Elizabeth Goudge ‘un “The Little White Horse”u J.K. Rowling’in Harry Potter serisini yazmadan önce okuduğu kilit kitaplar arasında anılır. “Hikayenin uzağa, yeni bir yere gönderilen ve orada büyünün gücünü ve karanlık güçlerin ta kendisini tanıyan bir yetimle ilgili olması hiç şaşırtıcı değil. İki hikaye oldukça paralellik içeriyor, tabii ana kahramanın bu sefer bir kız olması dışında.” diyor yapımcı Meredith Garlick. Diğer bir yapımcı Monica Penders da “erkeklerin yapabildiği ne varsa, kızlar daha da iyisini yapabilir” diyerek hikayede ana kahramanın kız olmasını sağlayan sebeplerden birni öne sürüyor. Kendi çocukluk yıllarında hikayeyi okumuş olan yapımcı Garlick “hikayeyi harfi harfine hatırlıyorum, o kadar sevmiştim ki, Maria’nın bizzat kendim olduğuna inanırdım. Romanı yüzlerce kez okumuşluğum vardır ve yıllar sonra projenin konusu açıldığında aklımıza bu hikaye geldi ve bu noktaya ulaştık. Kitabı okuyan herkes,buna biz de dahiliz, anında bu büyüye kaplıyor.” Garlick’e gore ödüllü Macar yönetmen Gabor Csupo’yu seçmelerinde etken olan şey de bir sihir gibi gelişmiş. “Hikayenin kendisinde detaylarla bezeli bir derinlik zaten varolduğu için, bunu görsel anlamda da yansıtabilecek biriyle çalışmak istedik.
Gabor’ın ilk uzun metraj filmi Bridge to Terabithia ve animasyon geçmişi hakkında kulak dolgunluğumuz vardır. Bu yüzden, filme zengin ve ilginç bir perspektif katacağını biliyorduk.
Yönetmen Csupo da şöyle ekliyor; “Senaryoyu okudum ve o anda hem kızlar hem de erkekler tarafından eşit seviyede sevilebilecek bir görsel dünya yaratılabileceğini hissettim. Modern dünya izleyicisine hitap eden mesajlarla yüklü ve bu denli iyi yazılmış bir senaryo okumak zihnim yenilememe yardımcı oldu”
Ortak senarist Lucy Shuttleworth’a göre senaryo; “Gizemi ve şaşırtıcılığı yüksek olan bir hikaye ve eminim ki çocuklar kitaptaki kayıp, gurur, kibir ve umut gibi mitik tınılı temalara iy tepkiler verecekler.
Senaryoyu beraber yazdığımız Graham Alborough ve ben, modern çocuğun dikkatini çekecek bir hikaye yazmak istedik. Aksiyon oranı yüksek ve aynı zamanda derinlemesine karakterlere sahip bir öykü olmasını istedik. İzleyiciyi filmin onuna dek sürükleyecek ve büyüleyecek, sihirli bir dünya yaratmak istedik.”
“Kitaptaki ruhu korumak bizim için önemli bir noktaydı” diyor yapımcı Penders, “fakat yine de beyazperdeye uyarlayabilmek için bir takım değişiklikler yapmamız gerektiğini de biliyorduk”. “Bana kalırsa filmin ağırlık noktası duygusal yolculuk; Maria’nın kahramanımsı bağlılığı da böylece Ayışığı’ndaki gizemleri çözmesine yardımcı oluyor. Etrafında bu gizemi hissetmeye ve garip bir takım karakterlerle tanışmaya başlayınca, farkediyor ki tek başına bile bu yapbozun parçalarını birleştirebilecek güce sahip.
Yönetmen ve filmin yapımcıları için yapbozun ta kendisi ise Maria’yı oynayacak kişiyi bulmak olmuş ve dünya çapında bir araştırmaya girişmişler. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda’da sürdürülen bu çalışmadan hayli yorulan ekip, denemelere gelenlerin tepkilerinden ve genç oyuncuların beklediği yüksek standartlardan da yorulmuşlar. Sonunda İngiltere’deki bir oyuncu seçimi esnasında Maria’yı bulmuşlar. “Altın Pusula’da başrol oyanayacak kızın bir yerden seçildiğini söylediler, ben de kim olduğunu ve resmini görüp göremeyeceğimizi sordum. Gördüğümüz anda da o olacağını düşündük ve senaryoyu verdik.” diyor yönetmen.
Penders da ekliyor “odaya girdiği anda Dakota’nın Maria olabileceğini anlamıştık. Duruşunda bir şey saklıydı, kendini hem sıkıyordu hem de oldukça güvenliydi. Kamerada harika görünüyordu ve duyguyu istediğimiz gibi yansıtıyordu. Hepimiz Maria’yı oynayabileceğini düşündük ve evet Maria’mız bu dedik.” “Geriye kalan onu ikna etmekti” diyor Csupo.
Dakota da bu anları şöyle dile getiriyor. “Rol için çok heyecanlıydım ve Ay Prensesini duyduğum anda oyuncu seçmelerine katılmak istediğime karar vermiştim. Csupo ile çalışmak gerçekten çok iyiydi. Herşeyi bir çocuğun hayal edebileceği şekliyle hayal edebiliyor ve bu da benim işimi çok kolaylaştırdı.”
Csupo da “Başrolde onun olmasından dolayı şükran duyuyorum. Dakota kamera karşısında albenisi olan bir çocuk, aynı zamanda oldukça zeki ve karakter için de çok iyi önerilerde bulunabiliyor.” Diye ekliyor.
Maria’nın onaylanmasıyla diğer karakterler de tam cuk oturdu. Ioan Gruffudd ve Natascha McElhonesırasıyla Sir Benjamin Merryweather ve Loveday De Noir için seçildi. Garlick’e gore. “Kitapta Sir Benjamin çok daha yaşlı fakat ikisini de daha genç göstermek daha doğru oldu, böylece ailelere hitap edebildik. Hikayelerine kattığımız romantik içerikle aralarında bir çekim olduğunu gösterebilmek için de bu hali daha iyi oldu.”
Sir Benjamin’I oynayan Gruffudd, “Daha karanlık bir karakteri oynamak için çok iyi bir fırsatı. Daha önce hiç “kötüyü” ve huysuz birini oynamamıştım, bu yüzden de rol bana çok cazip geldi.” diyor. Yönetmen Csupo ile çalışma fırsatı da onu sevindiren şeyler arasında. “Animasyon geçmişine dayanan çok zengin bir tecrübesi var ve ekranda görmek istediğinin ne olduğu konusunda çok net. “
Coeur De Noir karakterine oyuncu aranırken, Csupo 15 yıldır beraber iş yaptığı Tim Curry ile çalışma fırsatı yakaladı. Yönetmenin animasyon filmlerinde (The Wild Thornberrys ve The Rugrats Movie ) dublaj yapmış olan Curry için şöyle diyor “Mükemmel bir karakter ve biliyorduk ki Noir’in karanlık yönünün altını çizebilecek ve buna derinlik katabilecek bir oyuncu” “Tim’in bakışlarında dahi öyle bir etki var ki, sesi bile titremenize yetiyor”. Tim de rolüyle ilgili olarak şöyle diyor; “Gabor ile yıllardır çalışırız ve her seferinde çok eğlenmişizdir. İnanılmaz bir görsel dünyası var, onunla tekrar bir araya gelmekten mutluluk duydum”.
Bayan Heliotrope biraz kritik bir roldü çünkü otoriter yanıyla beraber hafif komik bir yanı da olmalıydı.
Bu da sıradışı bir oyunculuk gerektiriyordu. Juliet Stevenson ile bu rol için anlaşmak bir rüyanın gerçek olması gibiydi diyor Csupo; “Tam anlamıyla mükemmel. Bayan Heliotrophe’u yuvasını kolaçan eden dişi bir kuş edasıyla oynadı. İnanılmaz yetenekli ve sahnelere muhteşem bir komedi unsure kattı.”
Stevenson ekliyor, “Bu kitabı çok iyi bilirim ve çocukken okuduğunuzda size çok şey katar, bu yüzden benim için de bir anlamı var. Sadeliğini çok seviyorum ve bir klasikte bulunacak tüm özelliklere sahip olduğunu düşünüyorum, iyiler, kötüler, ormanlar, unicornlar ve sihir. Oynadığım karakteri de seviyorum, onunla eğlenebilirim diye düşünüyorum”.
Bu, birbirinden garip ve mükemmel karakterlerle dolu bir hikaye;
Marmaduke Scarlet ve Sir Benjamin’in sadık hizmetçisi Digweed gibi… Bu karakterleri oynayacak oyuncuları ararken yönetmen Csupo, oyuncu ajansına “Bize olabilecek en enteresan oyuncularınızı verin” dediğini de itiraf ediyor. O sırada hangi oyuncunun hangi rol için iyi olacağından emin değildik fakat Webber ve Andy Linden’I gördüğümüzde Digweed ve Marmaduke için biçilmiş kaftan olduklarını hemen anladık.
Oyuncu seçmelerini hallettikten sonra geriye filmin iki önemli yıldızını daha bulmak kalıyordu; Ayışığı Malikanesi ve Coeur De Noir’in kalesi. Yapımcı Penders, “İngiltere’de çok yer gezdik ve seçebileceğimiz çok fazla malikane vardı. Fakat bakınmaya devam ettikçe, Macaristan’daki tarihi havanın tam da aradığımız hissi yarattığına karar verdik, bir çok harap bina ile karşılaştık. Bir tanesi 150yıl önce hurda haline gelmiş olan yerdi ve Coeur De Noir kalesi olmak için çok uygundu.” “Macaristan bizim aradığımız tasarımsal havayı tamamıyla sunuyordu. “
Kostümcü Beatrix Aruna Pasztor ve makyaj/saç için de Lynda Armstrong da ekibe katıldı. Yapımcılar bu ikilinin yaratıcılığının çılgınlığa kaçmasından endişeleniyorlardı. Csupo da ekibe “bana sağlayabileceğiniz en fantastik kostümleri sağlayın” demişti. Pasztor 19yy. havasını yansıtan mükemmel kıyafetler yarattı. “İlhamım o zamanın silüeti üzerine günümüz modern elementlerini eklemek oldu”.
Lynda Armstrong, “Dakota ile kostüm provalarında tanıştık. Maria’nın renk paletini gördüğümde onun saçını kızıl yapmak istediğime karar verdim.”
Görüntü yönetmeni David Eggby de katılıyor buna, “Bu film görsel anlamda mükemmel bir fırsat sundu.
19.yy’ı baz alması şahane bir döneme denk geliyor. Mekanlar, kostümler, tüm tasarım hepimize mükemmel kareler yaratmamız için fırsat sundu.”
Tarihi dayanaklar ve lanetler
Maria babasının mezarından ayrıldığı andan itibaren Bayan Heliotrope tarafından alınıp, Albay George Herbert Merryweather’in vasiyetini duyması için götürülüyor. Avukatın Maria’ya büyük, tozlu ve deri o kitabı - “Ayışığı Vadisi’nin Eski Günlükleri”- vermesiyle Maria’nın büyülü dünyaya olan yolculuğu başlıyor. Bu kitap Maria’nın başka bir dünyaya açılan kapısı oluyor.
Dakota “Maria aslında çok üzgün bir halde, babası henüz ölmüş ve Maria amcası Sir Benjamin ile yaşamak zorunda kalmış. Sahip olduğu tek şey, onu Ay Prensesine yönlendiren Ayışığı Kasabası ve laneti.”
Viktoryan dönemin Londra’sının temel alınması da filmle ilintili fakat sadece bununla yetinilmemiş. “19yy’dan tipik bir görüntü sunmakla kalmadık çünkü izleyiciyi bambaşka bir dünyaya sokmak istedik. Bölgenin o geleneksel, tarihi görüntüsünden farklı bir şey yaratmak istedim, daha ilginç ve karmaşık.”
“Londra’da geçen kısımlar için Budapeşte Opera Binası’nın arka kısmını kullandık ve burada Viktoryan dönem Londra havasını yakalayabildik. Maria’nın Londra’daki dünyasının Ayışığı’na göre çok daha normal bir görünüme sahip olduğunu vurgulamak istedik. Dönemin yaptırımlarıını kostümde kullanmaktan çekindik. “
Pastzor; “1800′lerin Londrası oldukça ilginç. Kadınların o dönem giydiklerini kullanmak istemedik. İçlik etekleri neden dışarıdan giyilmesin diye düşündüm. Böylelikle bir kafes havası yarattık çünkü bence Maria, bu mükemmel yolculuğa başlamadan önce hapsedilmiş bir kız aslında.”
