21 Mart 2009 Cumartesi

Küçük Yarışmacılardan Büyük Filmler Yarışması

7. Uluslararası İstanbul Çocuk Film Festivali kapsamında düzenlenecek ''Küçük Yarışmacılardan Büyük Filmler Yarışması''na son katılım tarihi 3 Temmuz olarak belirlendi.
Konuya ilişkin açıklamaya göre, 3-19 Kasım tarihleri arasında dünyanın pek çok ülkesinden çocuk filmlerini bir araya getirecek festival kapsamında, ''Küçük Yarışmacılardan Büyük Filmler Yarışması''nın bu yıl beşincisi düzenlenecek.
Yarışmaya 6-18 yaş arasında, kendi filmini çekenler katılabilecek. Gönderilen filmler yapımcılar, oyuncular, yönetmenler, yazarlar, psikologlar, senaryo yazarları, televizyon programcıları ve eğitimcilerden oluşan seçim komite tarafından değerlendirilecek ve dereceye girenler festivalde gösterime sunulacak.
Yarışmaya katılmak isteyenler eserleriyle 3 Temmuza kadar başvurabilecek. Dereceye giren yapımlara ''Popcorn Ödülü'' verilecek.
Ödüller, 3 Kasımda yapılacak Uluslararası İstanbul Çocuk Filmleri Festivali Açılış Galası'nda sahiplerini bulacak. Birinciye dijital kamera, ikinciye dijital fotoğraf makinesi ve üçüncüye DVD Player hediye edilecek.

Cannes'da bu kez animasyon var

13 Mayıs'ta başlayacak Cannes Film Festivali'nin bu yılki açılışını Disney Pixar film şirketinin üç boyutlu animasyon filmi Up yapacak. Filmin prömiyerinin yapılacağı açılışla, Cannes Film Festivali tarihinde ilk defa bir animasyon ve üç boyutlu filmle start alacak. Festival yöneticilerinden Thierry Fremaux, bu tür bir filmle açılış yapmatan gurur duyduklarını söyledi. Up, 78 yaşındaki Carl Fredricksen'in evine binlerce balon bağlayarak Güney Amerika yolculuğu yapma hayalini gerçekleştirmesini ama ev havalandıktan sona içerde 70 yaşındaki kardeşini kaçak yolcu olarak keşfetmesini konu ediyor. Altın Palmiye ödülü adayları 23 Nisan'da açıklanacak.

Yaratık problemi mi? Çözüm canavar gibi...

Rob Letterman ile Conrad Vernon’ın yönettiği animasyon film Canavarlar Yaratıklara Karşı (Monsters vs. Aliens), Türkçe seslendirilmiş olarak 10 Nisan 2009’da Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanacak.
Kaliforniya’da yaşayan Susan Murphy adlı bir genç kadına nikah gününde uzaydan gelen yapışkan maddelerle dolu bir meteor çarpınca boyu esrarengiz şekilde uzamaya başlar ve 16 metreye kadar ulaşır. Bunun üzerine askeri yetkililer harekete geçerek Susan’ı devlete ait gizli bir tesise götürürler. Orada Susan’ın ismi değiştirilerek Ginormica adı verildikten sonra bir grup canavarla birlikte hapse atılır. Bu canavarlar grubunun üyeleri hamamböceği kafalı Dr. Cockroach , yarı-maymun yarı-balık The Missing Link , jelatin kaplı B.O.B. ve Insectosaurus adlı dev tırtıldır.
Ancak uzaydan gelen esrarengiz bir robotun dünyamıza inmesi ve fırtınalar estirmeye başlaması üzerine bu grubun hapishane günleri kısa sürer. Çaresiz kalan ABD Başkanı, uzaylı robota karşı mücadele etmeleri ve dünyamızı tam bir yıkımdan kurtarmaları için Canavarlar grubunu görevlendirir.
Başka bir dünyadan gelen uzaylıların başında uzaylı robotların megalomanyak lideri Gallaxhar vardır. Tamamen kendi klonlarından oluşan yepyeni bir dünya oluşturmak ister. Uzaydan gelen işgalcilere karşı mücadele verenlerin başında ise General W.R. Monger vardır. Eski bir silahlı kuvvetler mensubu olan Monger, sonunda kendi canavar koleksiyonunu kullanma fırsatını bulmuştur.Filmimizin bir başka karakteri ise, Susan’ın kendinden başka kimseyi düşünmeyen nişanlısı Derek Dietl’dir. Yerel bir kanalda hava durumu sunarken büyük televizyon kanallarına geçme fırsatları aramaktadır.
DreamWorks Animation’un sunduğu “Monsters vs. Aliens”, DreamWorks’ün tümüyle 3 boyutlu olarak geliştirilen ilk InTru3D filmidir. Yönetmenliğini “Shark Tale”den tanıdığımız Rob Letterman ile “Shrek 2”den tanıdığımız Conrad Vernon’un üstlendiği filmin senaryosunu Maya Forbes, Wally Wolodarsky, Rob Letterman, Jonathan Aibel ve Glenn Berger yazdı. Yapımcılığını Lisa Stewart gerçekleştirdi. İngilizce seslendirme kadrosunda Reese Witherspoon, Seth Rogen, Hugh Laurie, Will Arnett, Kiefer Sutherland, Rainn Wilson, Paul Rudd ve Stephen Colbert’in görev yaptığı filmin Türkçe seslendirmesini ise Başak Köklükaya, Erkan Taşdöğen, Ragıp Savaş, Fatih Özacun, Umut Tabak, Kerem Atabeyoğlu, Alican Yücesoy, Cem Kurdoğlu, Fulya Ergüneş, Ebru Erkekli, Murat Aydın, Fatoş Ceylan ve Hakan Altuntaş üstlendi.

Yönetmenler: Rob Letterman, Conrad Vernon
İngilizce Seslendirenler: Reese Witherspoon, Seth Rogen, Hugh Laurie, Will Arnett, Kiefer Sutherland, Rainn Wilson, Stephen Colbert, Paul Rudd
Senaryo: Maya Forbes, Wallace Wolodarsky, Rob Letterman, Jonathan Aibel
Yapımcı: Lisa Stewart
Prodüksiyon Tasarımı: David James
Karakter Animasyonu: David Burgess
Görsel Efektler Süpervizörü: Ken Bielenberg
Kurgu: Joyce Arrastia, Eric Dapkewicz
Digital Süpervizör: Mahesh Ramasubramanian
Özgün Müzik: Henry Jackman

www.monstersvsaliens.com

Mayıs'ta "Kelebek" geliyor!

Yönetmenliğini Cihan Taşkın’ın yaptığı "Kelebek" adlı film, 1 Mayısta sinemaseverlerin karşısına çıkacak.
Alınan bilgiye göre, yönetmenliğini Cihan Taşkın’ın yaptığı, senaryonu Mahmut Bengi’nin yazdığı filmin müzikleri Ömer Faruk Tekbilek ve Brian Keane imzası taşıyor.
Filmde, Ghassan Massoud, Caner Cindoruk, Deniz Bolışık, Şahin Çelik, Münir Can, Tuncay Beyazıt, Gürol Güngör, Kadir Kırıcı, Serhat Yiğit, Ferda İşil, Volga Sorgu Tekinoğlu, Sümer Tilmaç, Ergun Doğmacı, Sonat Dursun, Meredith Orlow, İbrahim Halil Azak ve Lami Ateş rol aldı.
Filmde, Afganistan’da 1996 yılında yaşanan iç savaş etrafında gelişen olaylar anlatılıyor.

Booker Edebiyat Ödülü'nün adayları belli oldu

İngiltere'nin saygın uluslararası edebiyat ödülü The Man Booker'ın adayları açıklandı. İki senede bir verilen ve dünya çapında eserlerini İngilizce olarak kaleme alan veya eserlerinin İngilizce çevirileri olan yazarlara verilen ödül için bu yıl 12 ülkeden 14 yazar adayı belirlendi. Mayıs ayında açıklanacak ödülün adayları şunlar:
Peter Carey (Avustralya), Evan S. Connell (ABD), Mahasweta Devi (Hindistan), EL Doctorow (ABD) James Kelman (İngiltere), Mario Vargas Llosa (Peru), Arno�t Lustig (Çekoslovakya), Alice Munro (Kanada), VS Naipaul (Hindistan), Joyce Carol Oates (ABD), Antonio Tabucchi (İtalya), Ngugi Wa Thiong'O (Kenya), Dubravka Ugresic (Hırvatistan), Ludmila Ulitskaya (Rusya).

20 Mart 2009 Cuma

'Siyah' prenses 'beyaz' prense aşık olursa...

Pamukprensesi unutun! Artık "kömür prenses" için masal dünyası kapılarını aralıyor. Disney'in ilk siyahi prensesi Tiana, kendisi gibi siyahi olmayan, beyaz bir prense aşık olduğu için büyük bir haksızlıkla karşı karşıya...
ABD'nin ilk Afro Amerikan Başkanı Beyaz Saray'da iş başındayken Disney de Başkan'ına hizmet sunmakta gecikmiyor. Başkanı gibi siyahi bir prenses için kolları sıvayan film stüdyosu, Hollywood'u bu defa da Tiana isimli güzeller güzeli siyahi prensesiyle vurmayı hedefliyor.
Animasyon filmi için şimdiye kadar ilk defa siyahi bir karakter yaratan stüdyo, 'The Princess and the Fog' (Prenses ve Kurbağa) isimli çizgi filmiyle şimdiden birtakım tartışmaları alevlendirdi.
Disney, prensesini ve karakterlerin pek çoğunu siyahi ırktan yaratmış, ancak prens onların aksine beyaz. Bu durum birçok eleştirmenin filme tepki göstermesine neden oldu.
Eleştirmenler, masalın sonunun siyahi bir prens ve prensesin aşkıyla bitmesine şans tanınmadığını söyleyerek, kurbağanın beyaz bir prense dönüşmesine karşı olduklarını ifade etti.
İlk olarak 1937 yılında 'Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler' filmiyle bir çizgi prensesi beyazperdeye kazandıran Disney'in 2008'e kadar tasarladığı diğer prenseslerin rengi de beyazdı. Yine Disney'in karakterlerinden olan Pocahontas, melez kökenli Hintli bir prenses, Alaaddin'deki Jasmine ise Ortadoğulu görünümüyle dikkat çekmişti. Oysa hiç siyahi bir prenses çizgi sinemaya henüz hoş geldim dememişti.
Tiana'yla bunu kıran Disney, klasik bir kurbağa öpme hikayesinden yola çıktığı filminde, prensese kendi ırkından olan bir prensi uygun bulmamış, aksine yine 'beyaz'la yoluna devam etmiş. Bunu bir hayalkırıklığı olarak niteleyen eleştirmenler gibi şimdiden prensesin fanatiği olmuş sinemaseverler de aynı düşüncede.
'Siyahi aşkın yeterli olmadığı' düşüncesinde olan bir hayran, "Sanki siyahi bir adam hiç prenses olamazmış gibi bir imaj sergileniyor" şikayetinde bulunuyor.

19 Mart 2009 Perşembe

Benim canım, iyi, tatlı, çılgın, ihtiyar aslanım...

İtalyan kontes Adriana Ivancich’in, edebiyatın dev ismi Ernest Hemingway’e yazdığı mektuplar böyle başlıyor. Genç kontesin Hemingway’le yakınlığı biliniyordu. Ama ABD ile Küba, Hemingway’in Havana’daki evinde bulunan belgelerin tanzimine girişince ilk kez ortaya çıkan mektuplar sanılandan daha tutkulu bir ilişkiyi yansıtıyor.
Edebiyat tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Amerikalı yazar Ernest Hemingway’e dair bilinmeyenler ABD ve Küba’nın ortak yürüttüğü bir proje kapsamında su yüzüne çıkıyor. Yazarın Küba’daki evinin bodrum katında bulunan mektuplar, el yazmaları ve belgeler ünlü yazarın bilinmeyen yönlerini görme imkânı veriyor. Belgeler yıllardır yazarın tozlu bodrumunda bulunuyordu. Hemingway 1939 yılında Küba’ya taşınmış ve burada 21 yıl geçirmişti. Bugünse 50 bin turist, yazarın İhtiyar Adam ve Deniz romanını yazdığı evi ziyaret ediyor. Evin içine girmek yasak olsa da tüm kapılar ve pencereler açık bırakılmış, böylelikle misafirler evin içini rahatlıkla görebiliyor. Hemingway’in evinin duvarları Afrika’da safarideyken öldürdüğü hayvanların doldurulmuş kafaları ve boğa güreşi tabloları ile dolu. Evin bodrumunda ise binlerce kâğıt bulunuyor.

ABD ve Küba arasında köprü
Küba hükümeti uzun zamandır evi ve içindekileri korumaya çalışıyordu ancak belgeleri muhafaza etmek için gerekli maddi olanaklardan yoksundular. Pek sık görülemeyecek bir istisna ile Bush hükümeti Küba’yla, ticaret ambargosuna rağmen “kurtarma görevi” konusunda işbirliği yaptı. Küba Kültürel Mirası Koruma Konseyi, 2002 yılında New York merkezli Sosyal Bilim Araştırma Konseyi ile masaya oturmuş ve ortak çalışılacağına dair bir anlaşmaya imza atmıştı. Böylece Küba’nın başkenti Havana’ya yapılan geziler başladı. Hemingway Küba ile ABD arasında kültürel bir köprü olarak görüldü.
Projenin koordinatörlüğünü Kültürel Miras Konseyi’nden Gladys Rodriguez üstlendi. Rodriguez, “Burada politika önemli değil, iki tarafa da ait olan bir mirası korumaya uğraşıyoruz, böylelikle de birlikte çalışabiliyoruz” açıklamasını yapıyor. Projenin ilk aşaması tamamlanmış bile. 3197 sayfalık belgeler, yenilenip düzeltilerek dijital arşivlere kaldırılmış. Hemingway’in daha önce yazdığı ve yayımlanmamış bir eser keşfedilmedi ancak Çanlar Kimin Çalıyor’a yazdığı alternatif bir son, bulunan belgeler arasında yer alıyor. Ayrıca İhtiyar Adam ve Deniz’in Hollywood için 1958 yılında yazılmış senaryosunun son taslağı da belgeler arasında. Filmde Spencer Tracy rol almıştı. Müzenin yöneticisi Ada Rosa Alfonso “Hemingway bu versiyon dışında kitaplarının beyazperde uyarlamalarından nefret ederdi” diye konuşuyor. “İhtiyar Adam ve Deniz’in senaryo yazımında kendisi de aktif olarak yer aldığı için proje içine sinmişti. Filmin çekim sürecine de iştirak etti, hatta yapımcılarla oyuncuların evinde kalmasına izin verdi. Elimizde fotoğraflar da var” diyerek yazarın filmle ilgili çalışmalarına da ışık tutuyor.
Bulunan belgeler arasında ilgi çekenlerden biri de genç İtalyan kontes Adriana Ivancich’ten gelen mektuplar... “Benim çılgın, iyi, tatlı, ihtiyar aslanım” diye sesleniyor kontes Hemingway’e mektuplarında. İkili Avrupa’da tanışmış sonra da Adriana yazarı Küba’da ziyaret etmişti. Genç kadın Hemingway’in 1950 tarihli Irmaktan Öteye ve Ağaçların İçine adlı romanına ilham kaynağı olmuştu.
Genellikle çok yakın iki arkadaş olarak bilinen ikili hakkındaki fikirler yavaş yavaş değişmeye başladı. Ada Rosa Alfonso da artık bundan çok da emin olmayan kişiler arasında yer alıyor. Alfonso, “Hemingway’in Adriana’ya karşı tutkusu biliniyor” diye konuşuyor. “Çoğu araştırmacı ve onları tanıyanlar bunu platonik bir ilişki olarak tanımlıyorlar. Ama mektuplar dikkatli ve detaylı bir şekilde okunduğunda aralarındaki ilişkinin daha yakın ve tutkulu bir aşk olduğu anlaşılıyor.

