
15 Mayıs 2009 Cuma
'Sait Faik'in kitabı da yasaklıydı'

Çin filmi Cannes'ı sarstı

Cannes 2009 ilk olayını yarışmadaki Çin filmi İlkbahar Ateşi'yle (Spring Fever) yaşadı. Tanınmış yönetmen Lou Ye'nin biri evli iki genç adam arasındaki son derece ateşli ilişkiyi anlatan filmi, neler görmüş geçirmiş Cannes şenliğini bile şaşırtacak sahneler içeriyordu. Ama asıl önemli olan, filmin ülkesinde yasaklanmış olması ve Cannes'a resmi izin olmadan gönderilmesiydi. Aslında aralarında Yılmaz Güney'in Umut filminin de bulunduğu birçok filmin geçmişte yaşadığı bu olayın bu çağda yaşanması, Çin'de sinemanın ve tüm sanatların üzerindeki büyük baskı ve sansürle açıklanıyor. Büyük ilgi gören filmin basın toplantısına tüm ekip katıldı. Yönetmen Ye, filmin yasaklandığı halde Cannes'a gönderilmesinin kendisi dahil tüm sanatçılar için beş yıl çalışamama cezasıyla sonuçlanabileceğini söyledi. Ye, nufusu 1.3 milyara varmış bir ülkenin içinde eşcinseller dahil her türlü insanın bulunabileceğini, filmi eğer gösterilseydi Çinlilerin büyük anlayışla karşılayacaklarından emin olduğunu belirtti. Filmin üç erkek ve bir kadın oyuncusu, özellikle yoğun cinsel sahneleri nasıl çektiklerini anlatırken zorlandılar. Biri kendisini tümüyle yönetmene teslim ettiğini belirtirken, bir erkek sanatçı şöyle dedi: "Oyunculuğun bambaşka bir ahlakı vardır. Ve bunun ilk gereği de rolün tüm icaplarını yerine getirmektir." İlkbahar Ateşi Cannes'dan ödülle döner mi, bilinmez. Ama filmin Cannes'a katılmasının bile demir bir elle yönetilen çok büyük bir ülkenin özgürlüğe ve demokrasiye biraz daha yaklaştığı anlamına geldiği de kolay kolay yadsınacak gibi değil.
''Hayatın Ritmi'' uzaydan da görülecek

Andrew Rogers, heykellerinin biriyle ilgili olarak ''Yaşam şekillerini ifade etmeye çalıştığım 12 sütundan oluşan heykelin bir sütunu, üzerindeki yaldız sayesinde güneşin her batışında parlayacak ve bu çevreden dikkati çekecek, gözlenebilecek'' dedi.
Nevşehir'in merkeze bağlı Göreme beldesi sınırlarındaki Karadağ bölgesinde 2 yıl önce ''Hayatın Ritmi'' adını verdiği 2 heykel yapan Andrew Rogers, 3 aylık çalışma sonucu taşları yontarak 6 heykelin daha yapımını tamamladı.
Rogers'ın uzaydan görülebilecek şekilde tasarladığı heykeller törenle açıldı.
Andrew Rogers, açılış töreninde yaptığı konuşmada, Kapadokya'ya 2007 yılında yaptığı at ve Frigyalıların toprak ve bereket tanrısı olan Kibele heykelinden sonra Seten Taşı (Düven Taşı), Melek Yüzlü Kuş, Hayat Ağacı, Çift Gövdeli Tek Başlı Aslan, Taş Devri ve İlk Tapınak adlarını verdiği heykellerini tanıttı.
Eserlerin bulunduğu alanı sıcak hava balonundan fotoğraf makinesi ve kamerayla görüntüleyen Rogers, heykellerinden birinin 12 sütundan oluştuğunu, bu sütunlardan birini de her gün güneş batımında parlayacak ve çevreden izlenebilecek şekilde yaptığını belirtti.
Heykeltıraş Rogers, ''Yaşam şekillerini ifade etmeye çalıştığım 12 sütundan oluşan heykelin bir sütunu, üzerindeki yaldız sayesinde güneşin her batışında parlayacak ve bu çevreden dikkati çekecek, gözlenebilecek. Diğer eserlerim de insanların her yöne dağıldığını anlatıyor, yaşam şekillerini belirten bir heykeller grubu. Burası uzay anıtı gibi adlandırabilecek yer görüntüsünde'' dedi.
Kapadokya bölgesinin, medeniyetlerin birleştiği doğu ve batı sentezinin ortasında çok önemli bir medeniyet merkezi olduğunu kaydeden Rogers, ''Bu heykeller geçmiş kültürleri ve tarihi yansıttığı için buradadır'' diye konuştu.
Andrew Rogers, heykellerin yapımında yöre halkının, özellikle kadınların ve gençlerin çok yardımcı olduğunu, bu eserin altında onların da imzası bulunduğunu, kendisine 100 kişinin yardım ettiğini ifade etti.
''Kainata taşlarla fısıldayan adam'' olarak da tanınan Rogers, daha önce İsrail Arava Çölü, Şili Atacama Çölü, Bolivya Altiplano Bölgesi, Sri Lanka Krunegala Bölgesi, Avustralya'nın Geelong yöresi, İzlanda'nın Akureyri noktası, Çin'deki Gobi Çölü'nde ve Hindistan'da dev heykeller yapmıştı. Kapadokya'da bulunan, yükseklikleri 10 metreye ulaşan heykeller, Rogers'ın en son yaptığı eserler olarak biliniyor.
Etiketler:
Andrew Rogers,
hayatın Ritmi,
heykel,
heykeltraş,
kapadokya
14 Mayıs 2009 Perşembe
''Osmanlı Donanması'nın Seyir Defteri"

Sergilerin tanıtımı amacıyla müzede düzenlenen basın toplantısında konuşan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol, İngiltere'de 1852'de hizmete giren Victoria ve Albert Müzesi'nin katkılarıyla açılacak ''Dünya Seramiğinin Başyapıtları'' sergisinde, ilk çağlardan günümüze dünya seramik sanatının en seçkin yapıtlarının bulunduğunu söyledi.
Birol, sergide Budizm tarikatını kuran Hintli Budist rahip Bodhidharma'nın insan boyutundaki heykeli, Roma güneş tanrısı Apollo'nun kaideli büstü, Yunan mitolojisinde gençlik tanrıçası olarak tanımlanan Hebe figürü, dünyaca ünlü ressam Picasso'nun yaptığı ve ''Sehpasının Başındaki Sanatçı'' isminin verdiği vazo, Çink Halk Cumhuriyeti'nin 1949'daki kuruluşunda başbakan olmuş Zhou Eniai'nin resminin emaye üzerine yapılan portresi, Fransa kralı ve kraliçesi XVI. Louis ve Marie Antoinette'nin porselen büstlerinin yanı sıra çok sayıda eserin bulunduğunu bildirdi.
Özalp Birol, ''2008'in sonlarında yaşanmaya başlayan ekonomik kriz, Türkiye'de de her türlü yatırımı ve girişimi etkilemeye başlamıştır. Ancak böyle bir ortamda önemli iki sergiyi açmak bizi gururlandırıyor'' dedi.
115 eserin bulunduğu sergiye The World Collections Programmen, British Council ve The Headley Trust'un da destek verdiğini ifade eden Birol, sergide ayrıca Suna ve İnanç Kıraç Vakfının koleksiyonlarında yer alan Kütahya çini ve seramiklerinin de yer alacağını söyledi.
Birol, serginin 19 Temmuz'a kadar ziyaret edilebileceğini kaydetti.
OSMANLI DONANMASININ SEYİR DEFTERİ
Özalp Birol, yarın ayrıca Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi denizcilik yaşamına ve tarihine ışık tutacaklarını düşündükleri ''Osmanlı Donanmasının Seyir Defteri: Gemiler, Efsaneler, Denizciler'' sergisinin de açılacağını belirtti.
Serginin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Deniz Müzesinin destekleriyle hazırlandığını, eserlerin müzeden temin edildiğini dile getiren Birol, sergide 16. yüzyıl Osmanlı kadırgaları, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi denizcilerinin resimleri ile döneme ait çeşitli belgelerin yer aldığını ifade etti.
Birol, serginin tarihe önemli bir ışık tutacağını, geleneksel denizcilik yöntemlerinden modern denizciliğe geçişin serüveninin görülebileceğini dile getirerek, serginin küratörlüğünü İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Osmanlı Araştırmaları Bölümü Yöneticisi Ekrem Işık'ın yaptığını, serginin 4 Ekim'e kadar ziyaret edilebileceğini kaydetti.
Victoria ve Albert Müzesi Direktörü Mart Jones da sergideki seramiklerin paha biçilmez olduğunu ve İznik çinileriyle birlikte sergilenmesinin de önemini arttırdığını vurguladı.
İstanbul Deniz Müzesi Müdürü Kurmay Albay Rıza İşipek ise müzelerinin yenilenme sürecine girdiğini, denizcilik tarihinin daha geniş kitlelere ulaşması açısından serginin önemli olduğunu anlattı.
Basın toplantısının ardından iki sergi basın mensuplarına gezdirildi.
35 bin yıl önce kadın vücudu