Yazar Lucy Shuttleworth , “Dilin de Viktoryan bir yanı var ve bu modern izleyiciyi dışarıda bırakıyor. Halbuki Maria zamansız ve ilham verici bir baş kahraman.”
Natascha McElhone, (Ay Prensesi’ni ilk oynayan kişi) “Kitap Maria’ya lanetin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. İlk Ay Prensesi ona inciler sunduğunda, erkekler bencil tavırlarını sergileyerek bunun için kavga etmeye başlıyorlar. Doğayla uyum içinde olamadıkları aşikar olduğundan, saf bir kalp vadiye gelip onları kurtarana değin burayı lanetliyor.
Garlick, “Hikaye biraz karmaşık. Ay İncileri ve etrafındaki gizemi çözmek için seyirciye bir çok farklı material sunuluyor. İnciler tüm gücü elinde tutuyor ve onlar olmadan Maria laneti kıramayacak. Geçmişe açılan pencere aslında onun geleceği oluyor. “
Hikayenin altında yatan bu gizemi korumak için görsel efektler ve ışıklanırma da önemli bir rol oynuyor. Düğün sahnesinin çekimlerinde Macaristan’ın nefes kesici binaları dahi yetersiz kalıyor ve kostümler ve dekor bunu zenginleştirmek için kullanılıyor.
YÖNETMEN GÖRÜŞÜ
Filmin bitmiş hali ile ilgili oldukça mutluyum. Asıl fikrimiz, klasik bir döneme biraz modern biraz da fantastik bir hava katmaktı ve bunu kesinlikle başardık. Prodüksiyon, kostümler, görüntü ve müzik senaryodaki büyüye daha da zenginlik kazandırdı. Macaristan’daki mekanlar da “başka bir dünya” havasını fantastik öğelerle verebildi.
Oyuncularımız tam anlamıyla harika. Dakota yeni yetişen bir yıldız adayı, çok yetenekli, maceracı ve gözünü kırpmadan davranabilen bir oyuncu. Maria karakterine sevimli ve çok yönlü bir yan kattı ve inanıyorum ki bir oyuncu olarak geleceği çok açık. Natascha da ormanda bir deli görüntüsüne çok iyi büründü ve asıl Ay Prensesi havasını da verebildi. Ian da rolünde çok iyiydi ve Benjamin karakterinin öfke ve ümitsizliğini çok iyi yansıttı.
AY PRENSESİ bir sihir masalı, macera, fantazi ve romantizmi de içinde barındırıyor. Klasik hikayenin ana öğelerine sadık kalarak bunu beyaz perdeye taşımaya çalıştık.
Gabor’ın ilk uzun metraj filmi Bridge to Terabithia ve animasyon geçmişi hakkında kulak dolgunluğumuz vardır. Bu yüzden, filme zengin ve ilginç bir perspektif katacağını biliyorduk.
Yönetmen Csupo da şöyle ekliyor; “Senaryoyu okudum ve o anda hem kızlar hem de erkekler tarafından eşit seviyede sevilebilecek bir görsel dünya yaratılabileceğini hissettim. Modern dünya izleyicisine hitap eden mesajlarla yüklü ve bu denli iyi yazılmış bir senaryo okumak zihnim yenilememe yardımcı oldu”
Ortak senarist Lucy Shuttleworth’a göre senaryo; “Gizemi ve şaşırtıcılığı yüksek olan bir hikaye ve eminim ki çocuklar kitaptaki kayıp, gurur, kibir ve umut gibi mitik tınılı temalara iy tepkiler verecekler.
Senaryoyu beraber yazdığımız Graham Alborough ve ben, modern çocuğun dikkatini çekecek bir hikaye yazmak istedik. Aksiyon oranı yüksek ve aynı zamanda derinlemesine karakterlere sahip bir öykü olmasını istedik. İzleyiciyi filmin onuna dek sürükleyecek ve büyüleyecek, sihirli bir dünya yaratmak istedik.”
“Kitaptaki ruhu korumak bizim için önemli bir noktaydı” diyor yapımcı Penders, “fakat yine de beyazperdeye uyarlayabilmek için bir takım değişiklikler yapmamız gerektiğini de biliyorduk”. “Bana kalırsa filmin ağırlık noktası duygusal yolculuk; Maria’nın kahramanımsı bağlılığı da böylece Ayışığı’ndaki gizemleri çözmesine yardımcı oluyor. Etrafında bu gizemi hissetmeye ve garip bir takım karakterlerle tanışmaya başlayınca, farkediyor ki tek başına bile bu yapbozun parçalarını birleştirebilecek güce sahip.
Yönetmen ve filmin yapımcıları için yapbozun ta kendisi ise Maria’yı oynayacak kişiyi bulmak olmuş ve dünya çapında bir araştırmaya girişmişler. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda’da sürdürülen bu çalışmadan hayli yorulan ekip, denemelere gelenlerin tepkilerinden ve genç oyuncuların beklediği yüksek standartlardan da yorulmuşlar. Sonunda İngiltere’deki bir oyuncu seçimi esnasında Maria’yı bulmuşlar. “Altın Pusula’da başrol oyanayacak kızın bir yerden seçildiğini söylediler, ben de kim olduğunu ve resmini görüp göremeyeceğimizi sordum. Gördüğümüz anda da o olacağını düşündük ve senaryoyu verdik.” diyor yönetmen.
Penders da ekliyor “odaya girdiği anda Dakota’nın Maria olabileceğini anlamıştık. Duruşunda bir şey saklıydı, kendini hem sıkıyordu hem de oldukça güvenliydi. Kamerada harika görünüyordu ve duyguyu istediğimiz gibi yansıtıyordu. Hepimiz Maria’yı oynayabileceğini düşündük ve evet Maria’mız bu dedik.” “Geriye kalan onu ikna etmekti” diyor Csupo.
Dakota da bu anları şöyle dile getiriyor. “Rol için çok heyecanlıydım ve Ay Prensesini duyduğum anda oyuncu seçmelerine katılmak istediğime karar vermiştim. Csupo ile çalışmak gerçekten çok iyiydi. Herşeyi bir çocuğun hayal edebileceği şekliyle hayal edebiliyor ve bu da benim işimi çok kolaylaştırdı.”
Csupo da “Başrolde onun olmasından dolayı şükran duyuyorum. Dakota kamera karşısında albenisi olan bir çocuk, aynı zamanda oldukça zeki ve karakter için de çok iyi önerilerde bulunabiliyor.” Diye ekliyor.
Maria’nın onaylanmasıyla diğer karakterler de tam cuk oturdu. Ioan Gruffudd ve Natascha McElhonesırasıyla Sir Benjamin Merryweather ve Loveday De Noir için seçildi. Garlick’e gore. “Kitapta Sir Benjamin çok daha yaşlı fakat ikisini de daha genç göstermek daha doğru oldu, böylece ailelere hitap edebildik. Hikayelerine kattığımız romantik içerikle aralarında bir çekim olduğunu gösterebilmek için de bu hali daha iyi oldu.”
Sir Benjamin’I oynayan Gruffudd, “Daha karanlık bir karakteri oynamak için çok iyi bir fırsatı. Daha önce hiç “kötüyü” ve huysuz birini oynamamıştım, bu yüzden de rol bana çok cazip geldi.” diyor. Yönetmen Csupo ile çalışma fırsatı da onu sevindiren şeyler arasında. “Animasyon geçmişine dayanan çok zengin bir tecrübesi var ve ekranda görmek istediğinin ne olduğu konusunda çok net. “
Coeur De Noir karakterine oyuncu aranırken, Csupo 15 yıldır beraber iş yaptığı Tim Curry ile çalışma fırsatı yakaladı. Yönetmenin animasyon filmlerinde (The Wild Thornberrys ve The Rugrats Movie ) dublaj yapmış olan Curry için şöyle diyor “Mükemmel bir karakter ve biliyorduk ki Noir’in karanlık yönünün altını çizebilecek ve buna derinlik katabilecek bir oyuncu” “Tim’in bakışlarında dahi öyle bir etki var ki, sesi bile titremenize yetiyor”. Tim de rolüyle ilgili olarak şöyle diyor; “Gabor ile yıllardır çalışırız ve her seferinde çok eğlenmişizdir. İnanılmaz bir görsel dünyası var, onunla tekrar bir araya gelmekten mutluluk duydum”.
