli olağandışı bir oyunla izleyeni alıp götürüyor. Aptallığın akıl karşısındaki ironik ve bayağı yönünü öylesine sade ve ölçülü çizgiliyor ki onu izlerken kah gülüyor kah ağlamak istiyorsunuz. Oyundaki yüzbaşı rolüyle göz dolduran Hüseyin Taş’ı ve Cervantes- Özgür Sağlık’ı da ayrıca kutluyorum. F451, özellikle şu yaşadığımız hoşgörüsüz ve baskıcı dünyada yeniden ve yeniden izlenmesi gereken çok önemli bir oyun. İzleyiciyi uyaran oyunlarıyla dikkat çeken Bizim Tiyatro’yu yürekten kutluyor, görmeyenlere salık veriyorum. Düşünceyi Susturmak / Tansu Bele
www.bizimtiyatro.net

Clicky Web Analytics