Nature dergisinin son sayısındaki makaleye göre, mamutdişi oyularak elde edilen heykelcik, geçen sene eylül ayında Hohle Fels yöresinde yapılan kazılarda altı parça halinde ortaya çıkarıldı. Parçalar bir araya getirildiğinde, koca memeli, geniş kalçalı, üreme organları abartılarak bütün ayrıntılarıyla resmedilmiş bir kadın heykelciği ortaya çıktı.
Tübingen Üniversitesinden Nicholas Conard, buluntuyu değerlendirirken, "heykelciğin cinsellik ve doğurganlığa doğrudan veya dolaylı olarak atıfta bulunduğuna" işaret etti.
Conard, "Hohle Fels figürü, paleolitik sanatın kökeni hakkındaki fikrimizi kökten değiştiriyor. Çünkü şimdiye kadar, sadece yarı insan-yarı hayvan yaratıklar veya hayvanların heykelleri veya resimleri bulunmuştu" dedi.
Bir mağara girişine 20 metre mesafede toprağın 3 metre altında bulunan 6 santim boyunda, 3,5 santim eninde, 33 gram ağırlığındaki "Venüs" heykelciğinin, 31 bin ila 40 bin yıllık olduğu karbon testiyle anlaşıldı.
Apollinaire edebî değil, edepsizmiş

Daha Nedim Gürsel’in Allah’ın Kızları adlı kitabına açılan dava sonuçlanmamış, Türkiye edebiyatta sansür sınavı verirken Sel Yayıncılık’ın Cinsel Kitaplar dizisinde yer alan Ben Mila’nın Perinin Sarkacı, Guillaume Apollinaire’in Genç Bir Don Juan’ın Maceraları, Fransız P.V.’nin yayına hazırladığı Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları adlı kitapları hakkında da soruşturma açıldı... Bu kitaplar edebi eser olarak değerlendirilmezken aynı dizide yer alan Juan Manuel de Prada’nın Kukular Kitabı ise edebi eser olarak kabul edildi. En çok şaşkınlık yaratan ise Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Apollinaire’in bilir kişi tarafından edebiyat dışı tutulması oldu. Üç kitap hakkında TCK’nın 226. maddesine göre İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nce dava açıldı.
Müstehcenliği cezalandıran 226. TCK maddesinin hükümleri, “bilimsel eserlerle; üçüncü fıkra hariç olmak ve çocuklara ulaşması engellenmek koşuluyla, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında uygulanmaz” diyor.
Sözkonusu kitapların, gerçeğe dayalı anlatımlar değil, kurgu olduklarını ve kurgunun cezalandırılmasının da doğrudan düşüncenin cezalandırılması olduğu yönünde açıklama yapan Sel Yayıncılık’tan İrfan Sancı sorularımızı yanıtladı. Sancı savcılığın kitapların edebi nitelik taşımadığı kanaâtine nasıl vardığı hakkında şunları söylüyor: “Savcılık, bir kitabın edebi nitelik taşıyıp taşımadığını kendi tayin ettikleri bilirkişiye soruyor. Bunlar da genellikle konunun uzmanı olmayan edebiyat dışı insanlar oluyor. Bizim örneğimizde İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden birilerine sormuşlar.”
Kitapların yasaklanmasındaki gerekçelerden biri “Toplumumuzda geçerli olan genel ahlak kuralları, gelenek, görenek ve alışkanlıkları bağlamında ele alındıklarında, bir ailenin birlikte okuyup, inceleyemeyeceği nitelikte oldukları anlaşılmaktadır” şeklinde açıklanmış. Bu açıklama elbette kimseyi tatmin etmiyor... “Sayın bilirkişi bir kitabın edebi olup olmadığıyla ilgili yeni bir kriter keşfetmiş ki kendilerini kutlamak gerekir. Sormak gerekir bir kitap alınınca oturulup ailecek mi okunuyor? Üzerinde cinsel yazan bir kitapta böyle bir okumayı öngörmek kasıtlı değilse nedir?”
Türk edebiyatı böylesi yasakları çok fazla yaşadı ve hâlâ da yaşıyor. Düşünceye ve sanata vurulan bu darbeyi ortadan kaldırmak için elbette yapılması gerekenler var ama yapılmıyor, bu sorunların nasıl aşılacağı konusunda İrfan Sancı şunları söylüyor: “Eskiden olsa ‘devrimle’ der geçerdik ama şimdi o seçenekten epey bir uzak düştük. Bu tür soruşturmaların saçmalık olduğunu söylemekten başka bir çözüm aklıma gelmiyor.”
Edebsiz Apollinaire aslında kimdir?
İtalyan asıllı Fransız yazar, şair ve sanat eleştirmeni olan Guillaume Apollinaire, çağdaş Fransız şiirine yeni akımlar getirmek üzere yenilik çalışmalarına girmiş aynı zamanda kübizm ve sürrealizmin en önemli temsilcilerinden biri. Edebiyat yaşamında şiirlerinde de kübizm etkisi görülen Guillaume Apollinaire’ın, Tiresias’ın Memeleri Sürrealist Dram, İki Kıyının Avaresi, Katledilen Şair ve Diğer Hikâyeler, Dünya Gülü, Zamanın Rengi ve son olarakta Sel Yayıncılık’tan yayımlanan ve hakkında müstehcen olduğu gerekçesiyle soruşturma açılan Genç Bir Don Juan’ın Maceraları Türkçeye kazandırıldı.
Etiketler:
Genç Bir Don Juan’ın Maceraları,
Guillaume Apollinaire
‘FIPRESCI’ ödülü Portekizli yönetmene
Festival, dün Kızılırmak Sineması’nda düzenlenen törenle sona erdi. Kapanış konuşmasına, “Bu yıl çok farklı bir festival oldu, etkisi uzun süreceğe benziyor” diyerek başlayan Festival Koordinatörü Halime Günre, bu yıl, tarihte üstü örtülmek istenen bir dönem olan 1980’li yılları ele aldıklarını belirtti. Festivalde, ‘FIPRESCI Ödülü’, Portekizli yönetmen Teresa Villaverde’nin ‘Trans’ filmine gitti. Bu yıl ilk defa verilen ‘Genç Cadı Ödülü’ne de ‘Hayat Var’ filmindeki performan-sıyla Elit İşcan layık görüldü.
Kültür Bakanlığı destek için devrede

Etiketler:
kültür bakanlığı,
Sinema Destekleme Kurulu
4. Uluslararası Mardin Film Festivali

Etiketler:
film festivali,
Mardin Film Festivali,
Mardin Sinema Derneği
Frank Sinatra'nın yolu beyazperdeye düşüyor
Amerikalı yönetmen Martin Scorsese, 1998’de ölen Amerikalı aktör ve şarkıcı Frank Sinatra’nın hayatını filme çekecek
Variety dergisinin haberinde, "Sinatra" adı verilecek filmin senaryosunu Phil Alden Robinson’ın yazdığı ve Universal Pictures ve Mandalay Pictures tarafından çekileceği belirtildi.
66 yaşındaki Scorsese’nin yönetmenliğini yapacağı filmde Sinatra’yı kimin oynayacağı belirtilmedi. Filmle ilgili proje için yıllardır uğraşıldığı, özellikle Sinatra’nın şarkılarının telif haklarını almanın zor olduğu kaydedildi. 11 kez Grammy ve 1 kez Oscar kazanan Frank My Way (Benim yolum) şarkısıyla tanınan Sinatra, 14 Mayıs 1998’de ölmüştü. Scorsese, şu ana kadar "Taksi Şoförü", "New York Çeteleri" ve "Casino"nun da aralarında bulunduğu çok sayıda filmin yönetmenliğini yaptı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)