Bayan Heliotrope biraz kritik bir roldü çünkü otoriter yanıyla beraber hafif komik bir yanı da olmalıydı.
Bu da sıradışı bir oyunculuk gerektiriyordu. Juliet Stevenson ile bu rol için anlaşmak bir rüyanın gerçek olması gibiydi diyor Csupo; “Tam anlamıyla mükemmel. Bayan Heliotrophe’u yuvasını kolaçan eden dişi bir kuş edasıyla oynadı. İnanılmaz yetenekli ve sahnelere muhteşem bir komedi unsure kattı.”
Stevenson ekliyor, “Bu kitabı çok iyi bilirim ve çocukken okuduğunuzda size çok şey katar, bu yüzden benim için de bir anlamı var. Sadeliğini çok seviyorum ve bir klasikte bulunacak tüm özelliklere sahip olduğunu düşünüyorum, iyiler, kötüler, ormanlar, unicornlar ve sihir. Oynadığım karakteri de seviyorum, onunla eğlenebilirim diye düşünüyorum”.
Bu, birbirinden garip ve mükemmel karakterlerle dolu bir hikaye;
Marmaduke Scarlet ve Sir Benjamin’in sadık hizmetçisi Digweed gibi… Bu karakterleri oynayacak oyuncuları ararken yönetmen Csupo, oyuncu ajansına “Bize olabilecek en enteresan oyuncularınızı verin” dediğini de itiraf ediyor. O sırada hangi oyuncunun hangi rol için iyi olacağından emin değildik fakat Webber ve Andy Linden’I gördüğümüzde Digweed ve Marmaduke için biçilmiş kaftan olduklarını hemen anladık.
Oyuncu seçmelerini hallettikten sonra geriye filmin iki önemli yıldızını daha bulmak kalıyordu; Ayışığı Malikanesi ve Coeur De Noir’in kalesi. Yapımcı Penders, “İngiltere’de çok yer gezdik ve seçebileceğimiz çok fazla malikane vardı. Fakat bakınmaya devam ettikçe, Macaristan’daki tarihi havanın tam da aradığımız hissi yarattığına karar verdik, bir çok harap bina ile karşılaştık. Bir tanesi 150yıl önce hurda haline gelmiş olan yerdi ve Coeur De Noir kalesi olmak için çok uygundu.” “Macaristan bizim aradığımız tasarımsal havayı tamamıyla sunuyordu. “
Kostümcü Beatrix Aruna Pasztor ve makyaj/saç için de Lynda Armstrong da ekibe katıldı. Yapımcılar bu ikilinin yaratıcılığının çılgınlığa kaçmasından endişeleniyorlardı. Csupo da ekibe “bana sağlayabileceğiniz en fantastik kostümleri sağlayın” demişti. Pasztor 19yy. havasını yansıtan mükemmel kıyafetler yarattı. “İlhamım o zamanın silüeti üzerine günümüz modern elementlerini eklemek oldu”.
Lynda Armstrong, “Dakota ile kostüm provalarında tanıştık. Maria’nın renk paletini gördüğümde onun saçını kızıl yapmak istediğime karar verdim.”
Görüntü yönetmeni David Eggby de katılıyor buna, “Bu film görsel anlamda mükemmel bir fırsat sundu.
19.yy’ı baz alması şahane bir döneme denk geliyor. Mekanlar, kostümler, tüm tasarım hepimize mükemmel kareler yaratmamız için fırsat sundu.”
Tarihi dayanaklar ve lanetler
Maria babasının mezarından ayrıldığı andan itibaren Bayan Heliotrope tarafından alınıp, Albay George Herbert Merryweather’in vasiyetini duyması için götürülüyor. Avukatın Maria’ya büyük, tozlu ve deri o kitabı - “Ayışığı Vadisi’nin Eski Günlükleri”- vermesiyle Maria’nın büyülü dünyaya olan yolculuğu başlıyor. Bu kitap Maria’nın başka bir dünyaya açılan kapısı oluyor.
Dakota “Maria aslında çok üzgün bir halde, babası henüz ölmüş ve Maria amcası Sir Benjamin ile yaşamak zorunda kalmış. Sahip olduğu tek şey, onu Ay Prensesine yönlendiren Ayışığı Kasabası ve laneti.”
Viktoryan dönemin Londra’sının temel alınması da filmle ilintili fakat sadece bununla yetinilmemiş. “19yy’dan tipik bir görüntü sunmakla kalmadık çünkü izleyiciyi bambaşka bir dünyaya sokmak istedik. Bölgenin o geleneksel, tarihi görüntüsünden farklı bir şey yaratmak istedim, daha ilginç ve karmaşık.”
“Londra’da geçen kısımlar için Budapeşte Opera Binası’nın arka kısmını kullandık ve burada Viktoryan dönem Londra havasını yakalayabildik. Maria’nın Londra’daki dünyasının Ayışığı’na göre çok daha normal bir görünüme sahip olduğunu vurgulamak istedik. Dönemin yaptırımlarıını kostümde kullanmaktan çekindik. “
Pastzor; “1800′lerin Londrası oldukça ilginç. Kadınların o dönem giydiklerini kullanmak istemedik. İçlik etekleri neden dışarıdan giyilmesin diye düşündüm. Böylelikle bir kafes havası yarattık çünkü bence Maria, bu mükemmel yolculuğa başlamadan önce hapsedilmiş bir kız aslında.”
Yazar Lucy Shuttleworth , “Dilin de Viktoryan bir yanı var ve bu modern izleyiciyi dışarıda bırakıyor. Halbuki Maria zamansız ve ilham verici bir baş kahraman.”
Natascha McElhone, (Ay Prensesi’ni ilk oynayan kişi) “Kitap Maria’ya lanetin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. İlk Ay Prensesi ona inciler sunduğunda, erkekler bencil tavırlarını sergileyerek bunun için kavga etmeye başlıyorlar. Doğayla uyum içinde olamadıkları aşikar olduğundan, saf bir kalp vadiye gelip onları kurtarana değin burayı lanetliyor.
Garlick, “Hikaye biraz karmaşık. Ay İncileri ve etrafındaki gizemi çözmek için seyirciye bir çok farklı material sunuluyor. İnciler tüm gücü elinde tutuyor ve onlar olmadan Maria laneti kıramayacak. Geçmişe açılan pencere aslında onun geleceği oluyor. “
Hikayenin altında yatan bu gizemi korumak için görsel efektler ve ışıklanırma da önemli bir rol oynuyor. Düğün sahnesinin çekimlerinde Macaristan’ın nefes kesici binaları dahi yetersiz kalıyor ve kostümler ve dekor bunu zenginleştirmek için kullanılıyor.
YÖNETMEN GÖRÜŞÜ
Filmin bitmiş hali ile ilgili oldukça mutluyum. Asıl fikrimiz, klasik bir döneme biraz modern biraz da fantastik bir hava katmaktı ve bunu kesinlikle başardık. Prodüksiyon, kostümler, görüntü ve müzik senaryodaki büyüye daha da zenginlik kazandırdı. Macaristan’daki mekanlar da “başka bir dünya” havasını fantastik öğelerle verebildi.
Oyuncularımız tam anlamıyla harika. Dakota yeni yetişen bir yıldız adayı, çok yetenekli, maceracı ve gözünü kırpmadan davranabilen bir oyuncu. Maria karakterine sevimli ve çok yönlü bir yan kattı ve inanıyorum ki bir oyuncu olarak geleceği çok açık. Natascha da ormanda bir deli görüntüsüne çok iyi büründü ve asıl Ay Prensesi havasını da verebildi. Ian da rolünde çok iyiydi ve Benjamin karakterinin öfke ve ümitsizliğini çok iyi yansıttı.
AY PRENSESİ bir sihir masalı, macera, fantazi ve romantizmi de içinde barındırıyor. Klasik hikayenin ana öğelerine sadık kalarak bunu beyaz perdeye taşımaya çalıştık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder