8 Mayıs 2009 Cuma

"Sores & Şirin" kısa filmine ödül

Senaryosunu Hamburg kentinde yaşayan senarist Serkal Kuş'un yazdığı "Sores&Şirin" adlı kısa metrajlı film, uyum konusunda verilen CIVIS Avrupa Medya Ödülü'nü aldı. Berlin'de Alman federal meclisine ait Paul-Löbe-Haus adlı binada düzenlenen ödül töreninde "Sores&Şirin" adlı film, "Avrupa Gençlik Medya Ödülü"nü aldı.
Ödül törenine filmin yapımcılarıyla birlikte katılan Kuş, ödülü Alman hükümetinin göç ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer'den aldı. Ödülü veren jürinin başkanlığını film yapımcısı Buket Alakuş yaptı.
akan Böhmer, burada yaptığı konuşmada, filmde de olduğu gibi Almanya'da doğup büyüyen göçmen kökenli gençlerin belirli bir zaman sonra ülkede kalıp kalmayacakları konusunda kendilerinin karar vereceklerini, ülkede kalmak isteyen tüm göçmen kökenli gençlere kapılarının her zaman açık olduğunu ve bunu teşvik edeceklerini söyledi.
Ödül töreninde konuşan Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Mechtild Rothe, uyum ve kültürel çeşitliliğin Avrupa Parlamentosu için büyük öneme sahip olduğunu, çünkü AP'nin farklı ülkelerden gelen milletvekillerinden oluştuğunu belirterek, bu nedenle uyumu ve kültürel çeşitliliği teşvik eden CIVIS Avrupa Medya Ödülü'nü tümüyle desteklediklerini söyledi.
Kuş, ödül töreninden sonra Türk gazetecilerine yaptığı açıklamada, 3 yıldır Hamburg'da bağımsız senarist olarak çalıştığını ifade ederek, ödülü almaktan dolayı büyük mutluluk duyduğunu belirtti.
Almanya'da 1976 yılında doğduğunu ve burada büyüdüğünü kaydeden Kuş, ailesinin ise Tunceli'den geldiğini sözlerine ekledi.
"Sores&Şirin" filminde, ailelerini Irak savaşı sırasında kaybeden iki Kürt kardeşin tıbbi bakım için Almanya'ya getirilişleri ve Şirin'in daha sonra Irak'a dönmek istememesi etkileyici bir şekilde anlatılıyor.
Toplam 7 farklı kategoride verilen ödüllere, tanınmış oyuncu Mehmet Kurtuluş'un komiser Cenk Batu'yu canlandırdığı "Tatort" adlı polisiye dizi de "Alman Televizyon Ödülü - Eğlence" kategorisinde finale kalmıştı.
Ödül töreninden sonra Bakan Böhmer tarafından davetlilere akşam yemeği verildi.

"Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülü" belli oldu

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Türk Kadınlar Birliğince düzenlenen "Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülü", bu yıl Şehir Tiyatroları Sanatçısı Işıl Zeynep Tangör'e verilecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Uğur Atakan'ın organize edeceği ödül töreni, Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde gerçekleştirilecek.
Törende, piyanist ve besteci Selim Atakan, Bedia Muvahhit için yaptığı bestesini ilk kez izleyicilerle paylaşacak.

Napolyon romantik bir yazarmış

Fransız General Napolyon Bonapart, yaşadığı bir aşktan ilham alıp, romantik bir roman yazmış. Roman, sevgilisini kaybeden bir askerin dramını anlatıyor
Tarihteki en büyük askeri liderlerden biri olarak tanınan Fransız General Napolyon Bonapart’ın bilinmeyen bir yönü ortaya çıktı. Napolyon’un romantik bir roman yazdığı belirlendi. Roman, İngilizce olarak basılacak.
26 yaşında yazmış
Napolyon Bonapart’ın ölümünden sonra, eşyalarının arasından bazı sayfaları eksik, el yazması bir roman çıktı. Yıllarca süren çalışmaların ardından da, kimi müzayedeye çıkan, kimi hatıra olarak dağıtılan tüm parçalar bir araya getirildi.
Napolyon’un henüz 26 yaşındayken yazdığı “Clisson ve Eugènie” adlı roman, âşık olan, sevgilisini kaybeden ve savaş alanında kahramanca ölen genç bir askerin dramını anlatıyor. Eserin ilham kaynağı ise, Napolyon’un genç bir askerken âşık olduğu Bernardine Eugènie Dèsirèe Clary adlı kadın. Kaynaklara göre, Clary’nin kız kardeşi, Napolyon’un erkek kardeşi Joseph ile evliydi. Geçen yıl Fransızca olarak yayımlanan kitabın İngilizce versiyonu, ekim ayında raflarda yer alacak.

Büyük diva unutulmuyor

10 MAYIS 2008’de kaybettiğimiz opera sanatçısı Leyla Gencer, ölüm yıldönümünde Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda anılacak.
Bugün saat 17.00’de, müzik yazarı Ersin Antep ve Andante Dergisi Yayın Yönetmeni Serhan Bali’nin konuk olacağı söyleşide, Gencer´in içinde yaşadığı çağda onu ön plana çıkaran özellikleri ele alınacak. Saat 20.00’de ise İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve solist sanatçıları Leyla Gencer’in anısına bir konser verecek. Yarın saat 11.00’de de Ortaköy Meydanı’nda bir anma etkinliği düzenlenecek.

Hera'nın Gizemi

Hera'nın Gizemi “Kültür Varlıkları Yerinde Güzeldir” kampanyasına hayat veriyor!
Derinlikler Sanat Merkezi, ressam Neslihan Özgenç'in “Hera'nın Gizemi” isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. 14 Mayıs – 10 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek sergi, sanatçının Zeugma, Allianoi ve Hasankeyf için başlatılan üç çığlık kampanyasından esinlenerek resmettiği mitolojik kadın kahramanların çıplak yorumlarından oluşuyor.
Salih Güney'in kuratörlüğünde gerçekleştirilecek “Hera'nın Gizemi” sergisi, Salih Güney'in 1996 yılında Prof. Dr. Arkeolog Jale İnan önderliğinde başlattığı ve Herkül heykelinin belden kopuk üst parçasının Türkiye getirilmesi amacını taşıyan “Kültür Varlıkları Yerinde Güzeldir” kampanyasına destek vererek, kampanyanın yeniden hayata geçirilmesini amaçlıyor. Bu amaç doğrultusunda Neslihan Özgenç, Salih Güney yönetimindeki kampanya için yapmış olduğu resim ve kolaj çalışmalarını da “Hera'nın Gizemi” sergisi ile sanatseverlerle buluşturuyor.

“Çeşitli imgeleri, bedenlerinde taşıyan, giydirilmiş kılıflarla çırılçıplak kalan kadın, arzunun biçimlendirdiği bir direnişle oyun oynarcasına resimlerimde varlık bulmaktadır” diyen ressam Neslihan Özgenç, çalışmaları ve sergi hakkında şunları söylüyor: “Mitolojik kahramanlar, bu oyunların en belirgin karakterleridir. Eros ile Thanatos arasında yaşanın ilişki resimlerimde bedenin diriliğiyle de ölüme meydan okumaktadır. İmgesel olarak kullandığım mitolojik karakterler, bir yandan beni, uzun zamandır büyük bir yaramız olan tarihi eserlerimizin katli sorununa yöneltti. Yaşanan tarih kıyımı, çok yönlü sürdürülen kampanya ve çabalarla maalesef sessiz sessiz çığlık atmaktadır. Allionai, Zeugma, Hasankeyif ve de Hera’nın lanetinden hala kurtulamamış Herakles heykeli gibi nice tarih yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tüm bu kıyıma temsilen başlatılan “Kültür Varlıkları Yerinde Güzeldir” kampanyası; savaşa devam diyen Salih Güney ile birlikte, çalıştığımız bu konsept üzerinden tekrar başlatılmıştır.”

Türkiye’den iki müzenin Avrupa yarışı

İstanbul Modern Sanat Müzesi ve Ankara Vakıf Eserleri Müzesi, 26 ülkeden 97 müzenin katılacağı Avrupa Müze Forumu’nda Avrupa Yılın Müzesi ödülünü almaya çalışacak.
1977’de kurulan Avrupa Müze Forumu, Türkiye’de ilk kez Bursa’da yapılıyor. Programı dün başlayan forum 9 Mayıs’ta sona erecek. Avrupa’daki müzelerin standartlarını yükseltmek amacıyla kurulan foruma, bugüne kadar 40 ülkeden 1500 civarında müzenin katılımı sağlandı. Forum kapsamında her yıl verilen, Avrupa Yılın Müzesi Ödülü, görsellik, koleksiyon değeri, sunum, bina yapımı gibi bazı kriterlere göre veriliyor. Türkiye müzeleri ödül için Fransa, İngiltere, İspanya gibi ülkelerden rakipleriyle yarışacak.

Oyuncak Müzesi Anadolu turnesine çıkıyor

İstanbul Oyuncak Müzesi, 14 Mayıs-19 Temmuz tarihleri arasında ilk kez Anadolu turnesine çıkacak.
Müzedeki otomobiller, uçaklar, bebekler, uzay araçları, yapbozlar, kurşun askerler, Denizli, Aydın, İzmir, Ankara, Mersin ve Trabzon'daki Forum alışveriş ve yaşam merkezlerinde sergilenecek.
Şair ve yazar Sunay Akın'ın, yaklaşık 20 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı ve oyuncak tarihinin farklı dönemlerini yansıtan antika oyuncaklar, 2 ayı aşkın bir süre Anadolu'nun 6 ayrı kentini ziyaret edecek.
İstanbul Oyuncak Müzesi, 23 Nisan 2005'te Sunay Akın'ın Göztepe'deki köşkünde kuruldu.
Akın, 20 yılda yurt içinde ve dışında antikacılardan ve açık artırmalara katılarak yaklaşık 4 bin adet oyuncak topladı. Müzedeki en eski oyuncak, 1817 yılına ait Fransa'da yapılan oyuncak bir keman. Müzenin en eski oyuncakları arasında ayrıca, 1820 yılında Amerika'da yapılan bir bebek, yine aynı ülkeden 1860 yılına ait misketler, Almanya'da yapılan 100 yaşında teneke oyuncaklar, porselen bebekler ve bebek evleri bulunuyor.

Deadpool da beyazperdede

X-Men Origins: Wolverine’de Ryan Reynolds tarafından canlandırılan Deadpool, ayrı bir film olarak beyazperdedeki yerini alacak. Marvel Comics tarafından 1991’de okurlara tanıtılan Deadpool, X-Men serisinde kendisine sıklıkla yer bulmuştu. Deadpool karakteri yine Ryan Reynolds tarafından canlandırılacak.

7 Mayıs 2009 Perşembe

IGOR

Anthony Leondis’in yönettiği ve John Cusack, Myleene Klass, Robin Walsh ile Matt McKenna’nın seslendirdiği animasyon film Igor, 08 Mayıs 2009’da Tiglon Film dağıtımıyla Film Pop tarafından vizyona çıkarıldı.
Malarya Krallığı’nda başarıya giden yol kötülükten geçer. Her yıl düzenlenen Şeytani İcatlar Fuarı’nda ülkenin en gözde bilim adamları yeni projelerini sunarlar. Diğerlerini yenen icadın yaratıcısı “yılın en şeytani bilim adamı” seçilir. Malarya Kralı Malbert ise tüm dünyayı kazanan icadı üzerlerine salmakla tehdit eder. Ülkenin tek gelir kaynağı bu şantajlar sayesinde toplanan haraçlardır.
Fakat söylenene göre Malarya bir zamanlar geçimini tarımla sağlayan, mutlu çiftçilerin yaşadığı bir ülkeymiş. Günlerden bir gün, nereden geldiği bilinmeyen kara bulutlar Malarya’nın üzerini sarmışlar ve asla gitmemişler. Değişen hava koşulları ülkenin ekonomisini de etkilemiş. Bir zamanlar her çeşit sebzenin yetiştiği bereketli Malarya’da topraklar kurumuş, ürünler kesilmiş. İşte bu kriz döneminde Kral Malbert şantaj fikriyle ortaya çıkıp, ülkeyi tekrar kalkındırmış. İcatlarıyla bu gidişin devamını sağlayan bilim adamlarıysa Malarya’nın üst sınıfı olmuşlar. Ülkenin en az itibar görenleriyse bilim adamlarının her türlü işini yapan Igorlarmış. Malarya’da sırtında bir kamburla doğan her çocuğa aynı isim verilir olmuş; Igor. Bütün Igorların kaderi aynıymış; bir Igor okuluna gönderilmek ve hayatları boyunca efendilerine nasıl hizmet edeceklerini öğrenmek.
Sanmayın ki beş parmağın beşi de bir. Malarya’daki kimi bilim adamları mucitlikte son derece başarısızlar, örneğin Doktor Glickenstein gibi. Bazı Igorlarsa kendilerine öğretilenden farklı bir hayatın hayalini kurmaktalar. Üstelik son derece yaratıcı icatlar da üretebiliyorlar. Mesela Doktor Glickenstein’ın yardımcısı gibi. Hikâyemizin kahramanı da bu Igor zaten.
Bir gün Doktor Glickenstein Şeytani Bilim Fuarı için hazırladığı icadını denerken, bir kazaya kurban gidiyor. Böylece bizim Igor’un beklediği fırsat da ayağına geliyor. Üzerinde gizlice çalıştığı projesini hayata geçirip fuara katılabilir artık. Peki ya kazanırsa? Neden olmasın? Artık kimseye hizmet etmesi gerekmez. Şan, şöhret ve elbette güzel bir kız onun olabilir.
Igor’un üzerinde çalıştığı icat hiç mütevazı sayılmaz. Şu ana kadar Malaryalı pek çok bilim adamı bir canlı yaratmaya kalkıştı ama hiçbiri başarılı olamadı. Igor’un amacı bu anlamda bir ilki gerçekleştirmek. Aslında Igor’un aynı alanda kısmen başarıya ulaşmış eski çalışmaları da var. Bir kavanozun içindeki Beyin mesela. İsmine aldanmayın, ne yazık ki pek akıllı sayılmaz. Scamper ise yine Igor’un yarattığı bir tavşan. Beyin’in aksine o gayet zeki, hatta belki de biraz fazla zeki. Gerçek bir nihilist olan Scamper daha fazla yaşamak istemiyor ama intihar girişimleri hep başarısızlıkla sonuçlanıyor, çünkü kendisi ölümsüz.
Beyin ve Scamper’ın yardımıyla üzerinde çalıştığı projesini hayata geçiren Igor, tüm zamanların en şeytani icadını yarattığı konusunda iddialı. Fakat ufak bir sorunla karşılaşıyor. Beyin’in iyi niyetli ama beceriksizce yardımı sayesinde canavarı kötülükten ziyade iyilik yapmaya eğilimli bir dişiye dönüşüyor.
Bir yanlış anlama sonucu isminin Eva olduğunu sanan canavar, çok geçmeden oyunculuk hayalini açıklayarak Igor’u şaşkınlığa uğratıyor. Sadece bir hafta sonra Şeytani İcatlar Fuarı’nda canavarını arenaya çıkartması gereken Igor, neyse ki yaratıcı bir çözüm buluyor. Önce Eva’ya fuarı Malarya’da sahneye konulacak en büyük müzikal için bir seçme olarak tanıtıyor, daha sonra da başrolü kapmak için seçmelerde etrafı yakıp yıkması gerektiğine inandırıyor. Böylece yedi gün sürecek heyecanlı bir hazırlık başlıyor.
Ancak işler pek planlandığı gibi gitmiyor. Şeytani bir bilim adamı olmanın sandığından daha fazlasını gerektirdiğini anlayan Igor, yetmezmiş gibi Eva’ya aşık oluyor. Diğer yandan fuarı her yıl istisnasız kazanan Doktor Oh!Canımadeğsin, Igor’un canavarından haberdar oluyor. Aralıksız galibiyetini başka bilim adamlarının icatlarını çalmasına borçlu olan hilekâr Oh!Canımadeğsin, Eva’yı ele geçirmek için Igor’un peşine düşüyor.
Gerçekte kötü birisi olmadığını anlayan Igor birdenbire çok daha önemli görevleri olduğunu fark ediyor. Eva’yı Oh!Canımadeğsin’den korumak ve ülkelerinin kaderini değiştirmek artık Igor’un ellerinde. Elbette Beyin ve Scamper’ın da yardımlarıyla.

e-sekans Yayında

Üç ayda bir yayınlanan popüler, sanatsal veya akademik, her türden yaklaşım için nitelikli olma ölçütünü gözeten Sekans Sinema Kültürü Dergisi, bu aydan itibaren yılda dört kez elektronik olarak, iki kez de basılı olarak varlığını sürdürme kararı aldı.
http://www.sinemadostlari.org/dergi/sayi1/Default.html linkinden ulaşılabilecek ilk elektronik sayının içeriğinde Sinemanın Şiiri-Şiirin Sineması, Günümüz Belgeseli Üzerine Bir Soruşturma, Sinema ve Psikoloji, Sesli Sessiz & Renkli Sinema, Lean’e Bir Geçit, Yılmaz Güney Filmlerinde Batı Sinemasının Etkileri, Sinemanın Klâsik Çağı, Hayallerin Peşinde Durmak başlıklı yazılar var. İletişim: sinemadost@yahoo.com

“Pembe İnek”e 4 Ödül Daha

Yurtiçi ve yurtdışında birçok festivale katılıp ödüller kazanan, Onur Gürsoy’un yazıp yönettiği kısa film Pembe İnek, İnönü Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin düzenlediği kısa film yarışmalarında toplam dört ödül daha kazandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen kısa filmin başrollerinde Aykut Oray, Barış Yener ve Hilmi Özçelik yer alıyor.

Devrim Arabası ODTÜ Müzesi’nde

Devrim Arabaları filmi için yapılıp kullanılan otomobillerden biri, filmin yönetmeni Tolga Örnek tarafından ODTÜ Bilim Teknoloji Müzesi Klâsik Araba Koleksiyonu’na bağışlandı. Bağışlanan otomobil, 08 Mayıs 2009 Cuma günü, saat 10:30’da, ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’nde, filmin yönetmeni Tolga Örnek’in katılımıyla yapılacak törenle, müzeye teslim edilecek. Devrim adı verilen ilk otomobil, Eskişehir Devlet Demiryolları Atölyesi’nde, 1961 yılında, tamamıyla Türk mühendisler tarafından geliştirildi. Hâlâ çalışır durumdaki bej renkli Devrim arabası, Eskişehir’de TÜLOMSAŞ Müzesi bahçesinde özel bir müzede sergileniyor.

Bilim Kurgu Öykü Yarışması başvuruları

Türkiye Bilişim Derneği (TBD) Bilişim Dergisi tarafından bu yıl onbirincisi düzenlenen Bilim Kurgu Öykü Yarışması için başvurular başladı. TBD'den yapılan açıklamaya göre, bu yıl konusu "kriz" olan yarışmaya son başvuru tarihi 17 Temmuz 2009.
TBD Bilişim Dergisi Bilim Kurgu Öykü Yarışmasının sonuçları 2 Kasım 2009 tarihinde açıklanacak.
Yarışmaya ilişkin ayrıntılı bilgiye www.tbd.org.tr adresinden ulaşılabiliyor.

Tolstoy'un dedesinin raporları Türkçe'ye çevrildi

Tolstoy'un büyük dedesi Elçi Pyotr Andreyeviç Tolstoy'un gizli raporları, Türkçe'ye çevrilerek, ''Tolstoy'un Gizli Raporlarında Osmanlı İmparatorluğu'' adıyla yayımlandı.
Tolstoy, tuttuğu notlarda Sultan II. Mustafa döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun iç durumu hakkında ayrıntılı bir resim çiziyor. 18. yüzyılın başlarında ne Türk ne de Avrupa kaynaklarında geniş bir şekilde anlatılmayan birçok önemli mesele hakkında değerli bilgiler veriyor.
Kayıtlar, özellikle ''Ağır vergi yükü, gayrimüslim halkla olan ilişkiler, devlet mekanizmasının yapısı, üst düzey bazı memurların kişisel özellikleri, saraydaki yolsuzluk, ordunun özellikle de donanmanın durumu, Türkiye'nin Avrupa ülkeleriyle ilişkileri, Rus-Türk ilişkilerini zorlaştırmaya çalışan Avrupa elçilerinin Türkiye'deki faaliyetleri'' konularını içeriyor.
''TANRIM BİZİ TÜRKLERDEN KORU''
Leyla Coşan'ın Avrupa arşivleri ışığında Avrupa'da Türk korkusunu ele alan ''Tanrım Bizi Türklerden Koru'' adlı kitabı da okurla buluştu.
16. yüzyılda Almanların Türklerden korunmak için yazdığı duaları içeren kitapta, Martin Luther'in Türklere karşı, ''Tanrım yardımcı ol bize sözlerinle/Papa'nın ve Türklerin cinayetini engelle/Senin oğlun olan İsa'yı/ İsterler senin tahtından indirmeyi'' şeklindeki çocuk duası dikkati çekiyor.

''DARBE KURBANI ABDÜLAZİZ HAN''
Ziya Nur Aksun'un kaleme aldığı ''Darbe Kurbanı Abdülaziz Han'' adlı çalışma da Ötüken Yayınları tarafından yayımlandı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselmeyi hedefleyen son padişahı olarak tasvir edilen Sultan Aziz, Mecelle'yi hazırlatmaya başlamış, modern müesseseler, bakanlıklar, ticaret ve sanayi alanındaki birçok teşkilatlanmalar onun zamanında yapılmıştı.
Kitapta, ''Darbeyle tahtından indirilen ve cinayete kurban giden Sultan Aziz Han'a yapılan darbe, ardından gelen darbeler, sonunda Yıldız'da kurulan mahkemenin seyri ve kararları'' yer alıyor.
H. Ali Karasar, Sanat K. Kuşkumbayev'in kaleme aldığı, ''Türkistan Bütünleşmesi Merkezi Asya'da Birlik Arayışları 1991-2001'' adlı kitap da okurla buluştu.
Kitap, Sovyet sonrası dönemde Türkistan liderlerinin neden birlik arayışına girdiklerini açıklıyor. Bir yandan yeniden tarif olunan milli kimlikler ve yeniden yazılan milli tarifler de dikkate alınıyor.
Bu noktada nihai soru olan ''Milli kimlik inşası ile bölgesel bütünleşme çabalarının nasıl olup da aynı zaman dilimi içinde uygulamaya konulduğuna'' kitapta cevap aranıyor.

