5 Mayıs 2009 Salı

Star Trek Yapım Notları


EĞİTİM SÜRECİ: AKTÖRLER İÇİN STARFLEET AKADEMİ

Oyuncu kadrosu kurulduktan sonra aktörlerin hepsi, Starfleet Akademi’deki karakterlerin girdiği eğitime benzer bir eğitime alındılar. Filmin aksiyon sahneleri için yoğun bir eğitim gerekiyordu. Kendilerini bekleyen aksiyon sahneleri arasında bar kavgası sahnesinden tutun da, uzay gemilerinden galaktik paraşütlerle atlama sahnelerine kadar her türlüsü vardı.

J.J. Abrams’ın bu film için vizyonu, yeni izleyici kuşaklarını çekmek olduğu için böyle aksiyon sahneleri hayati önem taşıyordu. Abrams’ın öncelikli amacı, yeni “Star Trek”e daha önce hiç görülmemiş düzeyde bol enerji yüklemek; daha fazla aksiyon, macera ve gösterişli sahneye vurgu yapmaktı.

Filmin uzak gezegenlerde ve düşman gemilerinde geçen heyecan verici sahnelerine aktörleri hazırlama görevini dublör koordinatörü Joey Box üstlendi. Oyunculara fiziksel eğitim veren Box, eğitim sürecinde yaşananları şu sözlerle açıklıyor:

“Filmin oyuncu kadrosunun atletik yapılı genç aktörlerle dolu olması benim için büyük keyif oldu. Herşeyi hızlı öğreniyorlardı. İstediğim koreografi onlara çok doğal geldi. Kendilerinden istenen herşeye heyecanla sarıldılar. Böyle olmasında üstlendikleri karakterlere duydukları sevgilerinin büyük payı vardı.”

Joey Box’un karşısına çıkan zorluklardan birisi, orijinal televizyon dizisinde var olan 60’lı yıllara özgü aksiyon unsurunu 23. yüzyılın gerçekçilik bazlı aksiyon boyutuna dönüştürmek; aksiyonu karakterler ile bütünleştirmek oldu. Bu konuda neler yaptığını şöyle açıklıyor:

“J.J bu filmin büyük bir aksiyon filmi olmasını istedi. Aynı zamanda bu karakterlerin yaptığı herşeyin, onların kimliklerini ve birbirleriyle ilişkisini belirlemesini istiyordu ki, buna aksiyon boyutu da dahildi. Örneğin Spock karakterinin Vulcan etkisi altında çok akışkan bir dövüş stili vardır. Asla yumruklarını veya duygularını kullanmaz. Buna karşılık Kirk karakteri gerçek bir sokak dövüşçüsüdür. Kavga sırasında ne gerekiyorsa onu yapan ve azimle devam eden zeki bir dövüşçüdür.”

Box sözlerine şöyle devam ediyor: “Dizinin hayranlarının gönlünü kazanmak için hiçbir detayı atlamadık. Romulanların Romulan gibi; Klingonların Klingon gibi dövüşmesi konusunda büyük mesafe aldık. En küçük nüanslarda bile orijinal diziye sadık kalmaya özen gösterdik.”

IŞIKLAR, KAMERA, KOZMOS

“Star Trek”in en ilginç temalarından birisi, insanoğlunun en imkansız gibi gözüken problemlerle bile uğraşırken bile pratik zekasını, tutkusunu, yaratıcılığını ve iyimserliğini nasıl ortaya koyduğunu göstermesiydi. Şaşırtıcı olan ise, dünyamızdan binlerce ışık yılı uzakta olan gezegenlerle ilgili sahnelerin tamamen Güney Kaliforniya’da çekilmesiydi. Stüdyo ortamına öncelik verilmeden gerçek mekanlarda çalışma yapıldı. Bu yaklaşım, tüm ekiplerin Makine Odası’na dönüştürülen eski bir bira fabrikasında veya ıssız buz gezegenine dönüştürülen beyzbol stadının park alanında çalışması anlamına geliyordu.

Bugüne kadar yaptığı tüm filmleri hayalgücünü işleterek yaptığını söyleyen J.J. Abrams, “Star Trek”in çekimlerinde uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor:

“Filmdeki her sahneyi fiziksel ve duygusal açıdan olabildiğince gerçek ve mümkün kılmak istedim. Filmin tamamını yeşil ekran sistemine veya bilgisayar efektlerine dayandırmak gibi bir yaklaşımım olmadı. Herşeyi mümkün olduğu kadar inşa etmek istedim. Bu da her detayın konuşulduğu tartışmalarla dolu bir süreç gerektirdi. 23. yüzyıldaki arabaların neye benzeyeceğinden tutun da, bir uzay gemisinin başka bir uzay gemisine nasıl ateş açacağına kadar her detayı konuştuk.”

Geminin kaptanı olan Abrams, teknik ekiplerini güvendiği isimlerden oluşturdu. Bunlar arasında, “MI:3”te beraber çalıştığı görüntü yönetmeni Dan Mindel; “MI:3” ve “Alias”ta çalıştığı kurgu editörleri Maryann Brandon ve Mary Jo Markey; yine “MI:3” ve “Alias”tan tanıdığı prodüksiyon tasarımcısı Scott Chambliss gibi isimler başı çekiyordu. Ekibe yeni katılan isim ise, daha önce “I Am Legend”, “Miami Vice” ve “Mr. & Mrs. Smith”te çalışmış olan kostüm tasarımcısı Michael Kaplan oldu.

Abrams ile daha önce “MI:3”te çalışan ve bu filmde yeniden işbirliği yapan başka bir isim de, Industrial Light & Music adlı efekt şirketinden Roger Guyett’ti. Son yılların en büyük macera filmlerinde görsel efekt süpervizörü olarak görev yapan Roger Guyett’in çalıştığı yapımlar arasında “Pirates of the Caribbean” serisi, “Star Wars: Episode III” ve çeşitli “Harry Potter” filmleri yer alıyordu.

Geniş kapsamlı tartışmalardan sonra “Star Trek”in çekimlerinin anamorfik geniş ekran şeklinde yapılması kararı alındı. Görüntü yönetmeni Dan Mindel’in bu konudaki yorumu şöyle:

“Hepimizin isteği bu filmin uzayın kendisi kadar dev boyutlu olmasıydı. Geniş ekran sayesinde ‘Star Trek’te daha önce hiç görülmeyen geniş boyutlu sinemasal tada ulaştık. Filmlerin tam anlamıyla bir illüzyon yaratması gerektiğine daima inanmışımdır. Yaptığımız işte büyülü birşeyler vardır. Yüksek teknolojiye dayalı bir uzay filmi yapmak için efektleri çok organik tuttuk ve analog görüntüleme tekniğini kullandık. Uyguladığımız temel yaklaşım, izleyicinin kamera gibi olması; dolayısıyla kameranın asla sabit durmadan sürekli hareket etmesiydi. Böylece sürekli macera duygusunu sağladık. İzleyici bu filmi seyrederken kendisini evinden binlerce ışık yılı uzaktaki Atılgan’da gibi hissedecek.”

KÖPRÜ’YE (KAPTAN KÖŞKÜNE) HOŞGELDİNİZ

Tüm zamanların en ikonik film setlerinden birisini nasıl güncellersiniz? Atılgan uzay gemisinin; özellikle de geminin sinir sistemi merkezi olan Kaptan Köşkü’nün tasarımının nasıl yapılacağını düşünmeye başlayan prodüksiyon ekiplerinin sorduğu temel soru bu oldu. Sadece bir turbo asansörle ulaşılabilen Kaptan Köşkünde bir iletişim istasyonu, bir bilim merkezi, bir dümenci istasyonu ve bir de navigasyon istasyonu vardı. Bunların hepsi, modern öykü anlatımının en tanınan parçalarından birisinin; kaptan koltuğunun çevresinde yer alıyordu.

Sıra Atılgan uzay gemisinin yenilenmesine geldiğinde Abrams ve tasarım ekibi, bundan sonrasında çok ince bir çizgide yürümek zorunda olacaklarının farkındaydı. Bir yandan kendi özgür hayal güçlerini harekete geçirirken bir yandan da izleyicinin daha önce ‘Star Trek’ dizisinde ve filmlerinde zaten görmüş olduğu Starfleet geleceğinin mantığını yansıtmaları gerekiyordu.

Abrams bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle açıklıyor: “Dizideki zaman çizelgesine sadık kalarak yürürken aynı zamanda kendi bakış açımızı da ortaya koymalı; bugünün izleyicisinin ilgisini çekecek futuristik öğelere de yer vermeliydik. Örneğin ‘Star Trek’ dizisindeki komünikatör denilen cep telefonuna benzer iletişim araçları bundan 40 yıl öncesinde gerçekten futuristik öğelerdi. Bugün artık hepimiz o cihaza benzeyen incecik cep telefonlarını kullanıyoruz. Bu yüzden temel yaklaşımımız, özellikle Atılgan gemisinin kaptan köşkü olmak üzere ‘Star Trek’teki tanıdık unsurları alıp onları geleceğe doğru taşımak şeklinde oldu. Dolayısıyla 23. yüzyılın tasarımlarının nasıl olabileceğini bugünden düşünerek ortaya daha güzel ve inanılmaz tasarımlar çıkartmamız gerekiyordu.”

Abrams ile ortak çalışma yaparak başlangıç noktalarını belirleyen prodüksiyon tasarımcısı Scott Chambliss, bundan sonrasında illüstratörler, maket yapımcıları ve tasarımcılarla çalışma sürecine geçti. Bu aşamada neler yaptığını şu sözlerle açıklıyor:

“Bu insanların hepsi, bu estetik maceraya kendi inanılmaz yeteneğini ve bakış açısını getirdi. Kaptan Köşkü’ndeki tanıdık elementler üzerinde kafa yorup daha ileri teknoloji uygulamak keyifli bir süreç oldu. Teknoloji sayesinde kaptan köşkünün genel görünümüne yepyeni katmanlar ve derinlik ekledik. Kaptan köşkünde daha önce hiç yapılmamış şeyleri yapma fırsatı bulduk. Bu filmde göreceğiniz kaptan köşkü, eski kaptan köşkünün birebir rekreasyonu şeklinde değildir. Yepyenidir ama aynı zamanda önceden tanıdığımız bazı özellikleri de korunmuştur. İzleyicinin orayı gördüğünde, ‘İşte Atılgan’ın kaptan köşkündeyim’ duygusuna kapılacağına inanıyorum.”

Görsel efekt süpervizörü Roger Guyett’in ana odak noktası ise, kaptan köşkünün panoramik penceresi oldu. Bu pencerenin “Star Trek” serisinin önemli konseptlerinden birisi olduğunu ifade eden Roger Guyett, hayata geçirdiği yaklaşım için şu bilgiyi veriyor:

“Orijinal dizide panoramik pencere, açılıp kapanabilen dev televizyon ekranı gibiydi. Farklı yapmak istediğimiz şeylerden birisi, bunu gerçek bir pencere gibi yapmak oldu. Araba veya uçak penceresi gibi gerçek olmalı; bu insanların içinde bulunduğu dış çevre ile sürekli bağlantı sağlamalıydı. Başka bir deyişle, dışarıdaki evrene bir link gibi olmalıydı.”

NARADA: KARANLIKLAR GEMİSİ

Atılgan’ın geleceğe yönelik güzelliği ve stilize yapısının karşısında karanlık ve tehditkar Romulan gemisi Narada’dan daha keskin bir kontrast olamazdı. Bu gemi daha önceki filmlerde hiç olmadığı için “Star Trek”in tasarım ekiplerine sıfırdan yaratma fırsatı getirdi.

Roger Chambliss’in Narada ile ilgili yorumu şöyle: “Narada’ya sıfırdan başlama şansımız vardı. Başka bir şansımız da, bu gemiyi yaratırken Romulan kültürünü gerçek anlamda vurgulama fırsatıydı. Çok eski yıllarda Vulcanlar ile ilişkili olan Romulanlar, zaman içerisinde duygularını serbest bırakmış; bu da onları farklı bir toplum haline getirmiştir. Şiddet yanlısı ve hafifmeşrep yapıda dönek bir toplumdur. Onların gemisinin bu yapıya uygun, yaşayan ve soluk alan bir organizma şeklinde olmasını istedim.”

Narada’nın iskelete benzeyen iç mekanlarını yaratırken İspanyol mimar Gaudi’den etkilenen Chambliss, “Gaudi’nin mimarlık anlayışı, binaların içini gösterecek şekilde dizayn edilmesidir. Bu fikirden yola çıkarak kabloları ve boruları ortada bırakan bir dizayn geliştirdik. Böylece açıkta kalan kablolar ve borular, geminin kirişleri ve sinir sistemi gibi oldular. Bu tasarımın, izleyiciyi karanlık ve esrarengiz dünyaya doğru sürükleyeceğine inanıyorum.”

Paramount Stüdyolarında kurulan setlerde tasarım ekiplerini bekleyen görevler arasında Narada, Atılgan ve Kelvin gemilerinin yanısıra tasarlanması gereken başka küçük gemiler de vardı. Bunlar arasında Starfleet Uzay Mekiğinin yeniden düşünülüp tasarlanması, Spock’un kısaca “Denizanası” olarak bilinen gemisinin yapımı başı çekiyordu. Bunların hepsi şekil ve hareket açısından birbirine benzemeyecek şekilde yaratıldı.

DELTA VEGA’DA BUZLAR GEZEGENİ

“Star Trek” filmlerinin getirdiği en büyük keyiflerden birisi, yepyeni gezegenleri keşfetme; daha önce hiç görülmemiş canlı türlerini görme şansı getirmesidir. Filmin akışı içerisinde yıldızları keşfetme heyecanını ön plana alan Abrams, önceliği realist gezegen ortamlar yaratmaya verdi. Bunlar arasında en önemlileri, kayalık Vulcan gezegeni ile çok uzaklardaki buz gezegeni Delta Vega’ydı.

Prodüksiyon ekiplerini bekleyen en büyük soru işareti, kemikleri donduran buz gezegeni Delta Vega’nın nasıl yaratılacağı konusuydu. Chambliss ile Abrams ilk etapta bu gezegenle ilgili çekimleri İzlanda’da yapmayı planladılar ama Chambliss sonradan fikir değiştirerdi ve bol güneşli Güney Kaliforniya’nın ıssız ortamlarında çekim yapma fikrini ortaya attı.

Buzlar gezegeni Delta Vega ile ilgili çekimler, Güney Kaliforniya’daki Dodger Stadyumunun otopark alanında gerçekleştirildi. Burası tüm gezegeni yaratacak kadar geniş, ufkun tam manzarasını görmemize izin verecek kadar yüksek bir yerdeydi. Park alanının tamamı, çevreye zarar vermeden toprakta çözünebilen geri dönüşümlü kağıtlarla hazırlanan “karlar” ile kaplandı. Daha sonra özel efektler süpervizörü Burt Dalton’un liderliğindeki sanat departmanı devreye girdi. Akıllıca görüntüleme, görsel efektler ve tasarım unsurları sayesinde buz gezegeni Delta Vega yaratılmış oldu.

MAKİNE ODASINA DÖNÜŞTÜRÜLEN BİRA FABRİKASI

Atılgan gemisinin içerisinde çok sevilen ama az görülen mekanlardan birisi de Makine Odası’dır. Geminin baş mühendisi sürekli oradadır ve dışarıdan gelen saldırılar ne boyutta olursa olsun geminin düzgün işlemesini sağlamakla görevlidir.

Prodüksiyon ekipleri burada geçen sahneleri çekmek için yine beklenmedik bir mekanda çalıştılar. Burası, Kaliforniya’nın Van Nuys kesiminde bulunan Budweiser Bira Fabrikası’ydı. Tesisler içerisinde yer alan ve bira üretiminde kullanılan dev tanklar ve paslanmaz çelikten tüpler, çalışır durumdaki bir uzay gemisi için mükemmel simülasyon fırsatı getiriyordu.

Roger Chambliss bu mekanın özelliklerini şöyle anlatıyor: “Kelvin’in makine odasıyla ilgili çekimleri, Long Beach’te 30’lu yıllarda inşa edilmiş bir elektrik santralinde yapmıştık. Atılgan’ın makine odası için Kelvin’e kontrast oluşturacak görkemli bir yer arıyorduk. Mekan menejerimiz Becky Brake bize Budweiser bira fabrikasıyla ilgili fotoğrafları getirdiğinde paslanmaz çelikten dev tankların mükemmel olacağını düşündük. Mekanın boyutları tam aradığımız gibi olduğu için çekimi orada yaptık.”

KIRMIZI TİŞÖRTLER VE UZAY KIYAFETLERİ

Atılgan Uzay Gemisi’ndeki üniformalar kadar kolay tanınmak, film ve televizyon tarihinde çok az kostüme nasip olmuştur. Bu gemideki mürettebat üniformalarının en belirgin özelliği ince kesimli siyah pantolonları, renk kodlu kırmızı tişörtleri ve bumerang şeklindeki ünlü Starfleet logolarıdır.

“Star Trek”in kostüm tasarımcısı Michael Kaplan’ı bekleyen misyon, oldukça büyük ve zorluydu. Bir yandan binlerce kostüm yaratırken bir yandan da J.J. Abrams’ın “stil ve işlevsellikle dolu pırıl pırıl aydınlık bir gelecek” şeklindeki vizyonunu yansıtan güncellemeler yapması gerekiyordu.

Geçtiğimiz yıllarda Ridley Scott imzalı distopik fantezi filmi “Blade Runner”da yaptığı kostüm tasarım çalışmasıyla İngiliz Film ve Televizyon Akademisi ödülü alan Michael Kaplan, yakın dönemde Francis Lawrence’ın “dünyadaki son adam” fantezisi “I Am Legend”ın kostümlerini hazırlamıştı. Çalıştığı filmler arasında ayrıca “Mr. & Mrs. Smith”, “Fight Club” ve “Miami Vice” gibi önemli filmler vardı.

Ancak Kaplan’ın en önemli özelliği, Abrams’tan teklif aldığında Star Trek filmlerinin hiçbirisini görmemiş olmasıydı. Sadece televizyon dizisinin birkaç bölümünü görmüştü. Abrams ile iki saatlik bir toplantı yapan Michael Kaplan, o toplantıyla ilgili izlenimlerini şöyle aktarıyor:

“Galaktik dünyalar ve uzay üniformaları üzerine sohbet ettik. J.J.’nin heyecanı, enerjisi ve birikimi adeta yüzünden okunuyordu. Aklındaki ‘Star Trek’ projesini bana detaylarıyla anlatarak katılmam için ikna etti. Star Trek konusundaki eksikliğimi o da görüyordu ama filme yepyeni tasarım boyutları getirmek istediği için benim eksikliğimi bir artı olarak değerlendirdi. Eski filmleri bilmediğim için daha özgür tasarım yapabileceğimi düşünüyordu. Onun bakış açısı hoşuma gidince tedirginliğimden eser kalmadı.”