Altın Post'un peşinde koşan 50 kahraman

Konusu çoğunlukla Anadolu’da geçen Argo Gemicilerinin Destanı’nı geçtiğimiz yıl yayımlayan Yapı Kredi Yayınları, bu kez de kitabın küçük boyunu okurla buluşturdu.
Argo Gemicilerin Destanı, Troya Savaşı’ndan yıllarca önce Argo adlı gemiyle efsanevi Altın Post’un peşinde Kolkhis’e (bugünkü Abhazya) gitmek üzere denize açılan Akhalı kahramanların heyecan verici hikâyesini anlatıyor. Bu yolculuk öyküsü nedense İlyada ve Odysseia destanlarının bir adım gerisinde kalmıştır hep. Oysa İ.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Apollonios aynı antik destan geleneğinin en önemli temsilcilerinden birisidir.
Aslen İskenderiyeli olan Apollonios’un bu destanı o kadar ilgi görür ve sevilir ki Rodoslular ozana fahri hemşerilik verir. O zamandan bu yana da, İskenderiyeli Apollonios, “Rodoslu Apollonios” olarak anılır ve tanınır. Kitabın başkahramanı İason’dur, ama aralarında Herakles, Orpheus, Kastor, Peleus gibi ünlü mitolojik şahsiyetler de vardır. Olympos tanrıları da her zamanki şaşırtıcı davranışlarıyla bu serüvendeki yerlerini alırlar.
Argo Gemicilerinin serüvenleri genelde Anadolu kıyılarında geçmesine karşın ülkemizde pek bilinmez. Rodoslu Apollonios’un Argonautika adıyla kaleme aldığı bu serüveni Bilgin Adalı, gençler için ilk kez bütün olarak, yalınlaştırarak ve şiirsel bir yapı içerisinde Türkçe'ye kazandırdı.

Avenue Q Müzikali

Sonradan Yaşamak, felsefe profesörü Önay Sözer’in yeni romanı: Geçmişte kaldığı sanılan bir dramının sonradan ama ilk kezmiş gibi yaşanmasına neden olan tuhaf olaylar silsilesi anlatılıyor.
Zefir, tanınmış bir ressamdır... Nazire, ona “canlı model”lik yapmaktadır... Peki, Nazire yaşamıyla da bir yazara konu olursa, yani bir romana “model”lik yaparsa ne olur?
Beyoğlu’nda nostaljik bir otelde bu üç kişi arasında başlayan garip olaylar sırasında yazar, romanı için taslak üstüne taslak karalayıp durur. Ressam ise kendisine poz veren Nazire’nin yerinde ona çok benzeyen gizemli bir hayalet görerek izini sürer. Bu hayalet, Nazire’nin çoktan sildiği geçmişinden gelmektedir. Unutulmak istenen bir aile dramı böylece canlanır.
Bu romanda okuyucuyu alışılmadık bir son beklemektedir.

Onay Sözer kimdir?
Önay Sözer Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk ve Edebiyat fakültelerinde tamamladı. 1992’den itibaren aynı üniversitede, daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde felsefe profesörlüğü yaptı. Alman, Fransız üniversitelerinde Hegel ve fenomenoloji üzerine dersler, son olarak 2008’de Köln Üniversitesi’nde Heidegger üzerine bir dizi konferans verdi.
Yazın yaşamına ikinci A Dergisi ile atılan Önay Sözer’in yayımlanan roman/anlatı kitapları: Öteki (1981, Yazko Roman Ödülü), Çıplak Gülüş (1986), Isis’in Düğümü (2004). Ayrıca Kadın ve Benzeri. Bir Kadın Ütopisi (1993) adlı bir deneme kitabı ve dergilerde edebiyat, sanat üzerine yazıları var.

2004'ün en iyi müzikali Türkiye'de

"Avenue Q Müzikali", Türkiye’de ilk kez ve Türkçe olarak Bostancı Gösteri Merkezi’nde 26 Mart Perşembe günü sergilenecek.
2004 Tony Ödülleri’nde "En İyi Müzikal" , "En İyi Müzik" ve "En İyi Metin" ödüllerini kazanan "Avenue Q Müzikali", Türkiye’de ilk kez ve Türkçe olarak Bostancı Gösteri Merkezi’nde 26 Mart Perşembe günü sergilenecek. Avenue Q, çok iyi eğitim almış fakat hayatın zorluklarına alışamayan ya da onlarla yeni karşılaşan bir grup şehirlinin yaşam mücadelesini mizahi bir dille anlatıyor.

Leyla Gencer korosu çocuklarını seçiyor

Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Birimi’nin bu sezon oluşturulacak çocuk korosu seçmeleri 4-5 Nisan tarihlerinde yapılacak. Seçimi kazanan küçükler bazı çocuk oyunlarında da sahne alabilecek
Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin (ADOB), 8-16 yaşlarındaki çocukların yer alacağı korosu için 4 ve 5 Nisan’da seçme yapılacak. Koroya seçilen küçükler, bazı çocuk oyunlarında sahne alma şansını da yakalayacak.
ADOB Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Birimi yöneticisi, koro sanatçısı İpek Böler, bu sezon oluşturulan birimin küçüklere yönelik temsillerinin büyük ilgi gördüğünü söyledi.
Birimdeki çocuk korosu için başvuruları aldıklarını ve yoğun bir talebin bulunduğunu aktaran Böler, koro için sınırlamalarının olmadığını, yetenekli her türlü çocuğu bu koroya kazandırmayı amaçladıklarını belirtti.
Müziğin çocuklara çok şeyler kazandırdığını anlatan Böler, çocukların okuldaki başarı çıtasının da bu koro çalışmaları sayesinde yükseldiğini ifade etti. Böler, "Müzikle uğraşmak, çocukların okuldaki başarısını artırırken öz güven de veriyor. İçine kapanık çocuklar bu çalışmalar sayesinde sosyalleşiyor. Her çocuğun müzikle uğraşması lazım" dedi.
-"VELİLER DE KORO OLUŞTURMAK İSTİYOR"-
Öğrencileri koro seçmeleri için kaydettirmek üzere Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Birimi’ne gelen velilerden ilginç talepler geldiğini de anlatan Böler, "Velilerimiz de koro oluşturmak istiyor. Çok istekliler, ama şu anda bizim böyle bir imkanımız yok" sözleriyle velilerin sanata olan ilgisini aktardı. Koro çalışmalarının hafta sonunda gerçekleştirileceğini belirten İpek Böler, müzik kulağı bulunan, ritm ve melodi belleği olan tüm çocukları koroya almayı düşündüklerini söyledi.
Bu koroda yer alacak çocukların iyi birer klasik müzik dinleyicisi ve opera seyircisi olacağına inandığını da dile getiren sanatçı, pedagoji eğitimi yaptığını ve daha önce de çocuklarla "Oksijen Korosu", "Yeşil Notalar" gibi çalışmalarda bir araya geldiklerini kaydetti.
Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Birimi’nin de çok yeni olduğunu ve şimdiden başarılı çalışmalara imza attığına işaret eden Böler, Leyla Gencer Sahnesi’nde "Çizmeli Kedi" ile "Çocuklar İçin Öylesine Bir Dinleti" adlı temsilleri gerçekleştirdiklerini ve bu gösterilerin büyük ilgi gördüğünü anlattı.
Kendisinin de Prof.Dr. Gürsel Dursun ile başkanı olduğu Profesyonel Ses Derneği tarafından birime bir piyanonun bağışlandığını belirten İpek Böler, sponsorların desteğinin de çocuk temsilleri açısından önem taşıdığını vurguladı. Böler, "Çocuğa yönelik her türlü ürün bize yardımcı olur. Sponsorların desteğiyle bu birimin daha da başarılı çalışmalara imza atacağına inanıyoruz" diye konuştu.
Çocuk korosu için başvurular, 28 Mart’a kadar OSTİM’deki Leyla Gencer Çocuk ve Gençlik Birimi’ne yapılabilecek.

18 Mart 2009 Çarşamba

Artemis Tapınağı yapıldığı topraklara geri mi dönüyor?

Avusturyalı arkeologun çizimi onaylanırsa Artemis Tapınağı, Efes’te yeniden yükselecek
"Mağrur Babil’in üstünde savaş arabaları için yol olan duvarını ve Alpheus’daki Zeus heykelini ve asma bahçeleri gördüm ve güneşin kolosusunu ve yüksek piramitlerin devasa işçiliğini ve Mausolos’un engin mezarını; ama Artemis’in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki, (İşte! Olimpus’un dışında, Güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı.)"
Dünyanın 7 harikasını derleyen Sidon’lu Antipader’in bu sözlerle tanımladığı, ancak bugün yerinde sadece iki mermer parçasının bulunduğu Artemis Tapınağı’nın, topraklarında yeniden yükselmesi için çalışma başlatıldı. Dünyanın 7 harikasından biri olarak adlandırılan ve bugün kalıntılarından bir kısmı Londra’daki British Museum’da sergilenen Artemis Tapınağı’nın, Efes’te 110 yıldır kazı çalışmalarını sürdüren Avusturya Kazı Evi arkeologları tarafından kendi ölçülerinde birebir çizimi yapıldı. Tapınağın orijinal yerinden 2 kilometre mesafedeki Kurudağ’da aslına uygun olarak yeniden inşa edilmesini öngören çalışmanın yürütücülüğünü, bu amaçla oluşturulan Artemis Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı üstlendi. Proje, önce Selçuk Belediyesine, buradan da İzmir Büyükşehir Belediyesine gönderildi.
İzmir 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulundan da uygunluk kararının çıkması durumunda proje, Kültür ve Turizm ile Maliye bakanlıklarının onayına sunulacak.
Selçuk Kaymakamı Aziz İnci, konuyla ilgili olarak, Artemis Tapınağı’nın, dünyanın 7 harikası arasında yer aldığını belirterek, şunları kaydetti: "Bu 7 harikadan sadece Mısır’daki piramitler var ayakta, diğerleri yok. Ya denizin, ya toprağın altında ya da kaybolmuş. Ama bizim eserimizin elimizde projesi var. Çünkü Avusturya’lı arkeologlar, 110 yıldır burada çalışıyorlar. Tapınağın bütün detaylarını biliyorlar. Bu bilgiler bir çizime, sonra bir projeye dönüştü. Artemis Tapınağı, bire bir kendi ölçülerinde ve Selçuk Efes toprakları üzerinde yeniden yükselecek. Sadece tapınağın kendisi değil, aynı zamanda bir site şeklinde yükselecek." Efes’te koruma kurulu kararları gereği yapılamayan kültür ve sanat etkinliklerinin, hayata geçmesi halinde bu sitede yapılacağını bildiren İnci, Artemis’in günün çok büyük bir kültür ve sanat merkezi olarak yükseleceğini kaydetti.
Projenin, 1000-1200 dekarlık bir arazide yapımının öngörüldüğünü, sadece kapalı mekanlar değil, rekreasyon alanlarının da bulunacağını ifade eden İnci, maliyetin, 100 milyon doların üzerinde olacağının hesaplandığını söyledi.
İnci, "çalışmalarda tarihe, arkeolojiye, bilimin verilerine uygun davranmak zorundasınız. Bütün girişimler, Avusturya Kazı Evi ve yerel otoritelerle görüşülerek yapılıyor. Bakanlıkların görüşü çok önemli. Biz projenin bir an önce hayata geçirilmesi için çalışan arkadaşlara destek veriyoruz" dedi.
Dönemin en büyük mermer taş yapısı olan ve Tanrıça Artemis’e ithaf edilen tapınak, Lidya Kralı Kroisos tarafından başlatıldı. 120 yıllık bir projenin eseri olan Artemis Tapınağı, M.Ö. 550 yıllarında tamamlandı.
Yapı, Yunan mimar Chersiphron tarafından tasarlandı, dönemin en büyük heykeltıraşları Pheidias, Polycleitus, Kresilas ve Phradmon tarafından bronz heykellerle süslendi. Pazaryeri ve aynı zamanda dini müessese olarak kullanılan Artemis Tapınağı, M.Ö. 356’da, adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus tarafından yakıldı, aynı büyüklükte ancak 3 metre yüksek olarak yeniden inşa edildi. Yapı, 262’de Gotlar tarafından yıkıldı, bir daha onarılmadı. British Museum adına 1869-1874’te J.T. Wood ve 1904-1905’te David G. Hogart’ın yaptığı kazılarda bulunan tapınak kalıntıları, İngiltere’ye götürüldü.

Yakın tarihin 'hatırat' sandığı açıldı

Timaş Yayınları yakın tarihin tozunu hafif silkecek ve ona ışık tutacak 'Hatırat Kitaplığı' dizisine başlıyor.
Tarihin soğuk yüzüne sıcak bir tebessüm bırakacak dizinin tanıtımı dün yayınevinin Kitap Kahve'sinde gerçekleştirildi. Timaş Yayınları Genel Müdürü Osman Okçu toplantıda, "Hatırat dizisini okurlarla buluşturduğumuz için mutluyuz. Ayda ortalama iki kitap çıkarmayı düşünüyoruz. Bizim için güzel olan şey, tüm ekonomik olumsuzluklara rağmen yayıncılıkla ilgili bir kriz yaşamamış olmamız. Okurlarımızın sıcak ilgisiyle birlikte ayda yaklaşık 15 kitap çıkarıyoruz." dedi. Son dönemlerde hatırata ve tarih yayıncılığına olan ilgiyi fark ettiklerini ve bir yayıncı sorumluluğuyla hatırat dizisi çıkarmayı düşündüklerini söyleyen Genel Yayın Yönetmeni Emine Eroğlu ise "Türkler hatırat yazmazlar, bizde hatıra geleneği yok, diye söylenir. Bu geleneğin oluşabilmesi için malzeme var, ama çok dağınık durumda. Biz, bunun peşine düştük. Pek çok eser tespit ettik. Edebi, siyasi ve savaş günlüklerinin yer aldığı bir külliyat oluşturmayı hedefliyoruz. Zor bir şeyin altına girdiğimizi biliyoruz." dedi. Timaş, 'Hatırat Kitaplığı' başlığı altında Türkiye'nin önemli isimleriyle sözlü tarih çalışmalarına da başlamış. Nehir söyleşi tarzında yayımlanacak kitaplar önümüzdeki günlerde okurla buluşacak. Yayınevi bu nehir söyleşiler sayesinde büyük bir görsel arşiv de oluşturmaya başlamış.

Hatırat Kitaplığı'nın danışmanlığını Prof. Dr. İsmail Kara, editörlüğünü ise Filiz Dığıroğlu ile Fülya İbanoğlu yapıyor. Dizinin ilk meyveleri bir eski zaman hanımefendisi olan Rumeysa Aredba'nın dilinden "Sultan Vahdeddin'in San Remo Günleri" ile Mehmet Serhan Tayşi'nin hatıralarını anlattığı "Ali Emîrî'nin İzinde". Dizi, nisan ayında General İhsan Aksoley'in I. Dünya Savaşı'nda bir Osmanlı subayı olarak Kuzey Afrika'da verdiği mücadele ve Milli Mücadele dönemini anlattığı Fizan'dan Anadolu'ya ile sürecek. Mayıs ayında ise Mevlânâ soyundan gelen Veled Çelebi İzbudak'ın tarikat-siyaset ağı içinde geçen hayatını anlattığı "Sırlanmış Zamanlar" ve Altan Deliorman'ın on iki portreden oluşan "Erken Düşen Yıldız" adlı kitabı yayımlanacak.

Gazilerle Niyaziler'in öyküsü

Yazar Şenol Onay hiciv romanı Horgeneral'in ardından Gazilerle Niyaziler ile bir kez daha okuruyla buluşuyor. Biri şöhretli futbolcu diğeri kurmay yüzbaşı olan ikiz kardeşlerin inanılmaz serüvenlerini anlatıyor. Onay, Türkiye'nin gündeminden hiç düşmeyen terör ve futbol konularanı mizahi bir dille ele alıyor.
Kitap yazarı Şenol Onay'ın deyimiyle "üç buçuk günde yaşananları, gerçekler karşısında üç buçuk atanlara anlatmaya çalışan kahkaha makinesi bu kitap, argo edebiyata önemli katkılar sağlarken, gazilerle şehitlerin destanını yazıyor ve terörün mezarını kazıyor."
Kitap, Güncel Yayıncılık tarafından okura sunuluyor.
KARA HARP OKULU'NDAN ANADOLU ÜNİVERSİTESİ'NE
Şenol Onay, 1965 Çorlu doğumlu olup, İstanbul’da başladığı ilkokulu Giresun’da bitirdikten sonra sırasıyla Kuleli Askeri Lisesi, Kara Harp Okulu Hukuk bölümüyle Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümlerinden mezun oldu.
Yüzbaşılığının üçüncü senesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri saflarından Türk Silahsız Kuvvetleri bünyesine geçerek dört yıl civarında profesyonel borsa yorumculuğu yapan aleminenserserimanyakvedallamayazarı, İMKB’nin tarihindeki en büyük düşüşü yaşadığı 2008 yılında, yerli yatırımcılara verginin kaldırıldığı 14 Kasım’dan bir gün öncesine kadar, borsa kazançlarından vergisini ödeyen belki tek Türk yatırımcıdır. Paramı borsadan, huzurumu yazmaktan kazanıyorum, diyen yazar, en büyük idealini 3K şeklinde (köpekle, kıyıda, kayıkla yaşamak) formülleştiriyor. Mesleğini soranlara, pezevenklik yapıyorum, demekten utanmayan; taparcasına sevdiği kuş beyinli oğlu, 15 Nisan 2005 doğumlu kanaryası Coni’ye her sene çiftleşmesi için güzel bir dişi bularak mesleğinin hakkını veren Şenol Onay, “En büyük risk, risk almamaktır; risk almak da hisse senedi almaktır, karekök almak değil,” diyerek, trendlere göre hareket edilmesi koşuluyla, zeki ve bilgili insanların Türkiye’de arkasını bir yerlere dayamadan başarılı olabilecekleri yegâne alan kabul ettiği borsayı herkese tavsiye ediyor. Spor manyağı yazar, bir gün arzuladığı diyete uygun yemeklerle beslenme imkanına kavuşursa, doping kullanmadan, kırklı yaşların ikinci diliminde bile mükemmel vücuda sahip olunabileceğini ispatlayacağına inanıyor.

Kuşlar Adası

Çocuk Edebiyatı'nın değerli kalemi Nuran Turan, Türkiye'nin 1995 yılında Resmi Gazete'de ilan ederek onayladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni, çocukların anlayabileceği dilde kaleme alarak hikaye haline getirdi.
8-12 yaş aralığında çocuklara yönelik hazırlanan Kuşlar Adası,11 öyküden oluştu. Her bir öykü belirli bir hak ve 42 maddeyi içine alarak yazıldı. Her öyküde verilen mesajlar birbirini destekleyici ve biri diğerine uygun.
Uluslararası Mavi Hilal İnsani Yardımlaşma ve Kalkınma Vakfı tarafından yürütülen proje "Hakkım da Var, Öykülerim de!" Avrupa Birliği'nin mali desteğiyle özellikle çocukların, kendi haklarının farkına varmalarını amaç edindi.
Üç temel çalışmayı kapsayan projede, çocuk hakları için fantastik öyküler, çocuk hakları için görsel işitsel program yapımı ve söz konusu kitap ve DVD'nin yayılmasını hedefliyor.
Haklar, sadece insanlar onların farkında oldukları, üzerinde durdukları ve savundukları sürece etkilidirler. Çocuklar, kendi hakları olduğunu ve bunların neler olduklarını bilme hakkına sahiptir. Daha iyi bir geleceğe giden en emin yol, çocuklara yatırım yapmak olduğuna inanan Nuran Turan, bu duyguyla çocuk haklarını bilen, konunun üzerinde duran ve haklarını savunan bir nesli desteklemek, haklar konusunda yararlı bilgiler edinmelerini sağlamak üzere, çocukların kuşların kanadına tutunarak Kuşlar Adası'na seyahat etmelerini ve öykülerle çocuk haklarını öğrenmelerini sağlıyor.
Nuran Turan, sayıları 60'ı bulan kitaplarında yer alan, Atatürk, Yunus Emre, Mevlana ve Nasrettin Hoca gibi unutulmaz kişileri çocuklarla buluşturup tanıştırdı. Düş Gezgini, Kır Öyküleri çocuk kitabı serilerinin yanı sıra, Çocuk Sevgidir, Aspendos'ta 23 Nisan, Neval Anne ve Uzaylı Çocuk Ulya gibi 200'den fazla öyküsüyle çocuk edebiyatının en yaratıcı, en üretken ve en sevilen yazarlarından.
ÇİKEDAD Derneği ile birlikte çocuk kütüphanesini kurdu. Çocuk Edebiyatı Araştırmaları Enstitüsü kurulması ve Üniversitelerde Çocuk Edebiyatı kürsüleri kurulabilmesi için girişimlerde bulunuyor.

Ayn Rand'ın tarihi oyunu Plato-In sahnesinde

'Hayatın Kaynağı' ve 'Atlas Silkindi' kitaplarının yazarı Ayn Rand'ın tarihi oyunu '16 Ocak Gecesi' Plato Film Okulu'nda sahnelenecek1905-1982 yılları arasında yaşamış olan ve Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok satan kitap olarak tarihe geçmiş ‘The Fountainhead’(Hayatın Kaynağı) ve ‘Atlas Shrugged’ (Atlas Silkindi) kitaplarının yazarı Ayn Rand’ın ‘16 Ocak Gecesi’ oyunu, Türkiye’de ilk kez Plato Film’in sahibi Sinan Çetin’in öncülüğünde genç bir kadro ile sahneleniyor. Oyunun ilk gösterimi 27 Mart 2009 tarihinde, 20.00’da Plato Film Okulu’nda yapılacak.
‘Geleceğin sinemacılarını ve tiyatrocularını yetiştiriyoruz’ felsefesi ile eğitim veren Sinan Çetin’in Plato Film Okulu’nda tamamı genç ve dinamik oyunculardan oluşan PLATO-IN tiyatro topluluğu tarafından sahnelenecek olan oyun, totaliter / insan karşıtı teori ve rejimlerin çöküşünü ve Amerikan dış politikasının özgürlükçü yapısını ele alıyor. 1934 yılında yazılan ‘16 Ocak Gecesi’ metni, oyunun tasarımcısı Haki Biçici tarafından günümüz koşullarına uyarlanmış, zamansız-mekansız bir atmosfer yaratılarak metnin anafikri global bir dile oturtulmuştur.

‘16 Ocak Gecesi’ üzerine
Ülkenin en büyük kibrit fabrikasının sahibi ‘Babamız’, 16 Ocak Gecesi, yaşadığı gökdelenin çatı katından düşmüş şekilde ölü bulunur. Bu bir intihar mıdır yoksa bir cinayet mi? Kibrit fabrikasının bodrumunda, sorgulayan ve sorgulananın belli olmadığı bir araştırma başlar ve ‘Babamız’n yakını olan herkes bu ölümü aydınlatmaya çalışır: Karısı, asistanı, güvenlik görevlisi, metresi… Aslında doğru ve yanlış yoktur, sadece yapılacaklar ve yapılmayacaklar vardır.
Sinan Çetin’in sahibi olduğu Plato Yayıncılık tarafından ülkemizde piyasaya çıkmış olan ve İzzeddin Çalışlar’ın çevirisini yaptığı Ayn Rand’ın 16 Ocak Gecesi oyunu Haki Biçici tarafından Plato Film Okulu sahnesine uyarlanıyor ve yönetiliyor.

Oyuncu kadrosunda İdil Arkut Malhan, Öykü Çelik, İsmail Kavrakoğlu, Ahmet Melih Yılmaz, Gökhan Tercanlı, Yeşim Sapmaz, Enis Boztepe, Raci Durak, Mertkan Arat, Yağmur Gören, Tolga Baş ve Nesrin Yılmaz’ın yer aldığı oyun, aynı zamanda Mehmet Selçuk Bilge’nin tasarlayacağı video-art çalışmalarla da desteklenecek şekilde sahneye konuluyor.
Plato Film Okulu’nun 80 kişilik sahnesinde haziran ayına kadar her hafta cuma günleri oynanacak ve biletleri Biletix’te satışa sunulacak oyunun son çalışmaları hızla devam ediyor.

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü, Süreyya Berfe'nin

Şair Ceyhun Atuf Kansu anısına düzenlenen şiir ödülünün bu yılki sahibi Süreyya Berfe oldu.
Adnan Binyazar, Müslim Çelik, Refik Durbaş, Şükrü Erbaş ile Kansu ailesinin temsilcilerinden oluşan seçici kurul, Berfe'yi geçen yıl yayımlanan 'Çıkrık' adlı kitabıyla ödüle değer gördü. Berfe, ödülünü 26 Mart'ta Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde törenle alacak. 1960 Kuşağı şairleri arasında yer alan Berfe, 'Şiir Çalışmaları' adlı eseriyle Cemal Süreya Ödülü'nü, 'Nabiga' ile 2002 Behçet Necatigil Ödülü'nü, 'Seni Seviyorum' isimli kitabıyla da 2002 Orhon Murat Arıburnu Ödülü'nü kazanmıştı. Süreyya Berfe'nin ilk şiiri ise 1962'de Yön dergisinde yayımlanmıştı.

'İslâmofobi'ye karşı ilk Türk filmi

Afgan çocuklara yardım etmek için gönüllü çalışan üç arkadaşın hikâyesinin anlatıldığı 'Kelebek', 11 Eylül saldırıları sonrası Batı'da hızla artan 'İslâmofobi'yi (İslâm korkusu) ele alıyor. Yapımcı ve senarist Mahmut Bengi, senaryonun büyük ölçüde gerçek olaylara dayandığını söylüyor.
11 Eylül saldırılarından sonra Batı'da giderek artan İslâmofobi (İslâm korkusu), bu kez de bir Türk filmine konu oldu. 1 Mayıs'ta Türkiye ile birlikte Ortadoğu'da ve büyük ihtimalle- Avrupa'da aynı anda gösterime girecek olan 'Kelebek', İslâmofobi'yi merkeze alıyor. Filmin en ünlü ismi ise son yıllarda oynadığı rollerle Türk izleyicisinin yakından tanıdığı Suriyeli oyuncu Hasan Mesut (Ghassan Massoud). Cennetin Krallığı ve Kurtlar Vadisi-Irak'taki rolleriyle beğeni toplayan Mesut, filmde çağdaş bir Mevlevi dedesini canlandırıyor. Rol seçimindeki hassasiyetiyle bilinen ünlü oyuncu, 'Kelebek'in İslam'ın güzelliklerini anlattığını ve İslamofobinin önüne geçebileceğini düşünüyor.
Sümer Tilmaç'ın da rol aldığı filmin ekibi ise oldukça genç. Kamera arkasında, daha önce çeşitli dizilerde görev alan Cihan Taşkın var. İlk kez bir film yapmanın heyecanını gizlemeyen Taşkın ortaya çıkan yapıma güveniyor: "Bence Kelebek, alıştığımız yerli film standartlarının üstünde bir iş oldu. Hikâye, Türkiye'den yola çıkıyor, ama dünyanın her tarafında ilgiyle izlenebilecek bir film yaptığımızı düşünüyorum." Filmin oyuncu kadrosu da yönetmeni gibi genç isimlerden oluşuyor: Caner Cindoruk, Deniz Bolışık, Volga Sorgu ve Serhat Yiğit... Başrolde oynayan Caner Cindoruk, 1980 doğumlu Adanalı bir tiyatrocu.
Geçtiğimiz yıl çekimlerine başlanan film, Şanlıurfa, İstanbul, Afganistan gibi birkaç farklı mekânda gerçekleştirilmiş. İsmi ise 'kelebek etkisi' kavramından geliyor. İlk defa Edward N. Lorenz'in kullandığı bu ifade, aslında bir matematik terimi. 'Amazon ormanlarında bir kelebek kanat çırpsa, Avrupa'da fırtınaya sebep olur.' cümlesiyle özetlenen ifade, hayatta birbirinden bağımsız gibi görünen olayların nasıl çarpıcı sonuçlar doğuracağını anlatıyor. Filmin hikâyesine gelince: İstanbullu üç arkadaş, Afganistan halkına yardım amacıyla Türk Yardım Merkezi'nde gönüllü olarak çalışmak için gider. Doktor ve mühendis olan arkadaşlarıyla beraber öğretmen Yusuf da Afgan çocuklara eğitim vermek için gönüllü olur. Genç bir öğretmenin yurdundan kalkıp Afganistan'a gitmesi, dünyada birçok şeyi etkileyecek kadar önemli bir olaya dönüşebilir mi? El-Kaide'nin elinden bir çocuğu bile kurtarmak belki de tüm dünyayı değiştirecektir. Filmin sürprizlere açık senaryosu hakkında sır vermek istemeyen senarist ve yapımcı Mahmut Bengi, herkesin dünyaya karşı sorumlu olduğunu söylüyor. Bengi, "Filmde anlatılan hikâyenin yüzde altmışı gerçeğe dayanıyor. Afganistan'da yaşananlar dünyanın aynı durumdaki diğer coğrafyasıyla benzer. Oradaki bir olay tüm dünyayı etkileyebiliyor." diyor. Bengi; Müslüman, Yahudi, Katolik ve farklı görüşlerden insanları bir araya getiren film ekibinin 'medeniyetler çatışması'na karşı duran filmin ruhuna uygun olduğunu söylüyor.
Senaryosuyla dikkat çeken filmin görüntü yönetmeni, New York Film Akademisi (NFA) öğretim görevlilerinden Demian Barba. Müzikleri ise Amerika'daki Brian Keane Müzik Stüdyoları'nda hazırlanıyor. Filmin halen devam eden kurgusu ise Üç Maymun'un kurgusuyla ödül alan Bora Gökşingöl'e emanet.

17 Mart 2009 Salı

Enki Bilal İstanbul’da

Çizgi roman aleminin en ünlü isimlerinden Fransız sanatçı Enki Bilal 28 Mart - 2 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nun konuğu oluyor.
Yönetmenliğiyle de tanınan Bilal’in orijinal eserleri ve imzalı sayılı serigraf ve litograf baskılarından saat tasarımlarına birçok de eserine yer verilecek. Enki Bilal 28 Mart günü 14.00’de sergi salonunda bir söyleşiye katılacak.

Erdal Öz Edebiyat Ödülü, İhsan Oktay Anar'ın

Can Yayınları kurucusu yazar Erdal Öz'ün anısını yaşatmak amacıyla ailesi ve yayınevi tarafından verilen Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne bu yıl, yazar İhsan Oktay Anar layık görüldü.Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Jale Parla, Nüket Esen, Semih Gümüş, Enis Batur ve Can Yayınları temsilcisinden oluşan seçici kurul, "edebiyatımıza kazandırdığı birbirinden önemli romanları, bu romanlarda ortaya koyduğu özgün üslubu" gerekçesiyle ödülü Anar'a verdi. İhsan Oktay Anar'a 15 bin TL para ödülü ve Handan Börüteçene'nin yaptığı heykelcik, Erdal Öz'ün doğum günü olan 26 Mart'ta Pera Müzesi'nde törenle verilecek. Erdal Öz Edebiyat Ödülü'nde her yıl, seçici kurul başkanı, ödülü kazanan sanatçıyı açıkladıktan sonra görevini sıradaki üyeye devrediyor. 2010 yılında, Seçici Kurul'un yeni üyesi, yazar Feride Çiçekoğlu olacak. Seçici kurul başkanlığını ise şair Cevat Çapan üstlenecek. Her yıl, 'yaşayan ve son üç yıl içinde yeni bir yapıtı yayınlanmış bir yazara' verilen ödülün geçtiğimiz yılki sahibi şair Gülten Akın'dı.

'Mutluyum ve susuyorum'
Erdal Öz gibi değerli bir edebiyatçı adına düzenlenen bir ödülü almaktan çok büyük mutluluk duyduğunu söyleyen İhsan Oktay Anar, "Sağolsunlar jüri üyeleri beni bu ödüle layık görmüşler. Onlara teşekkür ediyorum. Türk edebiyatında çok çok iyi insanlar var. Bu yüzden ödülün bana verilmesini bir şans olarak görüyorum. Çok sevindim, çok mutluyum. Mutlu bir insan ne yapar? Mutlu bir insan susar. Ben mutsuz insanların konuştuğunu düşünüyorum ve susuyorum." dedi.

16 Mart 2009 Pazartesi

Ahmet Mithat'ın Berlin'de Üç Gün'ü

“... bu kitap bir yadigâr-ı seyahat olduğundan kendi müşahedât ve ihtisasâtımdan başka şeyleri içermesini gönlüm caiz görmemektedir.”

Yalnızca gördüklerini ve hissettiklerini yazdığını söyleyen Ahmet Mithat, acaba Berlin’de neler görmüş, neler düşünmüş, neleri özellikle göz önünde tutmuştur? Önceden düşünmediklerimizi, tasarlamadıklarımızı kolay kolay görebilir miyiz?
Berlin’de Üç Gün Ahmet Mithat’ın bin sayfayı aşkın Avrupa seyahatnamesinin Berlin’i anlatan bölümünü ilk kez Latin harfleriyle okuyucuya sunarken, “Doğulu” bir aydının, “Batı”yı nasıl gördüğünü, nasıl algıladığını, dahası bugün de aynı sorun ve soruları içeren “Batı” kurgumuzu gözler önüne seriyor.
Notos Gezi Kitaplığı • Çeviren ve Sadeleştiren Zeynep Oktay • 126 s. • Şubat 2009 • 10 TL

Devrimci süper kahraman Süpermen’e karşı

Venezuela’da yaşayan Angel Parra ve kızı Joyce Parra, Süpermen ve Batman gibi “emperyalist” Amerikan süper kahramanlarına karşı, ülke tarihindeki önemli kişilerin oyuncaklarını üretmeye hazırlanıyor
Angel ve Joyce Parra, ülkenin bağımsızlık sembolleri olan devrimci önderler Simon Bolivar, Francisco de Miranda ile General Antonio Jose de Sucre gibi isimlerin de yer aldığı oyuncak projelerine, “Venezuela’nın Kahramanları” adını verdiler. Joyce Parra (26), “Amacımız zengin olmak değil, aileleri oyuncaklar alamayan çocuklara bunları edinme imkânı sağlamak” diye konuştu.
Ressam Angel Parra (58), kızıyla birlikte Çin’e gidip bir oyuncak üreticisiyle Francisco de Miranda oyuncağının örnek bir modeli için anlaşma yaptı. Joyce Parra, ürettikleri Miranda oyuncağını Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’e de gösterme şansı buldu. “Süper Kahraman Miranda”yı gören Chavez, “Bu Süpermen’e, Batman’e, Robin’e, zihinlerimizi zehirleyen ve bizi çocukluk dönemimizden bu yana emperyalizme hayran bırakan her şeye karşı bir savaş” diye konuştu. Chavez’den 20 farklı süper kahraman için mali destek bekleyen Parra ve kızının tasarladığı oyuncakların, yoksul çocuklara dağıtılacağı da belirtildi.

UYGARLIĞI DEĞİŞTİREN 100 KEDİ

Tek bir kedinin uygarlığı değiştirmeye gücünün yetmeyeceğini düşünüyorsanız, koca bir canlı türünü tek başına yok eden Tibbles’ı duymamışsınız demektir. Ya da Pakistan ile ABD arasında diplomatik bir tartışmayı tetikleyen Ahmedabad adlı kedi yavrusunu. Ya da bir tutam tüyüyle bir katilin yakalanmasını sağlayan Kartopu adlı Kanada kedisini.
Bunlar, “uygarlığı değiştiren 100 kedi”den yalnızca üçü. Elinizdeki kitap, bilim, tarih ve sanata ve daha birçok alana katkıda bulunan kedilere selam duruyor. Büyük edebiyat yapıtlarına esin kaynağı olanlardan tutun da, polise telefon ederek sahibinin hayatını kurtaranlara kadar, kedilerin zekâsını ve cesaretini gözler önüne seren birçok örnek var bu kitapta.
Bütün bu kedicikler tarihi az çok değiştirdiler. Bunu umursamamaları, hatta yaptıklarının farkında bile olmamaları, çok daha basit bir işi becerince yaygara koparan insanlara örnek olmalı.
Çeviren : Ayşen Anadol
Yazar : Sam Stall

15 Mart 2009 Pazar

Altın Bamya ödülleri belli oldu.

7. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali kapsamında, Türk sinemasındaki cinsiyetçiliğe dikkati çekmek amacıyla düzenlenen ''Altın Bamya'' ödülleri belli oldu.
Garajİstanbul'daki törende Altın Bamya jüri heyeti adına konuşan sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan, Türk sinemasında kadınlara yönelik yanlış yaklaşımların, cinsiyetçi bakışın yeniden üretilip temsil edilmesine eleştiri, karşı duruş, bir söz söyleme isteğiyle bu ödülleri dağıtmayı uygun gördüklerini söyledi.
Jürinin değerlendirmesi sonucu ''Erkek Karakter Ödülü''ne ''Recep İvedik 2'' filmindeki ''Recep'' karakteri, ''Kadın Karakter Ödülü''ne de ''Üç Maymun'' filmindeki ''Hacer'' karakteri uygun görüldü.
''Issız Adam'' ve ''Üç Maymun'' filmleri ''Altın Bamya Senaryo Ödülü''ne, ''Issız Adam'' filmi ise ''Film Ödülü''ne değer bulundu.
Bu 4 kategorinin dışında ''1. Jüri Özel Tek Taşlı Bamya Ödülleri''ni, ''Çılgın Dershane Kampta'' ve ''Süper Ajan K9'' filmleri paylaşırken ''1. Jüri Özel - Homofobi - Üç Buçuk Bamya Ödülü'' ise ''Recep İvedik 2'' filminin oldu.

Sofya’da iki Türk filmine ödül

Geleneksel film festivali ‘Sofya Film Fest’te Özkan Alper’in, ‘Sonbahar’ı ‘En İyi Film’, Hüseyin Karabey'in ‘Benim Marlon ve Brandom’u ‘En İyi Balkan Filmi' seçildi
Bulgaristan’da her yıl geleneksel olarak düzenlenen, ülkenin en önemli uluslararası film etkinliği olarak kabul edilen "Sofya Film Fest" festivalinde iki Türk yönetmen ödül aldı.
Bu yıl 13’üncüsü düzenlenen festivalde Özkan Alper, Türk-Alman ortak yapımı "Sonbahar" filmiyle "En İyi Yönetmen", Hüseyin Karabey de "Benim Marlon ve Brandom" filmiyle "En İyi Balkan Filmi" ödülünü kazandı.
Macar yönetmen Yanoş Sas başkanlığındaki uluslararası jüri, festivale katılan "En İyi Film" ödülünü ise yönetmen Doror Zahavi’nin İsrail-Almanya ortak yapımı "Babama" filmine verdi.
Alper’in "Sonbahar" filmi jüri tarafından "Hayattan ölüme doğru giden duygusal ve etkileyici bir sinema yolculuğu" olarak nitelendirildi. Alper, sertifika ile birlikte bin Avro para ödülü aldı.
Özkan Alper, festival programı kapsamında düzenlenen basın toplantısında, genç bir yönetmen olarak amacının "sadece film değil, sinema yapmak" olduğunu söyledi. Kendisinin de ait olduğu genç yönetmenlerin filmlerini izleyenlerle canlı bir diyalog içinde olmaya çalıştığını ifade eden Alper "İlk sanatsal filmim olan ’Sonbahar’ın ulusal ve çeşitli uluslararası festivallerde ödüller alması benim için büyük bir çalışma motivasyonu yaratıyor. Şu sıralarda birkaç ay içinde hazır olacak yeni bir film projesi üzerinde çalışıyorum" diye konuştu.
Festivalin "Balkan" yarışmasına katılan yedi film arasından birinci seçilen, Hüseyin Karabey’in Türkiye-Hollanda-İngiltere ortak yapımı "Benim Marlon ve Brandom" filmi de Bulgar sinema eleştirmenlerinin belirlediği "No Man’s Land" adlı "En İyi Balkan Filmi" ödülünü aldı. Bulgar eleştirmenleri, daha önce Saraybosna ve Traybeka festivallerinde ödül alan filmin yönetmeni Hüseyin Karabey’i "en iyi genç Türk yeteneklerinden biri" olarak nitelendirdi.
"13. Sofya Film Fest" programında Yesim Ustaoğlu’nun "Pandora’nın Kutusu", Semih Kaplanoğlu’nun "Süt", Derviş Zaim’in "Nokta" ve Nuri Bilge Ceylan’ın "Üç Maymun" filmleri de gösterildi. Bu filmler de jüri ve seyircilerin büyük beğenisini kazandı. Festival programı kapsamında 50’si dokümanter ve 112’si kısa metrajlı olmak üzere tüm dünyadan toplam 262 film gösterildi. Festivale, aralarında ünlü yapımcı, eleştirmen ve oyuncunun yer aldığı toplam 228 yabancı misafir katıldı.

Devlet Tiyatroları 27 Mart'ta ücretsiz

Devlet Tiyatroları (DT), 47. Dünya Tiyatro Günü nedeniyle 27 Mart Cuma günü 31 oyunu ücretsiz olarak sahneleyecek.
Devlet Tiyatroları (DT), 27 Marttaki temsiller için seyirciler, ücretsiz biletlerini Devlet Tiyatroları gişeleri ya da ilgili müdürlüklerden temin edebilecek.
Yapıtlar, Devlet Tiyatrolarının 12 bölgedeki 25 sahnesinde ve sürekli turne sahneleri olan Gaziantep ve Malatya ile turne gerçekleştirilecek Muğla'da sahnelenecek. Bu kapsamda, 27 Martta ücretsiz sahnelenecek oyunlar şöyle:
Ankara Devlet Tiyatrosu: Büyük Tiyatro'da ''Genç Osman'', Küçük Tiyatro'da ''Bir Yaz Masalı'' ile ''Köşebaşı'', Şinasi Sahnesi'nde ''Keloğlan Keleşoğlan'' ile ''Suçlu Yürekler'', Akün Sahnesi'nde ''Fosforlu Cevriye'', Altındağ Tiyatrosu'nda ''Eşik'', Stüdyo Sahne'de ''Bir Delinin Hatıra Defteri'', Oda Tiyatrosu'nda ''Kontrbas'', Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi'nde ''Küçük Bir Mucize'' ile Galilei'nin Yaşamı''.
İstanbul Devlet Tiyatrosu: Şişli Cevahir Sahnesi'nde ''Ful Yaprakları'', Şişli Cevahir Genç Kuşak Sahnesi'nde ''Değiştirilmiş Çocuk'', Harbiye Kenter Tiyatrosu'nda ''Kral Dairesi'', Beykoz Feridun Karakaya Sahnesi'nde ''Ne Dersin Azizim?''.
İzmir Devlet Tiyatrosu: Konak Sahnesi'nde ''Teyzesi'', Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi'nde ''Misafir'', Narlıdere Kültür Merkezi Sahnesi'nde ''Simavnalı Şeyh Bedrettin'', Muğla turnesinde ''Delil Yetersizliği''.
Bursa Devlet Tiyatrosu: AVP Sahnesi'nde ''Deli Bayramı'', Oda Tiyatrosu'nda ''Adviye''.
Adana Devlet Tiyatrosu: Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi Sahnesi'nde 11. Devlet Tiyatroları-Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali kapsamında festival oyunu.
Trabzon Devlet Tiyatrosu: Atapark Haluk Ongan Sahnesi'nde ''Rumuz Goncagül''.
Diyarbakır Devlet Tiyatrosu: Orhan Asena Sahnesi'nde ''Sahnemizden Geçen Şarkılar''.
Antalya Devlet Tiyatrosu: Haşim İşcan Kültür Merkezi'nde ''Benim Doktor Oğlum''.
Erzurum Devlet Tiyatrosu: DT Sahnesi'nde ''İki Efendinin Uşağı''.
Konya Devlet Tiyatrosu: DT Sahnesi'nde ''Resimli Osmanlı Tarihi''.
Sivas Devlet Tiyatrosu: Atatürk Kültür Merkezi Sahnesi'nde ''Kokona Yatıyor/Geveze Berber''.Van Devlet Tiyatrosu: Kültür Merkezi Sahnesi'nde ''Gayrı Resmi Hürrem'',
Gaziantep Devlet Tiyatrosu: Onat Kutlar Sahnesi'nde ''Kırmızı Başlıklı Kız''.
Malatya Devlet Tiyatrosu: ''Kış Gelmeden''.

Las Palmas film festivalinde Utanç'a ödül

İspanya'nın güneybatısındaki Kanarya Adaları'nda bu yıl 10. düzenlenen Las Palmas Uluslararası Film Festivalinde " adlı kısa metrajlı filmi, juri özel ödülüne layık görüldü.
Jüri tarafından yapılan açıklamada, "Utanç"ın juri özel ödülü almasının gerekçesi olarak, "Namusu koruma bahanesiyle yapılan sosyal baskının kadını intihara zorlamasını anlatan film, gerek sinema dili, gerekse anlatımda özlü olmasından dolayı beğeni almıştır" denildi.
Festivalin "en iyi film" ödülünü, Amerikalı yönetmen Sean Baker'in "Prince of the Broadway" adlı filmi kazandı.
Clicky Web Analytics