Çocukların gözünden "Çanakkale Savaşları"

Çanakkale Savaşları'nı çocukların gözünden anlatacak ''Yarım Kalan Masal'' adlı filmin çekimleri temmuz ayında Gelibolu Yarımadası'nda başlayacak.
Filmin yönetmeni İsmail Altınata, çekimler öncesi geldiği Gelibolu Yarımadası'nda sahne çekimlerini yapmayı düşündükleri köyde inceleme yaptı.
Altınata, senaristliğini Mevlana İdris ve Erol Hızarcı'nın yaptığı ''Yarım Kalan Masal'' adlı filmin uzun metrajlı ilk çocuk filmi olmasını hedeflediklerini söyledi.
Filmin dönem ve çocuk filmi olduğuna işaret eden Altınata, ''Bugüne kadar Çanakkale ile ilgili çok sayıda film ve belgesel çekildi. Ancak biz bu filmde çocuk gözüyle Çanakkale Savaşları'nın cephe gerisini işleyeceğiz'' dedi.
İsmail Altınata, filmin sadece mesaj dolu bir film olmadığını, çocukların izlediklerinde çok eğleneceğini, film sayesinde köy kültürünü öğrenip eski oyunları göreceklerini bildirdi.
Filmin içeriğini çok profesyonel bir ekiple hazırladıklarını ifade eden Altınata, ''İçerik ve vermek istediğimiz mesajla ilgili hata yapmak istemiyoruz. Çok iyi bir kadromuz var. Bu kadronun filtresinden geçmeyen hiçbir şey ekrana yansımayacak. Filmde kullanacağımız hikayeleri Mevlana'dan seçtik. Dolayısıyla çocuklar bu fimde Hazreti Mevlana ile de buluşmuş olacak'' diye konuştu.
Altınata, filmde savaş sahneleri olmayacağını, cephe gerisinde yaşanan dramları işleyeceklerini belirtti.
Filmle ilgili mekan keşiflerini yaptıklarını kaydeden Altınata, şöyle konuştu:
''Zaten senaryomuz bitmişti. Ama revizyon yapacağız. Çünkü geldiğimizde çok daha güzel mekanlar gördük. Bizzat burada olmak çok şeyi değiştiriyor. Çanakkale çok güzel bir yer. Uğruna nelerin verildiğini bir kez daha çok iyi anladım. Bugünün çok tanınmış simalarının filmi günümüze taşıyacağını düşündüğümüz için oyuncu kadrosunda tanınmamış yüzler olacak. Ama bunlar profesyonel tiyatro oyuncuları olacak. Film, kendi oyuncularını ortaya çıkaracak. Yöre halkından da oyuncu düşünüyoruz. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna ait yurtlarda barınan çocukları da filmde oynatacağız.''
Altınata, filmde teknik altyapıda hiçbir mazeret ve yakınmaları olmayacağına, teknik olarak ne gerekiyorsa kullanacaklarına işaret ederek, çekimleri temmuz ayında başlayacak filmin ekim ayı gibi vizyona girmesini planladıklarını kaydetti.

FİLM
Pek çok şehit verilen Çanakkale Savaşları, Türk tarafı için var olma veya yok olma anlamı taşırken düşmanlar için büyük bir yıkım ve travma alanı oldu.
Cephenin çok yakınındaki bir köyde yaşayan çocukların gözünden Çanakkale Savaşları'nı anlatacak filmin konusu şöyle: "Çocuğuna her gece masal anlatan ve ertesi gece masala kaldığı yerden devam eden baba, bir gün köydeki hayatının ortasına düşen bombanın ardından cepheye gitme kararı alır. Çocuk, o yarım kalan masalın tamamlanacağı anı beklerken kalbi ayçiçekleri, bombalar ve derin bir hüzünle sarsılmaya başlar. Film, insanlığın Çanakkale'de yaşadığı büyük ve tarihi savaşa çocuklardan, ayçiçeklerinden, cephedeki bir köyün sakinlerinin gözünden bakıyor."

Edip Cansever'le başbaşa bir 'yalnızlık'

Türk edebiyatının önemli şairlerinden Edip Cansever’in ölümsüz mısraları “Sevda Bir Ateş Buldu Sende” başlıklı dinletiyle 11 Mayıs Pazartesi akşamı ilk kez şiir severlerle buluşacak.
“İkinci Yeni”nin önde gelen şairlerinden olan Edip Cansever, genellikle sıradan insanın çevresiyle ve yaşamla uyumsuzluğunu, iletişimsizliğini dile getirdi. Şiirini uyumsuz ve trajik olarak kavradığı bu yaşam ilişkileri içinde, varoluşçu özellikler taşıyan bir çizgide oluşturdu; kapalı bir imge anlayışının egemen olduğu yapıtlar verdi. Daha sonraki yıllarda, bilinç akışı benzeri bir teknik kullanarak, zihinsel-psikolojik bir düşünce şiirine yöneldi; yaşamın “anlamsız/saçma” olarak kavranan durumunu temalaştırdı.
“İnsanın insandan başka dayanağı yok. Yalnızlık bile, başka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuşuyor. Öyleyse bizim yalnızlık dediğimiz şey, kendine yönelme, kendini yakından inceleme yetisi olmalı. Buysa şiire çok yatkın bir durum; olup bitenlerin hesabını kendimizden sormak gibi bir şey…” (Edip Cansever)
“Sevda Bir Ateş Buldu Sende” başlıklı dinletide, Cansever’in şiirleri, sanatının “tema”larıyla örtüşen bir müzik eşliğinde izleyiciye sunuluyor; kısacası “sözel bir resital”...
“Sevda Bir Ateş Buldu Sende”
Edip Cansever’in unutulmaz mısraları İş Sanat’ta ses buluyor…
Hazırlayan: Atilla Birkiye
Müzik direktörü: Serdar Yalçın
Sahneye uygulayan: Mehmet Birkiye
Şiirler: Metin Belgin, Bülent Emin Yarar, Hakan Gerçek, Tilbe Saran,Hümay Güldağ

''Adab-ı Muaşeret'' vizyona hazır

Yönetmen Emre Akay imzası taşıyan ''Adab-ı Muaşeret'', 15 Mayıs'ta seyirciyle buluşacak.
Alınan bilgiye göre, yönetmenliğini Emre Akay'ın yaptığı, senaryosunu Eser Yazıcı'nın kaleme aldığı filmde, Hasibe Eren, Salih Kalyon, Yıldız Asyalı ve Tarık Ündüz rol aldı.

Filmin konusu özetle şöyle:
''Aykut (Tarık Ündüz), otoriter bir babanın oğlu olarak hayatın sundukları ve istekleri arasında denge kurmaya çalışan bir çocuktur. Aykut, annesini kaybetmesinin ardından matematik öğretmeni babası Nurettin beyin (Salih Kalyon) üstüne daha da fazla düşmesiyle, iyice bunalmıştır. Bunun üstüne bir de okul değiştirme, işleri daha da zorlaştırmıştır.
Ne var ki bu sefer yapacakları okul ve şehir değişikliği, Aykut'un hayatında bambaşka bir kapı aralayacaktır. Ara tatilde konakladıkları otelde kısa bir an gördüğü fakat aklından ve rüyalarından çıkaramadığı güzeller güzeli kızla yolları, babasının ve kendisinin yeni okulu 29 Şubat Lisesi'nde kesişecektir. Zeynep (Yıldız Asyalı), beş kızdan oluşan 'Adab-ı Muaşeret' adlı kızlar çetesinin lideridir.
Birbirine ve kurallarına sımsıkı bağlı olan bu çete, okuldaki tüm öğrencileri himayesi altına almış, neredeyse tüm hocaları kendi yöntemleriyle dize getirmiştir.''

Yıllar sonra ‘Bir Garip Orhan Veli’

Bu yıl 17 ülkeden 20 yabancı şairin katılacağı festivalde Türkiye’den de 20 şair yer alacak. Müşfik Kenter ise “Bir Garip Orhan Veli” ile yıllar sonra tekrar sahnede...
Bu yıl ikincisi düzenlenecek Uluslararası İstanbul Şiir Festivali, 12 Mayıs’ta başlıyor. 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı sponsorluğunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’nin öncülüğünde hazırlanan festivale bu yıl 17 ülkeden 20 yabancı şair katılacak. Festivalde Türkiye’den aralarında Gülten Akın, Egemen Berköz, Şeref Bilsel, Ülkü Tamer’in de bulunduğu 20 şair yer alacak.
Şiir filmleri
Ana teması ‘Çağdaş Romanya Şiiri’ olan festivalin Onursal Başkanı Doğan Hızlan, festivalin Türk Şiiri ile dünya şiirini buluşturacağını belirterek şöyle konuştu: “Günümüzde artık ülkeler birbirlerini sanat aracılığıyla tanıyor. Bu yıl biz Romanya’yı yakından tanıyacağız, onlar da bizi. Ülkeler arasında bir sorun çıkarsa bunları şairler çözecek.”
İspanya’dan Francisco Brines, Almanya’dan Joachim Sartorius, ABD’den Mel Kenne, İtalya’dan Emilio Coco’nun da katılımcılar arasında olduğu festivalde şiir okumalarının yanı sıra, İstanbul, Haliç ve Kültür üniversitelerinde şiir akademileri, Bülent Ortaçgil, Serkan Çağrı & Rumeli Band konserleri ile Şiir Hatları Vapur gezisi düzenlenecek. Müşfik Kenter, “Bir Garip Orhan Veli” ile yıllar sonra tekrar sahnede olacak. Goethe Enstitüsü, Interfilm Berlin ve Cine Impuls ortaklığıyla gerçekleştirilecek Zebra Şiir Filmleri Festivali de İstanbul Şiir Festivali’nin bir başka yan etkinliği olarak izleyiciyle buluşacak. Festival 16 Mayıs’ta sona erecek. www.istanbulsiirfestivali.org

Aylık kültür, sanat, edebiyat dergisi Sanat ve Hayat’ın Mayıs sayısı çıktı

Sanatın Ve Edebiyatın Dorukları
Tartışma Kültürü dosyası, bilimin ve sanatın doruklarına bu ay edebiyatın doruklarını ekledi. Frida, Şolohov, Neruda, Çehov ve Shakespeare’e dair yazılarla çağına ışık tutmuş bu sanat devlerinin yaşamları ve eserleri tartışma kültürü dosyasında bütünlüklü olarak ele alındı. Yazılar, kendi alanlarında her biri klasikleşmiş bu sanatçıların devrimci kimlikleri ile aydın kişiliklerini birlikte ele alıyor; evrensel sanatta ve entelektüel dünyada tuttukları yeri saptıyor. Devrimci kimliği ve sanatı ile adını tüm dünyaya duyuran Şilili şair Neruda’yı Sami Özbil, Sovyet Edebiyatı’nın lirik sesi Şolohov’u Doğan Durgun, sosyalist gerçekçi yazar Çehov’u Osman Özarslan, tüm yaratıcı gücünü tuvallerine yansıtan Frida Kahlo’yu Neslihan Akdağ, klasik tiyatronun zirvesi Shakespeare’i Nurten Baydemir kaleme alıyor. 20.yüzyıl felsefesi üzerine yapılan araştırmayı Mehmet Akaya, Postmodernizmin Felsefesi üzerine değerlendirmeleri de Yener Orkunoğlu’nun kaleminden okuyacağız.Çağrışımlar dosyası Halk Kültürünün Tarihsel Dinamikleri başlığını taşıyor. Bu dosyada Anadolu’nun önde gelen ozanlarından Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu isimleri işleniyor. Yaşadıkları çağda devrimci kişilikleriyle kazınmış, adeta halkın önderleri olmuş ve toplumsal konularda söz söylemekten hiç çekinmemiş isimler… ‘Halk Şairinin Söz Ustası Karacaoğlan’ı Ahmet Nisan, ‘Pir Sultan Abdal ve Deyişlerinde Yansıyan Dünya’yı Ali Haydar Avcı, ‘Ezilenlerin Kavga Şairi: Dadaloğlu’nu Hasan Polat yazıyor. Bu isimlerin yanında Yaşar Kemal romanlarına yansıyan Köroğlu etkilerini Nurettin Ocak işliyor.

Sinemada Yeni Yüzler Yeni Sesler
Grafitti ise Türkiye Sinemasında Yeni Yüzler Yeni Sesler başlığını taşıyor. Bu başlık altında politik sinema üzerine genç yönetmenlerle yaptığımız röportajlar yayınlanıyor. Bunun yanı sıra, son yıllarda önem arz eden Kürtçe çeviri eserleri konusunu da Aykan Erden yazıyor. Resimli Ay’da bu ay da ustalardan öyküler incelemesine devam ediyoruz. Mayıs ayının Sait Faik’in ölüm yıldönümü olması sebebiyle Sinağrit Baba öyküsünün incelemesini Feyza Hepçilingirler yapıyor. Yıllardır Feyza Hepçilingirler’in öncülüğünde yürütülen BEKSAV Öykü Atölyesi, meyvelerini vermeye devam ediyor. Bu sayıda öğrencilerimizden Ahmet Güneşen’in öyküsünü sizlerle paylaşıyoruz. 19 Aralık Operasyonlarını kadınların gözünden işleyen ‘İçimizdeki Bahar’ kitabının eleştirisini Ester Sümeli yazdı.

Fransız Kültür Merkezi’nde kukla gösterisi; Zigmund Follies

1968 yılında kurulan Philippe Genty Topluluğu gösterilerinde değişik kukla tiplerini, tiyatroyu, dansı, mimi, gölge ve ışık oyunlarını, müzik ve sesleri bir araya getirmekte. Topluluğun yaratımları, bir bilinçaltı yerine dönüşen ve insanın iç çatışmalarına tanıklık eden sahnede, görsel dili keşfetmeyi amaçlamakta.Zigmund Follies gösterisinde, bir anlatıcı sol elinin birkaç zamandan beri ceplerini… cüzdanını karıştırdığını, mektuplarını … çekmecelerini açtığını büyük bir korkuyla farkeder. Hatta onu ceketini tersdüz ederken yakalar !
12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali kapsamında ve Fransız Kültür Merkezi desteğiyle
Institut Français d’Istanbul
Istiklal Caddesi N°4 - 34435 Taksim - Istanbul
Tel : (00 90) (212) 393.81.11
9 mayıs cumartesi, 19:30
11 mayıs pazartesi, 15:00 ve 19:00

Tarkan'ı o yarattı, hayatı kitap oldu...

''Tarkan'', ''Hüdaverdi'', ''Çoban Çantası'', ''Pırtık'', ''Alibey Amca'' gibi çizgi kahramanlarının çizeri Sezgin Burak, ölümünün 31. yılında yayınlanan ''Tarkan'ın Yaratıcısı Sezgin Burak'ın Hayatı ve Eserleri'' adlı kitapla anılıyor.
Yaklaşık 6 ay önce kurulan ''Tarkan Çizgi Romanını ve Sezgin Burak'ın Eserlerini Yaşatma Derneğinin'' (TASEYAD) ilk yayını olarak piyasaya çıkan 158 sayfalık kitabı Sezgin Burak'ın eşi Türkay Burak kaleme aldı.
Sezgin Burak'ın atalarından Çerkez Aslan Bey'in ve eşi Kırım Tatarı Bike Hatun'un hayat hikayeleri ve Sakarya'ya yerleşme süreciyle başlayan kitapta, 1935 Adapazarı doğumlu sanatçının eğitimi, akrabaları, şimdiki adıyla Mimar Sinan Üniversitesindeki eğitim yılları, Babıali'deki meslek ve sanat hayatı, evliliği, ''Tatar Kanı'nın ilk hecelerinden Tarkan tipinin doğuşu, diğer oluşturduğu tipler olmak üzere fotoğraf ve belgelerle anlatılıyor.
TASEYAD Derneği Başkanı ve sanatçının küçük oğlu Tan Burak, kitabın derneğin ilk ürünü olduğunu, Sezgin Burak'ın yarattığı çizgi kahramanlarının yaşatılması için çeşitli etkinlikler planladıklarını belirtti.
SEZGİN BURAK Kimdir?
Türk ve Avrupa basınında değerli eserler veren Sezgin Burak 1935 yılında Adapazarı’nda doğdu.
İlk karikatürleri ilkokul çağlarında Doğan Kardeş dergisinde yayınlandı.
Sezgin Burak, profesyonel anlamda ilk eserlerini Güzel Sanatlar Akademisine girdiği 1952 senesinde üretmeye başladı.
Akbaba’da karikatürler, Aydabir, Yirminci Asır, Bütün Dünya ve Hafta mecmualarında da resimler, kompozisyonlar çizdi.
1957 yılında resim ve dekorasyon öğrenimini tamamlayarak İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’den mezun oldu. Aynı yıl çalıştığı Cumhuriyet gazetesinde Fakir Baykurt'un Yunus Nadi roman ödülünü kazanan Yılanların Öcü isimli eserini resimledi.
1958’de Cumhuriyet gazetesinde günlük karikatürler çizmeye başladı. Çeşitli tiyatrolarda sahne dekorları hazırlayan sanatçı yine Cumhuriyet gazetesinde Ala Geyik romanını resimlendirdi.
Sanatçı, Ses ve Hayat mecmualarında roman ve hikaye resimlerinin yanı sıra roman, kitap kapakları ve sinema reklamları da hazırlamıştır.
Sezgin Burak, 1964 yılında Bizimkiler (Hüdaverdi) adlı bant karikatür tipini yarattı.
Bu eseri uzun yıllar günlük olarak Hürriyet gazetesinde yayınlanmıştır.
Sanatçı 1965 yılında gittiği İtalya'nın Milano şehrinde bulunan zamanın ünlü sanat ajansı Studio D'Ami de çalıştı ve burada El-Cougar kahramanını yarattı.
Bu sırada İtalyan bir ressamla beraber Kolosso adlı Herkül benzeri bir çizgi kahramanı resimledi.
Yine İtalya'da, 1966 yılında Milano’da düzenlenen Avrupa Reklam Yarışmasında iki birincilik aldı.
1966 yılında yine İtalya'da bulunduğu dönemde, ünlü resimli roman kahramanı Tarkan’ı yarattı .
Tarkan, 1967 yılında Hürriyet gazetesinde günlük olarak yayınlanmaya başladı. Daha sonra beyazperdeye aktarılarak 5 adet Tarkan Filmi çevrildi.
Sezgin Burak, 1968-69 yılları arasında Yaşar Kemal’in ünlü romanı İnce Memed’i (1.ve 2.bölüm), bunu takiben 1970’de Ağrı Dağı Efsanesi romanlarını resimlendirdi.
1976'da Çoban Çantası adlı çizgi kahramanını yarattı.
Son olarak çeşitli akrilik ve yağlıboya çalışmaları da yapan sanatçı 1978 yılında hayata veda etti.

Yunus Nadi Ödülleri bu yıl 'paylaşıldı'

Bu yıl 63.sü düzenlenen Yunus Nadi Ödülleri sahiplerini buldu. Beş dalda 8 ödülün verildiği yarışmada 'Roman' dalındaki ödül, Özcan Karabulut'un 'Amida Eğer Sana Gelemezsem' adlı eseriyle Hakan Yaman'ın 'Fotoğraftaki Kadın' adlı eseri arasında paylaşıldı. Öykü' ödülü Gönül Çolak'ın 'Komi ve Kemikler' adlı kitabı ile Murat Özyaşar'ın 'Ayna Çarpması' adlı kitapları arasında paylaşıldı. 'Şiir' ödülüne ise Hüseyin Atabaş'ın 'Çıplak Su' adlı şiir kitabını değer görüldü.

'Karikatür' dalında verilen ödülü Ali Şur ve Ahmet Ümit Akkoca paylaşırken, 'Sosyal Bilimler Araştırması' ödülünü de Rasim Dirsehan Örs almaya hak kazandı. Ödüller, bugün Grand Cevahir Otel ve Kongre Merkezi'nde yapılacak törenle sahiplerine verilecek.

Nasreddin Hoca Almanya'ya gitti, yönetmenin haberi yok

Bir tiyatro oyunu, yönetmenin izni olmadan yurtdışında festivale katılabilir mi? Yine yönetmenin bilgisi olmadan oyuncular değişebilir mi? Tiyatro dünyası bugünlerde, yukarıdaki sorulara 'evet' dedirten bir olayla karşı karşıya.
Frankfurt Başkonsolosluğu Kültür Ataşeliği, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri çerçevesinde 'Nasreddin İnadın Sonu' adlı oyunla Van Devlet Tiyatrosu'nu davet etti. Devlet Tiyatroları (DT) sanatçısı Özer Tunca'nın yazıp yönettiği ve tiyatronun 2006-2007 sezonunda sahnelediği çocuk oyunu, 25 Nisan'da Frankfurt Gallus Theater'de, 26 Nisan'da Bad Hamburg'da seyirci karşısına çıktı. Oyunun sonunda yönetmenle görüşmek isteyenler ise yönetmenin ekiple birlikte gelmediğini öğrendi. Tunca, oyunun Almanya'da sahnelendiğini gazetelerden ve bir arkadaşından öğrenmiş. Van DT'de muhatap bulamayan Tunca, DT Genel Müdürlüğü'ne dilekçe ile başvurarak bilgi istemiş.
Tiyatro dünyasında skandal olarak değerlendirilen asıl nokta ise oyundaki bazı rollerin yönetmenin izni olmadan başka oyunculara verilmesi. Bilgi almak için aradığımız Özer Tunca, açıklama yapma yetkisi olmadığını söyledi. Van DT yetkilileri de konunun DT Genel Müdürlüğü'nü ilgilendirdiğini belirtti.
Özer Tunca'nın bu durumdan büyük üzüntü duyduğunu anlatan bir DT oyuncusu, yönetmenin hakkını yasal yollarla arayacağını söyledi. Tiyatro eleştirmeni Üstün Akmen de bir tiyatronun yönetmeni olmadan turneye çıkabileceğini; ancak yönetmenin bilgisi olmadan oyuncuların değiştirilemeyeceğini belirtiyor.

Şiir hatları vapuru kalkıyor

İlki geçtiğimiz yıl yapılan ve dünya edebiyat çevrelerinin ilgisini çeken Uluslararası İstanbul Şiir Festivali, salı günü başlıyor. Şiirseverleri ikinci kez dünya şiiriyle buluşmaya davet eden festival, 12-16 Mayıs tarihleri arasında kitabevlerinden köşklere, tarihî mekanlardan tiyatro ve konser salonlarına dek bütün şehre yayılacak.
Festivalin programı önceki akşam düzenlenen bir basın toplantısıyla tanıtıldı. Geçtiğimiz yıl Katalan şiirinin konuşulduğu festivalin, bu seneki ana teması Çağdaş Romanya Şiiri. Dünya şairleri yelpazesini daha da genişleten festival programında dikkat çeken diğer bir yenilik de bu sene Anadolu'dan daha çok şairi ağırlayacak olması.

'Sorunlari şaırler çözecek'
Toplantıda konuşan festivalin onursal başkanı Doğan Hızlan, festivalin şiiri yeniden gündemimize taşımasının yanında Türkiye'nin dünyaya tanıtımında da büyük işlevi olduğunu söyledi. Hızlan, "Artık insanlar birbirini sanat aracılığıyla tanıyor. Bu yıl biz Romanya'yı tanıyacağız. Festival devam ettikçe dünya şairleri birbirini tanıyacak ve ileride ülkeler arasında sorunlar çıkarsa bunları şairler çözecek." dedi. Festival Yürütme Kurulu Başkanı İstanbul Kültür AŞ. Genel Müdürü Nevzat Bayhan, şiir festivali söz konusu olduğunda İstanbul'un akla gelmemesinin İstanbul sevdalısı herkesi yaraladığını söyledi. Festival koordinatörü şair Adnan Özer de geçtiğimiz yıl Berlin'de yapılan Avrupa Şiir Festivalleri Yüksek Forumu'na İstanbul Şiir Festivali'nin kurucu üye olarak davet edildiğini hatırlatarak festivalin katılacak şairler için de bir referans oluşturduğuna dikkat çekti.
Bu yıl 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı sponsorluğunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ'nin öncülüğünde hazırlanan festivale 17 ülkeden 20 yabancı şair ile 20 Türk şairi katılıyor. Romanya'dan Adela Greceanu, İtalya'dan Emilio Coco, Rusya'dan Anjelina Polonskaya, Makedonya'dan Mateja Matevski ve İsrail'den Tal Nitzan, yurtdışından katılacak şairlerden bazıları. 12 Mayıs'ta Arkeoloji Müzesi'nde Kardeş Türküler konseriyle başlayacak festivale Arkeoloji Müzesi, Sirkeci Garı, D&R Beyoğlu, Emirgan Sarı Köşk, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Yerebatan Sarnıcı ve D&R Nişantaşı ev sahipliği yapacak. Festivalde şiir okumalarının dışında, İstanbul, Kadir Has ve Kültür üniversitelerinde Şiir Akademileri, Bülent Ortaçgil, Serkan Çağrı&Rumeli Band ve Kardeş Türküler konserleri ile Şiir Hatları Vapuru gezisi de yer alacak. Müşfik Kenter 'Bir Garip Orhan Veli' ile tekrar şiir festivali için sahnede olacak. Literaturwerkstatt Berlin tarafından her yıl gerçekleştirilen ZEBRA Şiir Filmleri Festivali bu sene festivale görsel bir renk kazandıracak. Dr. Christiane Lange'nin sunumuyla tanıtılacak 'En İyi Şiir Filmleri 2002-2008'in gösterimleri Tarık Zafer'de 14-16 Mayıs tarihleri arasında devam edecek. (www.istanbulsiirfestivali.org)

Festivale katılacak Türk şairler
Ali Günvar, Arif Ay, Ataol Behramoğlu, Ayşe Sevim, Betül Tarıman, Celal Fedai, Egemen Berköz, Eray Canberk, Gülten Akın, İbrahim Tenekeci, İsmail Kılıçarslan, Kamil Eşfak Berki, Nilay Özer, Osman Konuk, Oya Uysal, Sedat Ümran, Şeref Bilsel, Turan Koç, Ülkü Tamer, Veysel Çolak.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

İstanbul Modern`e Onur Ödülü

12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali’nin Onur Ödülü bu yıl “Gölgeye Övgü” sergisi bağlamında Karagöz ve gölge sanatına katkılarından dolayı İstanbul Modern’e veriliyor. İstanbul Modern’e Onur Ödülü, 12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali’nin 5 Mayıs Salı günü saat 20.30’da Sakıp Sabancı Müzesi The Seed Salonu’nda yapılacak olan açılış töreninde verilecek.
5-17 Mayıs tarihleri arasında İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin desteğiyle gerçekleştirilen ve bu yıl, Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun yaşamasına önemli katkılar sağlayan Prof. Dr. Metin And’ın anısına ithaf edilen 12. Uluslararası Kukla Festivali’nde farklı kültürlerden, modern ve geleneksel çeşitli kukla örnekleri sahnelenecek. Festivale Fransa, Rusya Federasyonu, Macaristan, İspanya, Brezilya, Japonya, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Yunanistan, İran, İtalya ve Türkiye’den gruplar katılıyor.
12. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali kapsamında İstanbul Modern’de 5 Mayıs Salı saat 14.00-17.30 ve 6 Mayıs Çarşamba saat 10.30-12.30 ile 14.00-17.30 arasında gerçekleştirilecek olan Akdeniz Kuklası başlıklı sempozyumda “Akdeniz`de Kukla Geleneği”, “Karagöz ve Akdeniz Kuklasına Etkisi”, “Akdeniz`de Kukla Etkileşimi” ve “Akdeniz Kuklası ve Toplum - Dün ve Bugün” başlıklı konular tartışılacak.
Sempozyumda konuşmacı olarak; İspanya`dan oyun yazarı ve kukla sanatçısı Toni Rumbau, Fransa`dan kukla araştırmacısı ve Lyon Kukla Festivali Direktörü Stephanie Lefort, Lübnan`dan kukla araştırmacısı ve Beyrut Kukla Festivali Direktörü Karim Dacroub, Mısır`dan Hilwan Üniversitesi öğretim üyesi ve Mısır Kukla Sanatları Ulusal Merkezi kurucusu ve yönetmeni Prof. Dr. Nabil Bahgat, Tunus`tan kukla sanatçısı ve Tunus Üniversitesi Kukla Bölüm Başkanı Habiba Jandoubi, Filistin`den kukla sanatçısı ve araştırmacısı Abed Abdo, İtalya`dan kukla sanatçısı ve eğitmeni Brune Leone, KKTC`den kukla sanatçısı ve araştırmacısı Mehmet Ertuğ, Yunanistan`dan Atina Üniversitesi Modern Tiyatro Bölümü Başkanı Prof. Dr. Walter Puchner, Türkiye`den Karagöz Sanatçısı ve Uluslararası İstanbul Kukla Festivali Genel Sanat Yönetmeni Cengiz Özek, Türkiye’den Gazi Üniversitesi’nden Türk Halk Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi ve UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi Hükümetlerarası Komitesi Üyesi Prof. Öcal Oğuz, Karagöz Sanatçısı Taceddin Diker ve UNIMA Türkiye Milli Merkezi Başkanı Mevlüt Özhan yer alacaklar

"Nuri İyem Resim Ödülü"ne Başvurular 15 Mayıs'ta

Bu Yıl Dördüncüsü Düzenlenecek, "Nuri İyem Resim Ödülü" İçin, 18 Yaşını Doldurmuş Türk Vatandaşı Ressamların, Evin Sanat Galerisi ve Www.evin -Art.com'dan Temin Edecekleri Katılım Formlarını, Yapıtlarıyla Birlikte 15 Mayıs'tan İtibaren 17 Mayıs'a Kadar Evin Sanat Galerisi'ne Teslim Etmeleri Gerekiyor.
Türk resim sanatına katkıda bulunacak her yaştan resim sevdalısını bir araya getirerek, büyük usta Nuri İyem'in adını yaşatmak amacıyla 2006 yılından bu yana düzenlenen "Nuri İyem Resim Ödülü" bu yıl dördüncü kez gerçekleştirilecek.
Türkiye'nin pek çok şehrinden ve yurtdışından yoğun katılımın olduğu yarışmaya katılım için 18 yaşını doldurmuş, Türk vatandaşı ressamların; Evin Sanat Galerisi ve www.evin-art.com' dan temin edecekleri katılım formlarını, yapıtlarıyla birlikte 15 Mayıs Cuma gününden başlamak üzere 17 Mayıs Pazar günü saat 19.00' a kadar yine Evin Sanat Galerisi'ne teslim etmeleri gerekiyor.
"Nuri İyem Resim Ödülü - 2009" seçici kurulu ise, Prof. Rahmi Aksungur, Prof. Neş'e Erdok, Mehmet Ergüven, Prof. Dr. Adem Genç, Prof. Dr. Zeynep İnankur, Ümit İyem, Prof. Dr. Erhan Karaesmen, Komet, İrfan Önürmen, Prof. Mehmet Özer ve Feyyaz Yaman'dan oluşuyor. Seçici Kurul Mayıs ayı içinde toplanacak ve "Nuri İyem Resim Ödülü" nü alan resmi ve sergilenmeye değer bulunan diğer resimleri belirleyecek.
Seçici Kurul tarafından ödüle layık görülen sanatçıya 10 bin TL para ödülünün yanı sıra "Nuri İyem Resim Ödülü"nü simgeleyen, Prof. Rahmi Aksungur tarafından özel olarak üretilen bronz heykel verilecek. Ayrıca ödül alan sanatçı, "Lebriz.com" sanatçı katalogları bölümünde 2 yıl süreyle online katalog hakkı kazanacak. "Nuri İyem Resim Ödülü" nü alan resim ve Seçici Kurul tarafından sergilenmeye değer bulunan resimler, Evin Sanat Galerisi'nde 9 Haziran 2009 tarihinde düzenlenecek ödül töreninin ardından, 23 Haziran'a kadar sergilenecek ve hazırlanacak kapsamlı sergi katalogunda bir araya getirilecek.

Uzun Gece’de Günter Grass’la

İki edebiyat devi Günter Grass ve Yaşar Kemal Almanya’nın saygın kültür kurumu Sanatlar Akademisi’nin Uzun Gece’sinde toplumsal gerilim konusunda sohbet edecek
İki usta, Yaşar Kemal ve Günter Grass, Sanatlar Akademisi’nde buluşacak. Almanya’nın 300 yıllık tarihiyle en köklü ve saygın kültür-sanat kurumu olan Sanatlar Akademisi, 9 mayısta düzenleyeceği Lange Nacht/Uzun Gece etkinliklerine davet edilen Yaşar Kemal davet sayıları 375’i bulan Akademi üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilecek geleneksel gecede, Almanya’nın en çok tartışılan, Nobel Ödüllü yazarı Günter Grass ile “toplumsal gerilimlerin yaşandığı günümüzde edebiyat ve sanat” konusunda sohbet edecek. Toplantıyı, 1997 yapımı Yaşar Kemal Belgeseli filmi ile de tanınan Osman Okkan yönetecek. Toplantıda belgesel filmden bazı bölümler de gösterilecek. Geniş katılımlı bir kültür-sanat eğlentisi biçiminde düzenlenen gece, geç saatlere dek sürecek. Etkinliklerde, modern dans gösterileri, müzik dinletileri de sunulacak, güncel konularda tartışmalar gerçekleştirilecek.

İç Savaş’ın kayıp kareleri korunuyor

İspanya İç Savaşı’nı görüntülediği karelerle ünlenen Robert Capa’nın yetmiş yıl boyunca kayıp olan 126 rulo filmi geçen aralıkta bulunup korumaya alındı
Bilmeyenler için bir top kalın kartonun içindeki fotoğraf negatiflerinden ibarettir, ancak uzman fotoğrafçılar için bu eserler, savaş fotoğrafçısı Robert Capa’nın 70 yıldır kayıp olan Mexican Suitcase’in en değerli parçalarıdır. İspanyol İç Savaşı sırasında çekilen bu fotoğraflar, Capa’nın 1939 yılında İspanya’yı terk edişinden bu yana kayıptı. Fotoğraflar 1990’ların başında Meksika’da ortaya çıktı ve tartışma başlamış oldu; bu fotoğraflar kimin himayesinde kalacak? 126 rulo filmden oluşan koleksiyon, geçen aralık ayında New York’taki Uluslararası Fotoğraf Merkezi tarafından korunmaya alındı.
New York Times’a konuşan Uluslararası Fotoğraf Merkezi’nin küratörü Brian Wallis, 20. yüzyıl fotoğraf sanatının en değerli eserini bulduk” diyerek Capa’nın eserlerinin fotoğraf sanatı için büyük önemi olduğunu vurguluyor. Capa’nın bir çok negatifinin savaş sırasında kaybolduğunu anlatan Wallis, “Bulunan koleksiyon Capa sanatının kutsallığını yansıtıyor” dedi.
Ancak Wallis ve arkadaşlarını hayal kırıklığına uğratan şey, bulunan eserler arasında Capa’nın meşhur fotoğrafı Düşen Asker/The Falling Soldier’in negatiflerinin bulunmayışı. Savaş sırasında vurulan bir İspanyol askerin fotoğrafı olan Düşen Asker, çekildiği 1936 yılından itibaren tartışmalara yol açmış, kimi çevreler fotoğrafın kurgu olduğunu iddia etmişti. Fotoğrafın negatifinin bu tartışmalara son noktayı koyabileceğini vurgulayan Wallis, “bulunan kutular içinde Düşen Asker’in negatifi maalesef yok. Bu nedenle tartışma sürecek” yorumunu yaptı.
Öte yandan bulunan kutular içinde, Capa’nın çağdaşı Gerda Taro ve david Seymour’a ait negatiflerin de bulunduğu kaydedildi.
Chim lakabıyla fotoğraf dünyasında adını duyuran Seymour, 1947’de Capa ile Magnum’a katılmış ve Capa ile birlikte bir çok fotoğrafa imza atmıştı.

Altından şehirler İstanbul’da buluştu

İnsanlık tarihi boyunca altının damgasını vurmadığı bir köşe kalmamıştır dünyada. Akbank Sanat’ta devam eden Altın Şehir adlı sergi, altınla haşır neşir olmuş şehirleri sanatseverlerle buluşturuyor
‘Bir mit, bir amaç, bir arzu, bir umut’; Altın Şehir. Akbank Sanat’ta Lynn MacRitchie ve Denizhan Özer’in küratörlüğünde 29 nisanda başlayan sergi; küratörlerin kendi eserlerinin yanı sıra St. Petersburglu genç sanatçı Alexey Moskvin ile Ankaralı sanatçı Lütfi Özden’e yer veriyor.
Küratörlerden Lynn MacRitchie kendi altın şehri Londra’dan yola çıkarak oluşturmuş bu fikri. Günün birinde işinden çıktığında, batmakta olan güneş ışığının dev binalara yansıyışı ve binadan binaya seken parlak altın renk, aslında o binaların içinde bulunulma nedeniyle ortak bir paydada kesişmiş. Şehrin göbeğinde, tam da paranın üretildiği bu yer, altının maddi değeri ile yansıyan ışığın altın rengi arasında bir metafor oluşturmuş. MacRitchie bundan yola çıkarak kendi altın şehir fikrini İstanbul’a taşımış.

Şehrin tek amacı para yapmak’
Video enstalâsyonu yedi farklı ekrana yansıyan görüntülerden oluşuyor. Daracık bir ekrana sıkışıp kalmış bir kuyumcu dükkânı, şehrin akışkanlığını ve sürekli deviminini yansıtırcasına olduğu yerde dönüp duran yüzünü görmediğimiz biri -ama belli ki para kazanmaya konstantre olmuş-, BBC arşivlerinden çekip çıkarılan Brezilya’da nehirde altın eleyen iki işçi eli -ve dolayısıyla bu dapdaracık alanda emeğin sıkışmışlığı-, tüm ihtişamıyla dikilmiş, şehrin belki de en güvenli ve sağlam merkezi olan İngiltere Bankası -hareketsiz görüntüsüyle, çünkü öylesine katı-, yine tüm ihtişamıyla bütün olayların altında döndüğü St. Michael Kilisesi, altın rengini gökyüzüne bırakarak ilerleyen bir jet ve nihayetinde Thames Nehri ve üzerine yansıyan altın rengi güneş ışığı. Görüntülerin tamamının belli bir anda bu nehre dönüşmesi bu maddiliğin aslında bir anda akabileceği, nehirle birlikte kaybolabileceği fikrinden doğmuş. MacRitchie, altının maddi anlamının fazlasıyla vurgulandığı bu tablonun bir parçası olduğunu saklamıyor. Bundan rahatsız da değil, bunun şehrin bir gerçeği olduğu düşüncesinde ve bu bütünlüğün her yanını seviyor, bu kontrast hoşuna gidiyor. Şehrin tek amacının ‘para yapmak’ olduğunun farkında olsa da bu acımasız yanlarıyla da barışık. Financial Times’ın sanat yazarı olması da belki bu yüzünden bir tesadüf değil. MacRitchie’nin altın şehri bir bakıma ‘altından’ şehir, bir takım değerlerini yitirmiş olmasına rağmen zenginliğiyle parıldıyor, fazlasıyla aydınlık.
Denizhan Özer ise şehirlerin kimliklerini yitirmeleri ve gittikçe birbirlerine benzemeleri fikrini sekiz farklı şehirden çektiği fotoğraflarla ifade ediyor. Buradaki şehirleri birbirinden ayırmak pek de mümkün değil. Aslında her biri ‘yer olmayan yer’e dönüşmüş. Nereye gidilirse gidilsin birbirinin aynısı olmuş devasa yapıların, gökdelenlerin gri dokusu beraberinde karşı-kültürleri de doğurmuş. Sokak sanatı belki de bu görüntülerin arasında kimliklerini ifade edebilmiş tek gerçeklik olarak kalmış. Özer’e göre ‘Altın Şehir’ kavramı belki tarihte var oldu fakat modern kent altın olmaktan çok uzaktadır. Özellikle mimari alanda başlayan benzeşme; coğrafya, iklim, tarih ve kültür göz ardı edilerek birbirinin tıpatıp aynısı olarak inşa edilen dev yapılar şehirleri anonimleştirmekte ve bir ‘oyun alanı’na dönüştürmektedir. Özer’e göre şehir plancılar ve sistemi elinde tutanların Lego oynar gibi kurduğu bu yeni doku aslında şehrin kimliğine büyük darbeler indirmektedir. Fakat bu koyuluk aynı zamanda onu kendi renklerine boyayan sokak sanatçılarının da oyun alanı olmaktan da geri kalmıyor.

Görünmeyen şehrin resmi
Lütfi Özden’in fotoğraflarında vurgulanan anonimleşme, Özden’in tablolarında şehir sıkıcılığını korumasına rağmen yerel kimliği de içine alıyor. Özden, tüketmeye yönelten şehre karşı duyduğu sıkıntıyı Ankara özelinden yansıtıyor. Bunu yapmak için de kendi deyimiyle şehrin sıfır noktasına değiyor. Tüketmenin ve tükenmişliğin alanına iniyor ve görünmeyen şehri resmediyor. Alexey Moskvin video çalışması olmadığım yer ise dört günlük gezisi sırasında deneyimlediği Bogota’da çekilmiş, doğduğu yer St. Petersburg ve bulunduğu yer Londra görüntüleriyle harmanlamış. Hep bir yolda olma hissinin, ev fikrinin varlığına rağmen oluşunu hissettiriyor. Bu yol videosunda hızlıca ve tam anlamıyla temas etmeksizin geçtiği bu yerler aslında bir kaçışı değil, bir keşfi, bir merakı yansıtıyor.

Bünyamin Aygün’ün objektifinden bir şehre uyanmak…


Bünyamin Aygün imzalı, içinde ilkleri barındıran, “Gümüşhane” Fotoğrafları Kitabı çıktı.
Bünyamin Aygün’ün hazırlıkları 2 yıl süren Gümüşhane adlı kitabındaki her bir fotoğraf; hem bu tarihi şehri görülmemiş şekilde ölümsüzleştiriyor, hem de bu konudaki önemli bir eksiği tamamlıyor.
“Gümüşhane” Kitabındaki Önemli kareler ve ilkler:
• Gümüşhane’nin ‘aynı zamanda ilk olma özelliğine sahip’ hava fotoğrafları,
• Türkiye’nin 4 mevsimlik bir ülke olduğuna tanıklık eden Gümüşhane’nin ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış enstantaneleri,
• Şehrin tarihi ve kültürel sunumuna rehberlik edecek bir kaynak
• Gündelik yaşamdan gerçek insan portreleri
• Sayfalarında üzerine onlarca hikâyelerin yazılacağı toplam 210 fotoğraf
“Gümüşhane” kitabından notlar
• Fotoğraf çekimleri tam 2 yıl sürdü
• Gümüşhane sınırları içinde yaklaşık 15 bin km yol kat edildi.
Gümüşhane kitabı ve Bünyamin Aygün; sizi, bir sabah güneş doğarken ya da bir akşam güneş batarken, ansızın bir şehre uyanmaya davet ediyor.
Bünyamin Aygün Hakkında:
Fotoğrafçılığa 1987 yılında Trabzon’da başlayan Aygün, aynı yıl Kuzey Haber gazetesinde muhabirliğe başladı. Daha sonra sırasıyla Günaydın, Hürriyet, İha ve Dha gibi ajanslarda muhabirlik yaptı.
Aygün 2003 yılında Milliyet gazetesinde foto muhabiri olarak görev aldı.
2006 yılında “Işığa Tutunmak” adlı bir fotoğraf kitabı çıkardı.

İstanbul yine cazın ustalarını ağırlayacak

Bu yıl 16’ncısı düzenlenen Uluslararası İstanbul Caz Festivali’nin (İKSV) programı dün Ortaköy’deki The Marmara Esma Sultan’da düzenlenen toplantıyla açıklandı
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından, Garanti Bankası sponsorluğunda düzenlenen festival, 2 - 15 Temmuz arasında gerçekleşecek.
Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, “Garanti ile cazın birbirine çok yakıştığını düşünüyor, ana sponsor olarak 12 yıldır keyifle festivali destekliyoruz. Temmuz boyunca, İstanbul yine bir ‘caz kentine’ dönüşecek” dedi. Festivalde, pop-cazın usta yorumcusu, ozan-şarkıcı Joe Jackson, 4 Temmuz’da ilk kez İstanbul’a konuk olurken; Melody Gardot 7 Temmuz’da, ünlü bas gitaristler Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten ise birlikte 8 Temmuz akşamı konser verecekler.
Mehldau da geliyor
Caz severler, 10 Temmuz’da Azerbaycan’ın ünlü sesi Alim Qasimov’la Erkan Oğur ve Derya Türkan’ı bir arada dinleme fırsatı bulurken; 13 Temmuz’da piyanist Joe Sample ve vokalist Randy Crawford’ı, aynı gün başka bir konserde de gelmiş geçmiş en yaratıcı caz piyanistlerinden Brad Mehldau’yu grubuyla birlikte izleyebilecek.
14 Temmuz günü pop-caz vokalisti ve piyanist Peter Cincotti, bir diğer konserde de Latin müziğinin yetkin topluluklarından Maraca’s Otra Vision sahne alırken, ertesi gün akustik-folk akımının önemli temsilcilerinden, İzlandalı ozan-şarkıcı Emiliana Torrini konser verecek. Festivalin en önemli konserlerinden birindeyse, Festival’in Yaşamboyu Başarı Ödülü bu yıl elektronik müzik alanındaki çalışmalarıyla tanınan besteci İlhan Mimaroğlu’na veriliyor. 30’un üzerinde konsere ev sahipliği yapacak festivalin biletleri, 9 Mayıs’tan itibaren Biletix ve İKSV merkezinden satışa sunulacak. www.iksv.org/caz

Sokak tiyatrosuna polis engeli

İzmir Yenikapı Tiyatrosu oyuncularının, Taksim ve Kadıköy’de sokakta sergilemek istedikleri, Rus yazar Gogol’e ait “Palto” adlı tiyatro oyunu polis tarafından engellendi
İzmir Yenikapı Tiyatrosu oyuncuları olan ve gönüllü olarak birçok şehre giden 4 genç, önceki gün ilk olarak Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde daha sonra da Kadıköy İskele Meydanı’nda polis tarafından engellendi. Gençlerden Timur Özçıngırak, dünyanın her yerinde sokak tiyatrosunun kentlere renk kattığını ve şimdiye dek ilk kez durdurulduklarını söyleyerek, “Sanatı sokağa ücretsiz taşıdığımızı söylememize rağmen bir arkadaşımız karakola bile götürüldü” diye konuştu.
Nazlı Masatçı da, “Mardin, Diyarbakır, Çorum ve Bartın’da bile engellenmedik. Türkiye’nin en modern iki ilçesinde ise engellendik” dedi.
Gogol’ün ‘Palto’su
Nikolay Vasilyeviç Gogol’ün 1842’de yayımlanan uzun hikâyesi Palto, Rusya’da yaşanılan sosyal sınıf baskısının alt sınıf insanları-nın üzerinde bıraktığı etkiyi anlatıyor. Gogol’ün Rus insanını aşağılamakla suçlandığı eser, Rus edebiyatının önemli eserlerinden biri. Dostoyevski, bu önemi “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık” sözleriyle vurgulamıştı.

Kısalar Koç Üniversitesi'nde!

Koç Üniversitesi Kısa Film Festivali, 12-14 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Koç Üniversitesi Sanat Kulübü öğrencileri tarafından ilki geçen yıl düzenlenen festivalde, genç sinemacılar ve sanat severler 3 gün boyunca kısa film hakkında bilgi alışverişinde bulunacak, çeşitli film atölye çalışmaları yapılacak ve üniversite öğrencileri tarafından hazırlanan kısa filmler izlenebilecek.
Reklam yönetmeni Şener Şonuşen, oyuncu Aykut Oray, Beyazperde Sinema Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Kökçeoğlu, yönetmen Selim Demirdelen, tiyatro sanatçısı Erkan Taşdöğen, görüntü yönetmeni Uğur İçbak ve Koç Üniversitesi yarı zamanlı öğretim üyesi Ela Başak Atakan’dan oluşan jüri üyeleri tarafından kurmaca dalında seçilecek birinciye 5 bin lira, ikinciye 3 bin lira ve üçüncüye de 1000 lira para ödülü verilecek.
Şener Sonuşen’in danışmanlığında düzenlenen etkinliğe, tüm üniversiteli kısa film yönetmenleri başvurabilecek. Festivale son başvuru tarihi 7 Mayıs olarak belirlendi.
Koç Üniversitesi’nin Rumelifeneri Yerleşkesi’nde yer alan Odeon Açık Hava Sineması’nda gerçekleşecek festival, genç yetenekleri bir araya getirerek, üniversiteler arasında dinamik bir kısa film platformu yaratmayı hedefliyor.

“Kara Köpekler Havlarken” 35. Seattle International Film Festival’inde!

2008 seçkisinden 7 Oscar adayı çıkartan Amerika’nın en önemli festivallerinden 35. Seattle International Film Festival’inde” Contemporary World Cinema” bölümünde yarışacak olan T.C Kültür Bakanlığı Destekli “KARA KÖPEKLER HAVLARKEN” gerçekçi oyunculukları ve farklı rejisi ile dikkat çekmeye devam ediyor.
Mehmet Bahadır Er, on beş yıl boyunca bir parçası olarak yaşadığı mahalleyi; şehir göçebeliği, güvenlik,rant, tutunamama ve yaşam mücadelesi kavramlarını iki mahalle delikanlısı, Selim(Cemal Toktaş) ve Çaça’nın(Volga Sorgu), Istanbul’un kıdemli çakalları arasından sıyrılıp yırtma ve sınıf atlama mücadelesi üzerinden hareketli, huzursuz, gerçekçi bir tarzla irdeliyor. .
Ödüllü kısa filmleriyle tanınan genç yönetmenler Mehmet Bahadır Er ve Ukraynalı yönetmen Maryna Gorbach’ın birlikte kurgusunu da üstlenip yönettikleri ilk uzun metrajlı filmleri, izleyiciyle ilk kez 2009 Ocak ayında Rotterdam Film Festivali’nde buluştu.
Yaş ortalaması 30′un altında olan bir ekiple tamamı İstanbul’da çekilen filmde : Cemal Toktaş,Volga Sorgu,Erkan Can,Ayfer Dönmez,Murat Daltaban, Mehmet Usta,Ergun Kuyucu,Taylan Ertuğrul,Muhammed Cangören, Şener Savaş,Onur Dikmen… ve Çeliktepe-Gültepe-Seyrantepe halkı oynuyor.

İstanbul'un binlerce yıllık kehanetleri

Yazar Nihan Azizlerli'nin, İstanbul'un kuruluşunu ve o dönemin yaşayışını günümüze kadar ulaşan binlerce yıllık kehanetlerle kurgulayarak kaleme aldığı ''İstanbul'un En Eski Öyküsü: Kehanet'' adlı romanı, okurla buluştu.
Şenocak Yayınları'ndan çıkan kitapta, İstanbul'un, Roma İmparatoru 1. Constantinus tarafından 330 yılında, erguvanların açtığı günlerdeki kuruluşu ve sonraki yılları, bilgiye sahip çıkmaya çalışan 22 kişiden oluşan ''Sır Sahipleri'' adlı bir örgütün gizemli dünyası ve günümüzdeki bir araştırmacı bakış açısıyla renklendiriliyor.
İstanbul'un milattan önceye dayanan büyülü anıtları, hamamları, tiyatroları, evleri, yer altındaki gizli tünelleri, sarnıçları ve hipodromunun kurgulanmış öykü şeklinde anlatıldığı romanda, kentin M.Ö. 7. yüzyılda Megaralılar tarafından kuruluşundan bugüne ulaşan kehanetleri de öykü ile yoğrulmuş olarak okura sunuldu.
Kitapta anlatılan İstanbul'un kehanetlerinden bazıları şöyle:
- M.Ö. 7. yüzyılda kendilerine yeni bir yer arayan Megaralılar, Delphi kahinine danıştı. Kahin onlara 'körlerin ülkesinin karşısı'nı işaret etti. Şifreli konuşan kahinin dediklerini anlamaya çalışan Megaralılar, körleri Khalkedon'da (Kadıköy) buldu. Güzelim boğaz ve Sarayburnu'nu görmeyip, Kadıköy'e yerleşenler, ancak 'kör' olabilirdi. Megalılar, bunun üzerine Delphi kahininin kehaneti ile Sarayburnu'na yerleşti.
- İstanbul'un milattan önceki dönemde kurulduğu alanı ilk belirleyen bir karga oldu. Kent kurulurken kesilen kurbandan aldığı bir et parçasını kaçıran karga, Sarayburnu'na kondu. Bu karga bir alamet kabul edildi ve kent, Sarayburnu'na inşa edildi.
- Roma döneminde İmparator 1. Constantinus, İstanbul'u yeniden inşa etmeye çalışırken kuşlar inşaat taşlarını çalıp sürekli olarak Sarayburnu tarafına taşıdır. Büyük Saray, bu nedenle ilk kez bugünkü Sultanahmet yakınlarında Sarayburnu'na kuruldu.
- Roma döneminde kent kurulurken bir yılan yuvasından çıkar ve onu gören bir kartal havalanır. İki hayvan uzun mücadele sonrası yere düşer. Yılan öldürülür, kartal tebrik edilir. Müneccimler şu kehanette bulunur: 'Bu kent yeryüzündeki bütün şehirlerden daha fazla şan ve üne kavuşacak ama iki deniz arasında hep meyledecek.'
- Roma İmparatoru Constantinus'a bir kahin, kent kurulurken şöyle dedi: 'İmparatorum bu şehir ve taht senin neslinindir. Ta ki gemiler karadan yürüyene dek.' (Osmanlı İmparatorluğu, kenti Bizans İmparatorluğu'nun elinden gemileri karadan yürüterek aldı)
- İstanbul'da Bizans döneminde yer alan iki sütun (Theodosius ve Arkadius sütunları), üzerinde kentin tüm geleceğinin yazılı olduğu kehanetinde bulunulur. Günümüzde her iki sütundan da küçük kalıntılar mevcuttur. Sütunların üzerindeki süslemeli kuşaklarda herkes kendi hayatından sahneler görebilirmiş.

- Bizanslılar, İstanbul'u kuran ve bitirecek her iki imparatorun hem kendilerinin, hem de annelerinin isminin aynı olacağına inanıyordu. Şehri kendi adını vererek kuran I. Constantinus, Türkler fethettiğinde imparator olan ise 11. Constantinus'tur. Her iki imparatorun annesinin adı da Helena'dır.
- Osmanlı hanedanının 7. yöneticisinin, Bizans'ı yöneten son hanedanın 7. yöneticisini yeneceği söyleniyordu. Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı'nın 7. padişahı, 11. Constantinus ise Bizans'ın son hanedanının 7. imparatorudur.''

AZİZLERLİ'NİN GÖRÜŞÜ
İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Fakültesi'ni bitiren, bu alanda yüksek lisans yapan Nihan Azizlerli, 10 yıl boyunca çeşitli özel televizyon kanallarında editör, haber müdürü, spiker olarak görev yaptı.
Azizlerli, 2010 yılında ''Avrupa Kültür Başkenti'' olacak İstanbul'un, Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluğuna başkentlik yaptığını ve her dönemde dünyanın en ilgi çeken kentlerinden olduğunu anlattı.
''Arkeolojiye olan merakım ve İstanbul'un ilgiye değer tarihi dokusu beni bu romanı yazmaya yöneltti'' diyen Azizlerli, Bizans döneminin İstanbul'unu anlatan çok sayıda akademik kitap bulunmasına rağmen, Türkçe yazılmış romanların sayısının yok denecek kadar az olduğunu kaydetti.
''Kehanet''in bu eksikliği büyük bir başarıyla doldurduğuna inandığını ifade eden Azizlerli, ''Romanda kurgu yanında tarihi gerçeklere de yer verdim'' diye konuştu.
Ünlü yazarlar Christian Jacq ve Dan Brown'ın bazı ünlü büyük kentleri kitaplarında yücelttikleri gibi kendisinin de romanında İstanbul'u onurlandırdığını ifade eden Azizlerli, ''Kehanet'te, öncesi ve sonrasıyla, kaderi kehanetlerle belirlenmiş, Paganlık ve Hristiyanlık arasında gidip gelen Doğu Roma Başkenti'nin soluk kesen ilk 100 yılını ilgiyle okuyacaksınız'' dedi.

"James Bond"un güzel yıldızına teklif

Yönetmenliğini Ali Vatansever'in yaptığı ''El Yazısı'' adlı filmde rol alması için ''James Bond'' filminin güzel yıldızı Fransız oyuncu Eva Green'e teklif götürüldü.
Alınan bilgiye göre, 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ''Senaryo Geliştirme Ödülü'' alan ''El Yazısı'' adlı filminin senaryosunu da Ali Vatansever yazdı.
Çekimleri yaz aylarında Bolu'da gerçekleşecek filmde rol alması için aktris Eva Green'e teklif sunuldu.
Filmin yapımcıları, ''senaryonun Eva Green'e ulaştırılmadan önce oyuncunun Londra'daki ajasına gönderildiğini, burada okunup çok beğenilmesinin ardından Eva Green'e bizzat iletildiğini'' belirtti.
Son olarak Oscar Ödüllü yapım ''Altın Pusula''da rol alan Green, başrollerinde Saadet Işıl Aksoy ve Mehmet Ali Nuroğlu'nun yer aldığı filmde teklifi kabul ederse, yolu bir Türk kasabasına düşen maceraperest bir turisti canlandıracak.

Genç Türk cazcılardan uluslararası başarı

Genç cazcılar Ercüment Orkut ve İpek Dinç, Estonya'nın başkenti Tallin'de düzenlenen uluslararası yarışmada ikincilik ve üçüncülük elde etti.
Nömme Caz Festivali kapsamında düzenlenen Uluslararası Genç Caz Vokalistleri ve Enstrümantalistleri Yarışması'nda (Jazz Artist 2009) caz gitaristi ve ''Nardis Jazz Club'' yöneticisi Önder Foçan da jüri üyeliği yaptı. Türkiye'yi caz vokalisti İpek Dinç ve caz piyanisti Ercüment Orkut'un temsil ettiği yarışmaya, Türkiye'nin yanı sıra Estonya, Finlandiya, Litvanya, Letonya, Norveç ve Romanya'dan genç caz sanatçıları katıldı.
İlk gün yarışları sonunda finale kalan piyanist Ercüment Orkut, finaller sonunda ikinci, vokalist İpek Dinç ise üçüncü oldu. Seyirciler arasında yapılan oylamada ise Ercüment Orkut, ''en beğenilen sanatçı'' seçildi. Yarışmada birinciliği, piyanoda Norveçli Eyolf Dale, vokal dalında Eston Tuuli Taul aldı.
Yarışma sonunda düzenlenen gecede ise ünlü gitarist Önder Foçan, piyanist Ercüment Orkut ve vokalist İpek Dinç, performanslarıyla büyük alkış topladı.

''Murtaza'' Almancaya çevrildi

Yazar Orhan Kemal'in ''Murtaza'' adlı romanı Almancaya çevrildi.
Orhan Kemal Kültür ve Sanat Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamada, bir göçmen bekçinin serüvenini anlatan Orhan Kemal'in ''Murtaza'' adlı romanının Almanca çevirisinin Carl Koss tarafından yapılarak ''Verlag auf dem Ruffel Yayınevi'' tarafından yayımlandığı kaydedildi.
Açıklamada, ayrıca Orhan Kemal'in ''Ekmek Kavgası'', ''Önce Ekmek'' ve ''Kardeş Payı'' adlı öykü kitaplarından alınan 30 öykünün ise Masud Akhtar Shaikh'in Urduca'ya çevirisinin yapıldığı ve Pakistan'da yayımlandığı da ifade edildi.
Açıklamada, söz konusu öykü kitabının ''Jhagra Roti'' adıyla Pakistan'da yayımlandığı da kaydedildi.

İdefix'ten "Yaşar Kemal Hatıra Ormanı"

Türkiye'nin ilk on-line kitap satış sitesi İdefix, TEMA Vakfı ile başlattığı proje kapsamında, sattığı ortalama 15 kitaba karşılık 1 ağaç dikecek.
İdefix Direktörü Bora Ekmekçi, doğal ortamın korunduğu yaşanılabilir bir dünya için çok okuyan bireylere ihtiyaç olduğunu, daha çok kitap için de ağaca gerek duyulduğunu vurguladı.
Ortalama büyüklükteki her 200 kitap için bir yetişkin çam ağacının kesildiğini belirten Ekmekçi, İdefix'in, TEMA Vakfı ile ''satılan her 15 kitaba karşılık 1 ağaç dikecek şekilde'' bir proje başlattığını ifade ederek, proje kapsamında oluşturulacak ormanların Türkiye'nin önemli yazarlarına adanacağını kaydetti.
Ekmekçi, ilk yıl oluşturulacak ormanın Yaşar Kemal'e adanacağını dile getirerek, şu bilgileri verdi:
''Proje çerçevesinde gelecek yıldan itibaren her yıl başka bir Türk yazarın adına orman dikilmesi planlanıyor ve her yıl ormana adı verilecek olan yazarımız, okurlarımız tarafından belirlenecek. Bugün başlatılan proje ile bu tarihten itibaren www.idefix.com adresinden verilecek her 200 liralık kitap siparişi ile Yaşar Kemal Hatıra Ormanı'na bir fidan dikilecek. Dileyenler Yaşar Kemal Hatıra Ormanı için doğrudan TEMA'ya bağış da yapabilecek. Üyelerimizin kitap siparişlerinden elde edeceğimiz gelirin bir kısmını bu projeye aktaracağız. Üyelerimizin TEMA sertifikalarını da siparişleriyle birlikte kendilerine ileteceğiz.''

5 Mayıs 2009 Salı

"PEN Ödülü"nün sahibi McCarthy

Pulitzer ödüllü Amerikalı yazar Cormac McCarthy, 2009 PEN/Saul Bellow Hayat Boyu Başarı ödülünün sahibi oldu.
Uluslararası PEN Yazarlar Derneği Amerika Merkezinden yapılan açıklamada, başta "Yol" (The Road) ve "O Güzel Atlar" (All The Pretty Horses) gibi pek çok tanınmış kitabın yazarı olan McCarthy'ye 25 bin dolarlık para ödülü verileceği belirtildi.
McCarthy, son romanı "Yol" ile 2007 yılında Pulitzer ödülünü kazanmıştı. 2005 yılından yayımlanan romanı "İhtiyarlara Yer Yok" (No Country for Old Men) 2007 yılında aynı adla sinemaya uyarlanmış ve "En İyi Film" ödülü başta olmak üzere dört dalda Oscar ödülünün sahibi olmuştu.
Modern eleştirmenler tarafından sık sık Herman Melville ve William Faulkner ile karşılaştırılan McCarthy'nin ilk romanı "Orchard Keeper" 1965'te yayımlandı ve ilk romanlara verilen Faulkner ödülüne layık görüldü. McCarthy'nin başlıca eserleri şunlar:
Outer Dark (1968), Child of God (1974), Suttree (1979), Blood Meridian (1985), Sınır Üçlemesi: All the Pretty Horses (1992, O Güzel Atlar), The Crossing (1994), Cities of Plain (1998).

Van Gogh'un kulağını kim kesti?

Ünlü ressam Van Gogh'un kulağını bilindiği gibi kendisinin değil, ressam arkadaşı Gauguin'in kılıcıyla kestiği iddia edildi.
Daily Telegraph'taki habere göre, Alman sanat tarihçileri Hans Kaufman ve Rita Wildegans'ın yazdığı "Van Gogh'un Kulağı: Paul Gauguin ve Sessizlik Mutabakatı"nda, ünlü ressamın, bir tartışma sırasında kulağını kılıcıyla kesen arkadaşı Gauguin'i korumak için kendisinin kestiği hikayesini uydurmuş olabileceği öne sürüldü.
Yazıda, her iki ressamın bu "sessizlik mutabakatı" yüzünden, Van Gogh'un kulağının kesilmesiyle ilgili olayların gerçek mahiyetinin hiçbir zaman su yüzüne çıkmadığı belirtildi. Olayın, hem Gauguin'in kovuşturmaya uğramaması için, hem de Van Gogh delicesine sevdiği Gauguin'i yanında tutmak istediği için saklandığı kaydedildi.
Van Gogh'un iki sene sonra intihar etmesine de, ünlü ressamın deliliğinin değil, bu olayın sebep olduğu iddia edildi.
Bilinen hikayeye göre, ünlü ressam 23 Aralık 1888 gecesi bir cinnet anında usturayla kulağını kestiğinde, neredeyse kan kaybından ölüyordu. Van Gogh, kesik kulağı bir beze sararak yakındaki bir genelevdeki bir fahişeye verdi.
Hamburglu sanat tarihçilerin iddiasına göre ise iyi bir eskrimci olan Gauguin, Van Gogh'un Fransa'nın güneyindeki Arles'te bulunan evinden ayrılmaya karar verdi ve bir elinde bavulu bir elinde kılıcıyla evden çıktı. Ancak daha önce kendisine bardak fırlatmış olan Van Gogh arkasından geldi. Geneleve yaklaştıklarında aralarındaki tartışma şiddetlendi ve Gauguin, Van Gogh'un kulağını ya kızgınıkla ya da meşru savunma için kesti. Van Gogh da kesik kulağı geneleve teslim etti.
Tarihçiler, iddialarını kanıtlayacak delil sunamasalar da argümanlarının en mantıklısı olduğunu ve Van Gogh'un Gauguin'e yazdığı "Sen de sessiz, ben de..." sözlerine açıklama getirdiğini söylüyor.
Clicky Web Analytics