Görevi kabul eden Kaplan hiç zaman kaybetmeden hemen harekete geçti. Çünkü prodüksiyon tarihi hızla yaklaşıyordu. Ünlü “Star Trek Ansiklopedisi”ni araştırmaya başlayarak Starfleet üniformalarının ve Trek evreninin her bölümünde tekrarlanan motiflerin zaman içindeki gelişimi üzerine odaklandı. Konu hakkında yeterince bilgi sahibi olduktan sonra hayalgücünü serbest bıraktı.

Ünlü tasarımcı uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor: “Atılgan üniformalarında ulaşmak istediğimiz belirli bir bütünlük vardı. Çok bilinen ‘Star Trek’ görünümünü bir köşeye atmak istemiyorduk. Üniformaları sadeleştirmek suretiyle güncelledik ve orijinal televizyon dizisinin gösterildiği yıllarda mevcut olmayan bazı giysi üretim teknolojilerini kullandık. Örneğin üniformaların her birisinde belirli bir mesafeden göremeyeceğiniz kadar küçük Starfleet logoları vardı. Bunların daha iyi görünmesini sağlayacak dokular ekleme yoluna gittik. Kırmızı renk üzerine baskı yapmak hayli zorlu bir süreç oldu. Mürekkep renklerinde doğru karışımı tutturmamız gerekiyordu ama uğraştığımıza değdi.”

YÜKSEK HIZLARDA SEYRETMEK: STAR TREK’İN GÖRSEL BOYUTLARI

Son yıllarda “Star Trek” serisinde izlenen ışık hızındaki görsel efekt gelişiminin benzerini az sayıda film serisi gösterebildi. “Star Trek”in orijinal televizyon dizisindeki sahneler, genellikle karton setler, göz kırpan ışıklar ve dar bütçeyle gerçekleştirilmişti. Sonra “2001”, “Star Wars”, “Alien” ve konusu uzayın derinliklerinde geçen diğer filmlerin getirdiği teknoloji rüzgarına “Star Trek” serisi de katıldı. Sinema salonlarında gösterilen ilk “Star Trek” filmlerinde çok hızlı gelişen teknolojik ortam sözkonusuydu. Televizyon seyircisinin asla hayal bile edemeyeceği futuristik teknoloji kullanılmıştı.

J.J. Abrams’ın “Star Trek”inde teknolojik gelişim düzeyi, Industrial Light & Magic (ILM) adlı görsel efekt şirketinin devreye girmesiyle birlikte daha üst seviyelere tırmandı.Uzay gemileri, gezegenler, patlamalar ve galaksilerin coğrafyası gibi konularda çıta yükseltildi. Böylece görsellik açısından bugüne kadar çekilmiş en görkemli “Star Trek” filmi hayata geçirilmiş oldu.

Görsel efektler süpervizörü Roger Guyett yönetiminde çalışan ILM ekipleri, daha önce Abrams ile başrolünü Tom Cruise’un oynadığı “Mission: Impossible 3” filminde işbirliği yapmıştı. O filmin konusu bugünkü dünyada geçtiği için görsel efektler de dünyamıza özgüydü. “Star Trek”te ise Guyett’i birbirinden zorlu kozmolojik efekt çalışması bekliyordu.

Sıra filmin non-stop uzay savaşlarına, yaratık takip sahnelerine ve gezegenlerle ilgili doğal felaket sahnelerine geldiğinde Abrams’ın Guyett’e verdiği tek direktif vardı: Gerçekçilik…

Abrams bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle özetliyor: “Atılgan uzay gemisiyle yapılan yolculuklara fiziksel gerçekçilik getirmek istedim. Görkemli olmasını elbette arzu ediyordum ama filmdeki efektlerin hiçbir zaman gemideki karakterlerden daha önemli gözükmesini hiç istemedim. Görsel efektleri, filmin estetik ve öykü anlatım boyutlarıyla bağlantılı şekilde kullanabilecek tek ismin Roger Guyett olduğundan emindim. Bu nedenle onunla birlikte çalışmak istedim.”

Abrams sözlerine şöyle devam ediyor: “ILM’den çok önemli bir talebim oldu. ‘Star Trek’ serisinin tarihçesini korumak amacıyla bugüne kadar çekilmiş tüm ‘Star Trek’ filmlerindeki en iyi efekt sahnelerini bir araya getiren bir film hazırlamalarını istedim. Hazırlanan efekt filmini hep beraber izlerken şunu fark ettik: Bugün sahip olduğumuz teknolojiyle o filmlerdeki efektlerden çok daha iyisini başarabilirdik. ‘Star Trek’ serisinin layık olduğu en yüksel düzeydeki görsel heyecanı getirdiğimiz takdirde seriyi onore edeceğimizi düşündüm. ILM’ciler de hazırladıkları uzak gezegen, başka dünyalardan gelmiş yaratık ve kozmik görüntü efektleri ile benim en çılgın rüyalarımın bile ötesine geçmeyi bildiler.”

Guyett çalışmasını yaparken elinde mevcut olan efekt birikimini sonuna kadar kullandı. Bu arada en son teknolojik gelişimleri filme yansıtmayı hedefledi. Bunlar arasında “Transformers” için geliştirdiği minyatür ve perspektif kullanımıyla oluşturulan eski usul optik efektlerle uygulanan simulasyon teknikleri de vardı. Sıra Atılgan’ın efektlerine geldiğinde Guyett’in öncelikli konsepti, bu uzay gemisini izleyicinin duygularına hitap edecek şekilde sunmak oldu.

Guyett bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle özetliyor: “Kubrick’in ‘2001’ filminde ışıklar aracılığıyla duygu yaratması üzerinde uzun süredir düşünüyordum. Kubrick’in filmlerinde çok fazla karanlık ve bilinmeyen vardır. ’2001’i yaparken son derece doğal ışıklandırma yaklaşımı kullanmıştı. Görüntü yönetmenimiz Dan Mindel’in rehberliği altında kullandığımız şablon, Kubrick’in yaklaşımı oldu. Bugüne kadar çekilmiş ‘Star Trek’ filmlerinin birçoğunun ışıklandırmasında stilize yaklaşım vardır. Biz daha gerçekçi bir ışıklandırma yaklaşımı yakalamaya karar verdik. Örneğin Apollo misyonlarından alınmış fotoğraf anıları gibi… Abrams görüntülerin bu yönde alınmasını istiyordu. Buradaki ana fikrimiz, Atılgan’ı uzayda uçarken görünce böyle birşeyin yakın gelecekte gerçekten olacağına inanmaktı.”

J.J. Abrams’ın güvendiği ekipler, Atılgan gemisi için tasarlanan görkemli evrenle yakından ilgilenirken yönetmen tüm bu görsel efektlerin sadece ve sadece karakterleri daha gerçek ve ilginç kılmak adına yapıldığını söylüyor.

Abrams’ın “Star Trek”le ilgili son sözleri şöyle: “Gemilerin hepsi mükemmeldir ama en önemli konunun özel efektler olmadığını düşünüyorum. O gemilerin güvertesindeki insanlar daha önemlidir. Bu filmdeki aksiyon ve macera boyutları yürekleri hızla çarptıracak boyuttadır. Ancak şunu da unutmayalım: Atılgan’daki karakterleri sevdiğiniz için aksiyon ve macera boyutunu seversiniz. O ekibin içinde yer almayı, uzay gemisinde onlarla beraber olmayı istersiniz. Büyüleyici maceralar yaşamak için onlarla beraber galaksiler boyunca yolculuk yapmak istersiniz. Prodüksiyonun her aşamasında öncelikli misyonumuz karakter boyutu oldu.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Clicky Web Analytics