Edip Cansever’in dergi sayfalarında kalmış şiirleri Öncesi de Kalır adıyla toplu olarak yayımlandı. Şairin kitaplarına almadığı şiirlerinin ölümünden sonra basılması tartışma yarattı
“Ah güzel Ahmet abim benim / Gördün mü bak / Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar / Ve dağılmış pazar yerlerine memleket / Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile / Gelse de / Öyle sürekli değil / Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün / O kadar çabuk / O kadar kısa / İşte o kadar.”
İçimizden hüzünlenmek bile gelmiyor Ahmet abi artık. Hatta kimsenin bir şey yapası gelmiyor, yapsalar da sanki öyle eskisi gibi değil hiçbir şey, eski gibi değil rakının, suyun peynirin tadı. Kavunlar ham, karpuzlar kelek artık Ahmet Abi. Şiirin de bir tadı kalmadı sen gidince, Edip Cansever gidince, öyle birkaç şair var hâlâ, ama onlar da şiir yazmıyor, şiir tüketiyorlar sanki. Ne yapalım biz de yenilerden umut yok diye sarıldık eski şiirlere. Edip Cansever’in şiirleri yayımlandı Ahmet Abi. Kitaplarını almadığı, belli ki beğenmediği şiirler bunlar, ya da ömrü yetmedi böyle bir kitap yapmaya, bir mayıs sonu, hatta pis bir mayıs sonu öyle çekip gitti bu diyardan ve o gittiğinden beri kaç tane şair geldi, kaç tane şiir yazdı bu topraklarda...
Öncesi de Kalır kitabın adı, Cansever’in çeşitli dergilerde yayımlanmış, ama kitaplarına girmeyen, giremeyen şiirlerinden oluşuyor. Mehmet Can Doğan hazırlamış kitabı, edebiyat dergileri incelenmiş, şiir dergilerine tek tek bakmış ve Canveser’in şiirleri böylelikle bulunmuş bulunmasına ama, şimdi bir tartışma patlayacak sanki Ahmet abi. Şairler haykıracaklar, sen sessiz kalacaksın, Edip Cansever de tek kelime konuşmayacak yine. Şairler diyecek ki, Cansever, şiirlerini kitaba almamışsa, neden kitaplaştırılıyor, demek ki yayımlansın, bir kitapta toplansın istemedi, demek ki onların yanına girecek kadar iyi değildi bu şiirler. Bazıları da diyecek ki yayımlanmalıydı. Onun ardında kalan ne varsa, güzel ya da çirkin iyi ya da kötü okumalıyız, ama elbette biri var tüm bunları neden yaptığını anlatacak ve Mehmet Can Doğan zaten şöyle yazıyor kitabın kendine ayrılan kısmında...
“Birlikte bir süreli yayında çıkmış olan herhangi bir metnin kamuya açıldığı düşünülürse bu şiirleri görmezden gelmenin anlamsızlığı, dolayısıyla kaygının yersiz olduğu da belirginleşir.”
Ah güzel Ahmet abim benim, bir kenara bırakalım tartışmaları, bırakalım şairler birbirlerini yesinler. “Şimdi eski resimlerle avunuyor” ya kadınlar, biz de onlar gibi “Pencereden sıcak ekim rüzgârları” odalara dolarken eski şiirleri okuyacağız... Birileri bizlere palyaço diyecek, şehre belki bir palyaço gelecek ve Cansever’in şiirlerine düşecek bu palyaço...
Sahneye çıktı, palyaço dediler / Damalı, kırmızı bir gömleği vardı. / Bir de burnu koskocaman / Güldürdü bütün gülen insanları / Sıçradı durdu saatlerce / Ufacık şehrin derme çatma sahnesinde:
Damalı gömleği, sivri burunlu ayakkabılariyle/ Kısacık ufak tefek bir adamdı / Seyrettiler, dışarı çıktılar / Palyaço dediler / Güldüler eğlendiler...
Ah güzel Ahmet abim benim, “içimizden hüzünlenmek bile gelmiyor” demiştik ya... İşte belki Cansever’in şiirleri hüzünlendirir biraz bizi, bir karanfil olur aşk, belki de yerçekimli bir karanfil ve yeniden birbirimize veririz onu ve belki de karanfille birlikte aşkları da şiirleri de yeniden çoğaltırız sonra da bir meyhane garsonuna sorarız Ruhi bey’i ve cevap verir bizlere yeniden “Evet, gelirdi Ruhi Bey mi dediniz, evet, gelirdi” der... İşte Ahmet abi işte o zaman sen, eskisi gibi, öyle güzel tutarsın kadehi dirseğini iskemleye değil ama, dirseğini gökyüzüne dayayarak.
“Ah güzel Ahmet abim benim / Gördün mü bak / Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar / Ve dağılmış pazar yerlerine memleket / Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile / Gelse de / Öyle sürekli değil / Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün / O kadar çabuk / O kadar kısa / İşte o kadar.”
İçimizden hüzünlenmek bile gelmiyor Ahmet abi artık. Hatta kimsenin bir şey yapası gelmiyor, yapsalar da sanki öyle eskisi gibi değil hiçbir şey, eski gibi değil rakının, suyun peynirin tadı. Kavunlar ham, karpuzlar kelek artık Ahmet Abi. Şiirin de bir tadı kalmadı sen gidince, Edip Cansever gidince, öyle birkaç şair var hâlâ, ama onlar da şiir yazmıyor, şiir tüketiyorlar sanki. Ne yapalım biz de yenilerden umut yok diye sarıldık eski şiirlere. Edip Cansever’in şiirleri yayımlandı Ahmet Abi. Kitaplarını almadığı, belli ki beğenmediği şiirler bunlar, ya da ömrü yetmedi böyle bir kitap yapmaya, bir mayıs sonu, hatta pis bir mayıs sonu öyle çekip gitti bu diyardan ve o gittiğinden beri kaç tane şair geldi, kaç tane şiir yazdı bu topraklarda...
Öncesi de Kalır kitabın adı, Cansever’in çeşitli dergilerde yayımlanmış, ama kitaplarına girmeyen, giremeyen şiirlerinden oluşuyor. Mehmet Can Doğan hazırlamış kitabı, edebiyat dergileri incelenmiş, şiir dergilerine tek tek bakmış ve Canveser’in şiirleri böylelikle bulunmuş bulunmasına ama, şimdi bir tartışma patlayacak sanki Ahmet abi. Şairler haykıracaklar, sen sessiz kalacaksın, Edip Cansever de tek kelime konuşmayacak yine. Şairler diyecek ki, Cansever, şiirlerini kitaba almamışsa, neden kitaplaştırılıyor, demek ki yayımlansın, bir kitapta toplansın istemedi, demek ki onların yanına girecek kadar iyi değildi bu şiirler. Bazıları da diyecek ki yayımlanmalıydı. Onun ardında kalan ne varsa, güzel ya da çirkin iyi ya da kötü okumalıyız, ama elbette biri var tüm bunları neden yaptığını anlatacak ve Mehmet Can Doğan zaten şöyle yazıyor kitabın kendine ayrılan kısmında...
“Birlikte bir süreli yayında çıkmış olan herhangi bir metnin kamuya açıldığı düşünülürse bu şiirleri görmezden gelmenin anlamsızlığı, dolayısıyla kaygının yersiz olduğu da belirginleşir.”
Ah güzel Ahmet abim benim, bir kenara bırakalım tartışmaları, bırakalım şairler birbirlerini yesinler. “Şimdi eski resimlerle avunuyor” ya kadınlar, biz de onlar gibi “Pencereden sıcak ekim rüzgârları” odalara dolarken eski şiirleri okuyacağız... Birileri bizlere palyaço diyecek, şehre belki bir palyaço gelecek ve Cansever’in şiirlerine düşecek bu palyaço...
Sahneye çıktı, palyaço dediler / Damalı, kırmızı bir gömleği vardı. / Bir de burnu koskocaman / Güldürdü bütün gülen insanları / Sıçradı durdu saatlerce / Ufacık şehrin derme çatma sahnesinde:
Damalı gömleği, sivri burunlu ayakkabılariyle/ Kısacık ufak tefek bir adamdı / Seyrettiler, dışarı çıktılar / Palyaço dediler / Güldüler eğlendiler...
Ah güzel Ahmet abim benim, “içimizden hüzünlenmek bile gelmiyor” demiştik ya... İşte belki Cansever’in şiirleri hüzünlendirir biraz bizi, bir karanfil olur aşk, belki de yerçekimli bir karanfil ve yeniden birbirimize veririz onu ve belki de karanfille birlikte aşkları da şiirleri de yeniden çoğaltırız sonra da bir meyhane garsonuna sorarız Ruhi bey’i ve cevap verir bizlere yeniden “Evet, gelirdi Ruhi Bey mi dediniz, evet, gelirdi” der... İşte Ahmet abi işte o zaman sen, eskisi gibi, öyle güzel tutarsın kadehi dirseğini iskemleye değil ama, dirseğini gökyüzüne dayayarak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder